Bid’at, Hurafe ve Batıl İnançlardan Sakınmalıyız

87

Yüce Rabbimizin, biz insanlara mutluluk yollarını göstermek için din olarak seçip gönderdiği İslam,  en son ve en mükemmel dindir. Allahu Teâlâ Kur’an-ı Kerim’de; “İşte bu, benim dosdoğru yolum. Artık ona uyun. Başka yollara uymayın. Yoksa o yollar sizi parça parça edip, O’nun yolundan ayırır. İşte size bunları Allah sakınasınız diye emretti” (En’am, 6/153) buyurarak dosdoğru yol olan İslam’a uyulmasını emretmiştir. Kur’an ve sünnete dayanmayan hiçbir inanç ve görüşe itibar edilmemesi gerektiğini belirtmiş, bâtıl inanç ve âdetlere yönelmekten bizleri sakındırmıştır.

Peygamber Efendimiz (s.a.s.), insanlara dünyada huzur ve mutluluğun, ahirette de ebedî kurtuluşun kapılarını açan İslam dininin Allah’tan geldiği şekliyle, bozulmadan varlığını devam ettirmesi için çok büyük gayret göstermiştir. Kendisinden sonra İslam’ın inanç, ibadet ve ahlâkî değerlerinin korunması için de Kur’an-ı Kerim’e ve sünnetine sımsıkı sarılmamızı emretmiştir: “Size iki şey bıraktım ki, onlara sımsıkı sarıldığınız takdirde asla dalalete ve sapıklığa düşmezsiniz: Allah’ın kitabı ve Allah Resûlünün sünnetidir.” (Hâkim, el-Mustedrâk, 1/93)

Bid’at; örneksiz bir şey yapmak, yepyeni bir iş ortaya koymak, umumî kanaate aykırı davranışta bulunmak ve daha evvel benzeri olmayan bir şeyi icat etmek gibi anlamlara gelir. Sonradan ihdas edilen her türlü yeniliklere bid’at denilmesi caiz olmakla birlikte, bu kavramın zamanla dinî konularda fazlalık veya noksanlık olarak telakki edilen davranışlar için kullanılmasının teâmül haline geldiği görülmektedir. Istılah bakımından bid’at; dinin aslından olmayan ve şer’î delillere istinad etmeden sünnete aykırı olarak icad edilen şeylerdir. (Dini Kavramlar Sözlüğü, DİB. Yay. Sh. 72)

Yaygın olan görüşe göre; Hz. Peygamber (s.a.s.)’den sonra ortaya çıkarılan her şey bid’at değildir. Sonradan ortaya çıkarılan herhangi bir âdet ve davranışın bid’at olabilmesi için dinden sayılması, ibadet niyetiyle yapılması şarttır. Dinimizde ibadetlerin yapılış şekli, yeri ve zamanı Hz. Peygamber (s.a.s.) tarafından çok açık bir şekilde belirlenmiştir. Bunların hiç kimse tarafından, hiçbir nedenle değiştirilmesi, başka şekillerde gösterilmesi mümkün değildir.

Sözlükte, “dinî bilgiler ve kaideler arasına karışmış yanlış, bâtıl inanç” olarak geçen hurafe; hiçbir mantıkî temeli olmayan, akla ve gerçeğe aykırı düşen, din adına ileri sürülüp benimsenen bâtıl inanç ve davranışları ifade etmektedir. Gerçek hayatla ilişkisi bulunmayan inanç ve uygulamalar, iyilik veya kötülük getirebileceğine inanılan kuvvetler için kullanılır. Genellikle sihir, büyü ve bunlarla alâkalı inançlar da hurafe terimiyle ifade edilir. (TDV. İslam Ans. C. 18, Hurafe Bahsi)

Hz. Peygamber (s.a.s.)’den sonra İslam’ın geniş coğrafyalara yayılması ve yeni toplumlarla karşılaşılması sonucu kültürel etkileşimler meydana gelmiştir. Yeni Müslüman olan bazı toplumların, eski dinlerinden kalan gelenek, görenek ve alışkanlıklarını sürdürmeleri, Müslüman toplumlarında bid’at ve hurafelerin doğuşuna sebep olmuştur. Daha sonra aslî kaynaklardan doğru bilgi sahibi olmayan ve din üzerinden menfaat sağlamaya çalışan insanların cehaletinden istifade ederek din adına ortaya yalan yanlış şeyler çıkarması bid’at ve hurafelerin hızla yaygınlaşmasına yol açmıştır.

En yaygın olan bid’at ve hurafelerin bazıları şunlardır: Nazar boncuğu takmak; fala ve yıldıznameye baktırmak;  türbelere bez bağlamak, adakta bulunmak ve kurban kesmek; türbelerde ve kabir başlarında mum yakmak; yatırlardan medet beklemekkurşun döktürmek; bazı kuşların ve bazı günlerin uğursuz olduğuna inanmak; hayvan ulumasından ve baykuş ötmesinden çeşitli manalar çıkarmak; evlere at nalı, hayvan boynuzu asıp menfaat sağladığına inanmak; muska yazdırmak, büyü yaptırmak vb.

Bid’at ve hurafe dinimizin büyük günah saydığı sapık inanç ve davranışlardır. Peygamber Efendimiz (s.a.s.),  bid’at sahibinin ibadetlerinin kabul edilmeyeceğini (İbni Mâce, Mukaddime, 7/                                                        49) bildirmiş ve   “Biliniz ki sözün doğrusu Allah’ın kitabı, yolun hayırlısı da Muhammed’in yoludur ve işlerin en kötüsü de sonradan ortaya çıkan bid’atlerdir. Her bid’at sapıklıktır ve her sapıklık insanı ateşe sürükler” (Müslim, Cuma, 43) buyurarak bizi bunlardan sakındırmıştır.

Dinî inançlarımıza uymayan, inancımıza, ibadetlerimize zarar veren ve toplumsal hayatımızda onulmaz yaralar açan bid’at ve hurafelerden sakınmalıyız. İnsanlarımızın zaaflarından yararlanarak bâtıl inançlar üzerinden menfaat sağlamak isteyen istismarcılara fırsat vermemeliyiz.