GERÇEK BİR BİLİM ADAMI: Kürsüde konferans veren hoca Prof. Dr. Mehmet Kaplan‘dı. 1975 civarıydı, Kubbealtı Cemiyeti‘nin her hafta düzenlediği konferanslardan biriydi. Milliyetçi ve muhafazakâr görüşe sahip öğrencilerin sıkça gittiği bu konferanslar çok önemli bilim, sanat ve siyaset adamlarını dinlediğimiz, ciltlerce kitaptan edinemeyeceğimiz kadar bilgiyi edindiğimiz faaliyetlerden idi.
Türk edebiyatı ve fikir hayatı için çok önemli hizmetleri geçmiş büyük hoca Prof. Dr. Mehmet Kaplan (1915-1986), konuşması esnasında Ziya Gökalp’i bir hususta tenkit eden sözler söylemişti. Konuşmanın sonunda milliyetçi gençlerden biri, “Siz nasıl Ziya Gökalp’i eleştirirsiniz, O’nun yazdıklarını hangi hakla ve hangi cüretle tenkit edebiliyorsunuz, haddinizi aşmayın” tarzı ağır sözlerle itham ettikten sonra Hoca’nın, Ziya Gökalp’in eleştirdiği sözlerine başka bir açıdan yaklaşarak, aslında Hoca’nın Ziya Gökalp’in bu sözlerini yanlış değerlendirdiğini savunan açıklamalar yaptı.
Rahmetli Prof. Dr. Kaplan‘ın, bu sert çıkışa karşılık, oldukça sakin bir ses tonuyla söyledikleri benim hayat boyunca unutamayacağım bir ders niteliğinde idi.
“Evladım, öncelikle bilmeni isterim ki Ziya Gökalp benim için Türk fikir hayatına çok ciddi katkıları olmuş, Cumhuriyeti kuranların fikri altyapısına tesirli olmuş çok önemli ve saygıdeğer bir ilim adamıdır. Ancak ben de bir ilim adamıyım. Ayrıca Ziya Gökalp öldüğünde benim şu andaki yaşımdan daha gençti. Bir ilim adamı olarak benim Ziya Gökalp’in her söylediğini kabul etme mecburiyetim olamayacağı gibi, O’na olan bütün saygıma rağmen tenkit etme hakkım vardır.”
“İlim adamları her konuda yüzde yüz doğruyu bulamayabilir. Hepimiz çalışmalarımızın ışığında, elimizdeki verilere dayanarak bazı sonuçlara ulaşırız. Bu sonuçların bazen başka araştırmalarla yanlış olduğu çıkartılabilir. Zaten bilim de böyle gelişir. Bilim dogmalara ve kalıplaşmış ideolojilere karşıdır.”
“Mesela Ziya Gökalp elindeki imkânlarla ve o günün ulaşılabildiği kaynaklara dayanarak Türk Müziği’nin kökeninin Bizans’a dayandığını söylemişti. Ancak daha sonraki araştırmalar ve erişilen kaynaklar Türk Müziğinin kökeninin Orta Asya’da yaşayan atalarımıza dayandığını gösterdi. Ziya Gökalp’in bir konudaki kanaatinin yanlış çıkması O’nun büyük bir bilim adamı olduğu gerçeğini gölgelemez.”
Rahmetli Prof. Dr. Mehmet Kaplan, aklımda kaldığı kadarıyla mealen naklettiğim bu sözlerinden sonra konuyu şu şekilde bağlamıştı: (Kendisini tenkit eden gence dönerek) “Ben bahsettiğiniz konuda sizin baktığınız açıdan hiç düşünmemiştim. Bu konuyu birkaç gün düşüneceğim. Sizi önümüzdeki hafta fakültedeki odama bekliyorum. Konuyu birlikte müzakere edelim.”
TÜRK MİLLİYETÇİLERİ İÇİNDE BİAT KÜLTÜRÜ GELİŞMEDİ: Türk milliyetçiliği fikriyatını savunan birçok hocadan benzeri sözler duyarak, okuyarak yetişen milliyetçi kesimde bu yüzden bir biat kültürü gelişmedi. Bu kesim herkese ve her olaya eleştirel bir tarzda bakmayı bir davranış şekli olarak benimsedi. Hatta en çok da kendi içinden çıkan, aynı fikriyatı benimsemiş insanların detaydaki farklılıklarına karşı eleştirilerden hiç sakınmadı.
