Bilelim Saadet Asrını Görelim Mutluluk Kasrını

56

İnsana bu kâinat ve mevcudat; Mâlik’ini ve Hâlık’ını / Yaratanını aratmalı. Bu uğurda fikrî, tefekkürî ve düşünsel bir yola sevketmeli, yöneltmeli. Bu hususta elbette her şeyden önce bu mevcudat ve varlığın en meşhuru / en ünlüsü, düşmanlarının da tasdiki ve doğrulamasıyla en mükemmeli / en tamı, en büyük kumandanı / komutanı, en namlı hâkimi / hükmedicisi, sözce en yükseği ve akılca en parlağı ve on dört asrı fazileti / güzel ahlâkı ve erdemi ile ve getirdiği Kur’an ile ışıklandıran Muhammed-i Arabî’yi ziyaret etmesi ve aradığını ondan sorması gerek.

Tabii bunun için de Asr-ı Saadet / Saâdet ve Mutluluk Asrı’na gitmek lâzım. O asır, hakikaten, o zat ile insanlığın saadet ve mutluluk asrı olmuş. Çünkü en bedevî, en ümmî / câhil / okur-yazar olmayan bir kavmi / topluluğu, getirdiği nur / ışık vasıta ve aracılığı ile, kısa bir zamanda dünyaya üstad ve hâkim / hümedici ve idareci eylemiş.

Elinde; bu kâinat sahibinin bir fermanı / emir ve buyruğu bulunuyor. O fermanı her asırda üç yüz milyondan fazla insan tasdîk ve kabul ediyor. O ferman olan Kur’an-ı Azîmüşşan / Şanı Büyük Kur’an, yedi bakımdan harika. Kırk vecihle / kırk tarzda mucize / insanı acze düşüren bir edebî eser. O’nda kâinat Hâlikının / Yaratıcısının sözleri bulunuyor.

İşte Hz. Muhammed, böyle bir gerçeğin, hak ve hakikatin aynısı olan fermanın yâni Kur’an’ın tercümanıdır. Onun mübelliği / tebliğ edeni, beyan buyurup anlatanı ve onun ilâncısı ve yayıcısıdır. İşte böyle bir zât’ta; elindeki Kur’an’a / Ferman’a / Emîr ve Buyruğa ihanet ve hıyanet etmek demek olan yalan olamaz. Bulunamaz.

O zât, öyle bir şeriat / din, öyle bir islâmiyet, öyle bir ubudiyet / kulluk, öyle bir dua / istek / arzu, öyle bir dâvet / çağrı ve öyle bir iman / inançla meydana çıkmış, ortaya atılmıştır ki, onların ne misli / eşi, benzeri var ne de olur. Onlardan daha mükemmeli, tamı ne bulunmuş, ne de bulunur.

Çünkü, ümmî / okur-yazar olmayan bir zâtın elinde zuhur eden / ortaya çıkan o şeriatın / o dinin; on dört asrı ve insanoğlunun beşte birini, adaletli bir şekilde, hakkaniyet / doğruluk üzere, inceden inceye araştırarak sayısız kanunlarıyla idare etmesi; emsal / eş ve benzer kabul etmez. Çünkü, islâmiyet o ümmî zâtın ef’âli / fiilleri, akvâli / sözleri ve ahvâlinden / hâllerinden çıkmıştır. Üstelik her asırda üç yüz milyon insanın rehberi / önderi, mercii / kaynağı olmuştur.

Ve o zât her asırda, üç yüz milyon insanın akıllarının muallimi / öğreticisi, mürşidi / irşâd edicisi / doğru yolu gösterici olmuştur.

Ve o zât her asırda, üç yüz milyon insanın kalplerinin münevviri / aydınlatıcısı ve kalplerinin saflaştıranı, arındıranı olmuştur.

Ve o zât, her asırda üç yüz milyon insanın nefislerinin terbiye edicisi, temizleyicisi olmuştur.

