Sayın Başbakan, yaklaşık iki aydan beri, insanımızın, toplumumuzun birlikteliğini bozacak o kadar laflar etti ki, şimdi de yeni bir dalgaya ve yeni bir aşamaya geçmiş bulunuyor.
Ne diyor Sayın Başbakan, ‘biz 36 etnik grup hep beraber bu ülkede yaşıyoruz… Şunlar, şunlar, şunlar, hep beraber yaşıyoruz,oyuna gelmeyelim…’
Sayın Başbakan, bardağı kırdığını anladığı için mi, yoksa başka bir nedenle mi böyle laflar ediyor şimdi bir de bizim gözümüzle bakalım.
Keşke, bardağı kırdığını anlamış ve mesajları almış olsa datoparlamaya yeniden dönse.
Ama nerdeeee.
Hemen her gün iftar sofralarında konuşuyor. Hem de, iftar sofrası anlayışımıza, kültürümüze uymayan sözler sarf ediyor ve bu sözlerin çoğunda büyük yanlışlar yapıyor.
Daha da kötüsü, ayrıştırıcı tavırlar sergiliyor.
Bakın, bunu nasıl yapıyor?
Bir kere, bu ülkede Türk Milleti etnik bir tarifin içerisinde olamaz.
Bu ülkenin kimliği Türk’tür. Burada yaşayan herkese, kökeni ne olursa olsun, Türk denir. Hem Anayasa böyle söyler, hem de kurucu irade böyle karar vermiştir.
Bunu nereden anlıyoruz.
Şuradan:
‘Türkiye cumhuriyeti devletini kuran halka, Türk Milleti denir.’
Tamam mı şimdi? Demek ki neymiş? Bu ülkede yaşayan herkese Türk denirmiş.
Bakın, Türk Milleti kavramının ırki, tarihsel ve sosyolojik tanımı, izahı ve kabulü başka bir şeydir, toplumun bütününün tarifi başka bir şeydir. Tıpkı, Almanya’da yaşayanlara ve vatandaşlara kökeni ne olursa olsun Alman dendiği gibi. Ya da Rus, İngiliz, Fransız dendiği gibi.
Fransa, 1789’da Fransız birliğini sağladığı tarihte Fransızca konuşan sayısı %12 idi. Almanya birliğini sağladığı 1870 tarihinde Almanca konuşan sayısı, % 17 idi. İtalya, krallık dönemi eyalet sisteminden milli devlete dönüştüğü zaman, İtalyanca konuşan sayısı % 4 idi.
Bugün, bu ülkede, Türkçe konuşan sayısı yüzde yüze yakındır ve Ana dili Türkçe olan sayısı ise % 90’dan fazladır. Ali Tayyar ÖNDER Bey’in Türkiye’nin Etnik Yapısı adlı gerçek bilgilerle yazılmış kitabını okumak bile yeterlidir.
Demek ki, Türk adını ve kimliğini eşitler arasında bir parça gibi görerek kullanmak, kardeşlik yutturmacasına yaramıyor, tam aksine, bölmeye, parçalamaya zemin hazırlıyor.
Gelelim, şu 36 etnik grup var meselesine…
Almanya’da uydurma bilgilerle doldurulan bir kitap var ve orada bu sayıdan daha fazlası olduğu iddia edilen bir kitap bu.
Yani, Türkiye’de kırktan fazla etnik kimlik var ve Başbakanımız da(!) bu rakamları fırsat düştükçe kullanıyor ve geçen hafta sonu yine kullandı, yukarıda da açıkladığımız gibi, hem de güya toparlamak adına kullandı.
Sayın Başbakan, bu 36 etnik kimliği lütfen sayar mısınız? Bu kadar etnik kimlik kimlermiş ve adları nelermiş? Tarihleri neymiş, dilleri neymiş, duyguları neymiş?
Türk kimliğine bakışları neymiş, Müslümanlık kimliğine bakışları neymiş, Türk kimliğini nerede görüyorlarmış, Türk Ve Müslüman kimliklerinin iç içe geçmişliğine ne diyorlarmış?
Evet, Sayın Başbakan bu sorularıma cevap verir misiniz?
Ve-re-mez-si-niz. Çünkü, bu soruların cevabı yok veya hep Türk’e çıkar.
Zaten beni de duymuyorsunuz, elbette. Ben, kızım sana söylüyorum, gelinim sen anla yapıyorum.
Ben yardımcı olayım…
Saymaya başlıyorum…
Azeri, Kırgız, Kazak, Tatar, Avşar, Çepni, Beydilli(Badıllı), Karakeçili, Özbek, Uygur, Noyan, Salur, Yörük, Karahacılı, Karakayalı, Kayı, Sarıkeçili, Batı Trakyalı,vs.vs. Bunlar bir çırpıda aklıma gelenler.
Nasıl? Bunlar hep etnik kimlik değil mi? Almanlar böyle söylüyor çünkü.
Türk’ün doğrudan kendisi olan ve oba, oymak, boy, aşiret adları ile övünerek Türk’e en çok hizmet etme yarışında olan bu insanların önünde bu ironik duruma lütfen düşmeyin.
Kaldı ki, Alevi Türkmenliği konusu da hızla tartışılan ve ciddi kabul gören bir birleştirici konu olarak bugün ülkemiz gündeminde – basına çokça yansımasa da – yer almaktadır.
Güney-doğu’da çok ciddi bir Türklük uyanışı olmaya başladığını, alttan alta kaynaşmaya başladığını çok rahat bir şekilde söyleyebilirim.
Bu şartlar altında,hâlâ şu kadar etnik kimlik var gibi boş laflarla vakit geçirmeyelim. Emperyalizmin dayatmaya çalıştığı uydurma ve suni kimlikleri engellemeye bakalım.