Türk Milliyetçiliği fikriyatını benimseyenlerin yoğunlaştığı siyasi partide de partililer, lider dâhil yöneticilerine ve seçimle işbaşına getirdikleri il başkanı, belediye başkanı, milletvekili gibi kişilere de en ağır eleştirileri yapmaktan geri kalmadılar. Bunlardan bir kısmı o partinin kemikleşmiş oyunu teşkil etse de, bir kısmı yüzergezer oy kitlesi oldular.
BİAT KÜLTÜRÜ İKTİDAR YAPAR, DEMOKRAT YAPMAZ: Oysaki biat kültüründen gelen kesim, kendilerini temsil eden partiyi iktidara taşıyan bir birliktelik içinde kalmış olup, liderlerine ve daha alt kademede seçtiklerine, hatta kendilerine yakın bürokratlara karşı bir eleştirel duruş sergilememekte devam ediyor.
Biat kültürü birlik içinde davranma sonucunu getirdiği için siyaseten avantajlar yaşatmakta. Fakat “hikmeti hükümetten sual olmaz” mantığı içinde olmak ve hiçbir konuda kendilerinden saydıklarını eleştiremez oluş, bazı konularda doğru politikaların bulunmasında bir engel oluşturmaktadır.
“Mademki bizdendir, bir bildikleri vardır” veya “kol kırılır yen içinde kalır” anlayışı, bazen de “belirli menfaatleri riske atmama endişesi” içinde eleştiri yapamıyorlar ve gittikçe kavileşen bir biat anlayışı içindeler.
Bu durum geniş tabanın, tepeden küçük bir grup tarafından (temel değerlerine aykırı hususlarda bile) istenildiği gibi yönlendirilmesini sağlıyor. Bu kesim temel değerlerine aykırı olmasına rağmen, zinanın suç olmaktan çıkarılmasına da, Annan Planı’na da, Ermeni ve Kürt Açılımlarına da karşı çıkamadı.
İlginç olan şu ki bu partideki hem milliyetçi kesimden gelen ve hem de birbirlerini kıyasıya eleştirmeleri ile tanınan sol, sosyalist ve liberal ekolden gelenlerin hepsinin aynı biat kültürü içinde eritilmiş olmasıdır.
KOCAELİ AYDINLAR OCAĞI’NDA BİR BİLİM ADAMI: Bu düşünceleri aklıma düşüren olay, geçen hafta Kocaeli Aydınlar Ocağı olarak gerçekleştirdiğimiz konferansta yaşadığımız bir fikri tartışma oldu. Rusya ve Türk Dünyası uzmanı olan Yard. Doç. Dr. Ali Asker sunduğu “Rusya Dış Politikasındaki Son Gelişmeler ve Türk Dünyasına Muhtemel Etkileri” konulu konferans sonrası bir arkadaşımız Hoca’ya şöyle bir soru sordu: “Siz 21. Yüzyıl Enstitüsü‘nün Bilim Danışmanısınız. Bu düşünce kuruluşunun başında bulunan Prof. Dr. Ümit Özdağ‘ın ve bu kuruluşun yayımladığı dergide yer alan bilim adamlarının görüşlerinden farklı görüşler savundunuz. Sizi farklı görüş savunmaya iten faktör ABD kaynakları olabilir mi?”
Yard. Doç. Dr. Ali Asker’ in cevabı Türk Milliyetçisi fikir adamlarının, Prof. Kaplan’dan bu yana izlediğim tavrının benzeri idi: “Benim 21. Yüzyıl Enstitüsünde bilim danışmanı olmam ve Prof. Dr. Ümit Özdağ’a olan saygı ve sevgim, bağımsız düşünmeme ve kendi görüşlerimi ifadeye engel olmaz. Ben kurumsal bir yapının görüşlerini tekrarlayan bir kişi değil, bağımsız düşünen bir bilim adamıyım. Farklı düşündüğümüz konular olduğunu Prof. Dr. Ümit Özdağ da biliyor. Bana ‘bu görüşlerini bir toparla arkadaşlarla birlikte tartışalım’ dedi. Ben ABD hayranı olmadığım gibi, dilini bildiğim, yakından tanıdığım Rusya’nın da peşinen ne düşmanı ne de dostuyum. Beni alakalandıran esas husus Türk Milleti’nin menfaatidir.”
Ben “biat kültürü” yerine bilimin objektif kriterlerine göre bağımsız ve eleştirel düşünen, ülke ve dünya meselelerini “Türk Milleti’nin değerlerinin korunması ve yüceltilmesi” idealiyle değerlendiren insanlarımızın varlığını bu milletin istikbalinin ve demokrasimizin teminatı olarak görüyorum.