Ve o zât, her asır ve yüzyılda üç yüz milyon insanın ruhlarının geliştiricisi ve yükselticisi olmuştur.

İşte o zâtın; ilerlemenin madeni ve kaynağı olması hasebiyle, asla misli / benzeri olamaz ve olamamış.

Yine o zât, yâni Hz. Muhammed; dininde bulunan bütün ibadetlerin bütün nev ve çeşitlerinde en ileri seviyede olmuştur. Yani en lâyık kulluğu o yapmıştır.

Takvada / Allah korkusunda herkesten çok ileridedir. Daimî bir şekilde mücahedeler / ceht ve cihatlar / çalışmalar / nefisle yapılan maddî mânevî uğraşlar ve dağdağalar / sıkıntılar içinde olduğu hâlde, tam bir ubudiyet / kulluk içinde olmuştur.

O zât yani Hz. Muhammed, ubudiyet ve kulluğunu; en ince detaylarına, en ince esrar ve sırlarına riayet ederek yerine getirmiştir. Bu hususta kimseyi taklît etmemiş kendisi taklit edilmiş, ancak kendisine uyulmuştur.

Her şeyi ilk yaptığı hâlde, en mükemmel şekilde yapmış; artık onun üstünde bir durum söz konusu olamıyacak şekilde, her şeyi yerli yerinde oturtmuştur.

İşte o zâtın yani Hz. Muhammed’in bütün bu fiil, söz ve hâllerinin bir misli / benzeri görülmez, görülemez. Zaten görülmemiştir.

 

Önceki İçerikEvrenin Tılsımı
Sonraki İçerikDanışmanlara Danışmalı mı Danışmamalı mı?
Avatar photo
1944 yılında İstanbul'da doğdu. 1955'de Ordu ili, Mesudiye kazasının Çardaklı köyü ilkokulunu bitirdi. 1965'de Bakırköy Lisesi, 1972'de İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünden mezun oldu. 1974-75 Burdur'da Topçu Asteğmeni olarak vatani vazifesini yaptı. 22 Eylül 1975'de Diyarbakır'ın Ergani ilçesindeki Dicle Öğretmen Lisesi Tarih öğretmenliğine tayin olundu. 15 Mart 1977, Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Osmanlıca Okutmanlığına başladı. 23 Ekim 1989 tarihinden beri, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Yakınçağ Anabilim Dalı'nda Öğretim Görevlisi olarak bulundu. 1999'da emekli oldu. Üniversite talebeliğinden itibaren; "Bugün", "Babıalide Sabah", "Tercüman", "Zaman", "Türkiye", "Ortadoğu", "Yeni Asya", "İkinisan", "Ordu Mesudiye" ve "Ayrıntılı Haber" gazetelerinde ve "Türkçesi", "Yeni İstiklal", "İslami Edebiyat", "Zafer", "Sızıntı", "Erciyes", "Milli Kültür", "İlkadım" ve "Sur" adlı dergilerde yazıları çıktı. Halen de yazmaya devam etmektedir. Ahmed Cevdet Paşa'nın Kısas-ı Enbiya ve Tevarih-i Hulefası'nı sadeleştirmiş ve 1981'de basılmıştır. Metin Muhsin müstear ismiyle, gençler için yazdığı "Irmakların Dili" adlı eseri 1984'te yayınlanmıştır. Ayrıca Yüzüncü Yıl Üniversitesi'nce hazırlattırılan "Van Kütüğü" için, "Van Kronolojisini" hazırlamıştır. 1993'te; Doğu ile ilgili olarak yazıp neşrettiği makaleleri "Doğu Gerçeği" adlı kitabda bir araya getirilerek yayınlandı. Bu arada, bazı eserleri baskıya hazırlamıştır. Bir kısmı yayınlanmış "hikaye" dalında kaleme aldığı edebi yazıları da vardır. 2009 yılında GESİAD tarafından "Gebze'de Yılın İletişimcisi " ödülü kendisine verilmiştir.