Berlin ve Necid Çöllerindeki Şair

85

Bir şair düşünün hem 19, hem
20. asrı yaşamış, hem mesleğinde en ilerde, hem üniversitede hoca, hem İstiklal
Savaşı Kahramanı, hem isyanı bastıran bir kanaat önderi, hem TBMM kurucu milletvekili,
hem beklentisiz bir edip; hem çocuklarına merde bile muhtaç olmasın diye bir
doğu, bir batı dilini öğreten muallim; hem dostluğu ve arkadaşlığı örnek bir
yoldaş, hem sivil toplumun kılavuzu, hem yaşamayı değil yaşatmayı gaye edinmiş
bir ruh mimarı; hem taassuba, hem hurafeye ve hem cehalete karşı isyan etmiş
bir alim, hem fedakar ve hem ufuk sahibi bir aydın.

 

Aydınlar Müslüman Esirler
İçin Almanya’da

 

Dr. Ramazan Aydın’ın Türk
Dünyasına yayın yapan Türkmeneli Televizyonunda yönettiği Siyaset Üstü
programına katılmıştım. Arka planı yeterince bilinmeyen Mehmet Akif’i anlattım.
Büyük bir alaka görmüş olmalı ki tekrar yayına soktular. Ayrıca yeni bir
program teklifi daha yaptılar. İstiklal Marşı şairimiz Mehmet Akif Ersoy
Almanya ve Suudi Arabistan’a niçin gitmişti? Teşkilat-ı Mahsusa da nedir? Hemen
cevap vermiştim; Mehmet Akif Berlin’e İtilaf Devletleri (Rusya, İngiltere,
Fransa) Ordusundan Almanlara esir düşen Türk ve Müslüman askerleri kurtarmak ve
yardım etmek için gitmişti. Suudi Arabistan’a ise İngilizlerin teşviki ve
tuzaklarıyla isyan eden bazı Arap kabilelerindeki isyanı sonlandırmak üzere
görevlendirilmişti.

Mehmet Akif Kasım sonunda
veya Aralık başında (1914) bugünkü karşılığı Milli İstihbarat Teşkilatı olan
Teşkilat-ı Mahsusa’nın alan görevlisi olarak vazife verdiği Abdülaziz Çaviş,
Abdürreşit İbrahim, Şeyh Salih Et Tunisi, Halim Sabit, Alimcan İdrisi, Halil
Halit, Emir Abdülkadir, Ağaoğlu Ahmet, Mısırlı Dr. Fuat ile tren ile Berlin’e
gitti(*). Bazı isimler daha sonra katılsalar da Berlin’de 18 Mart 1915 gününe
kadar birlikte oldular. Bu isimlerin bazıları Sebilürreşat yazı ailesindendi.
Kalemleri ve fikirleri kadar hitabetleri de dikkat çekecek kadar öndeydi. Berlin’deki
Osmanlı sefiri ise Mahmut Muhtar Paşa idi. O sıralarda Gazeteci Habip Edip
Törehan da Berlin’de bulunuyordu. Mehmet Akif yıllar önce Sebilürreşat
Yazıhanesinde Binbaşı Ömer Lütfi Bey ile tanışıyor. Berlin’de de
karşılaşıyorlar. Ömer Lütfi Bey Akif’e Berlin’de görülecek yerleri tanıtıyor,
Almanların sosyal hayatları hakkında bilgilendiriyor. Mehmet Akif tertemiz
kalbine ve yüksek ruhuna, mesleki ve milli hassasiyetine hayran kaldığı Binbaşı
Ömer Lütfi Bey’e Berlin Hatıraları isimli şiirini ithaf ediyor.

 

Bir Örnek Teşkilat

 

Teşkilat-ı Mahsusa Enver
Paşa’ya bağlıydı. Mümtaz Tarık Bey de Paşa’nın yaveriydi. Teşkilat Başkanı ise
Süleyman Askeri Bey idi, daha sonra Tunuslu Ali Başhampo görevlendirildi. Bugün
Söke’deki mezarı viraneye dönen Eşref Kuşçubaşı ise Ortadoğu ve Afrika’dan
sorumluydu.

Müslüman esirlere vaaz ve
nasihat etmek için Osmanlı uleması ve Müdafa-i Milliyet Cemiyeti Umumi Kâtibi Mehmet
Akif böylesine önemli bir görev almıştı. Berlin’de esir kamplarını gezdi.
Müslüman esirler için bir cami yapıldı(**). Bir gazete çıkarıldı. Mektep
açıldı. Öğretmenler getirildi. Esirler Osmanlı safında yer alıyor, ikaz ve ihya
ediliyordu. Bu konuda Tatar alimler Müstakimof ve İşmuradof’in da olumlu
katkıları yaptı. Bu Almanların İstanbul’a karşı yaptığı bir jest idi esasında.
İlişkileri güçlendirmek istiyorlardı. Berlin için bu konuklar çok önem
taşıyordu. O günlerde Filistin ve Suriye’den sorumlu Britanyalı General
Allenbey de Kudüs’ü işgal ederek dünya barışını sarsmış “Bölge hilalden
kurtuldu, artık Haç geldi” demesi Müslümanlar arasında huzursuzluk meydana getirmişti.

Mehmet Akif Gazetecilerin ve
dostlarının “Almanya’yı nasıl buldunuz?” sorusu üzerine “İşleri bizim dinimize,
dinleri de bizim işimize benziyor” biçiminde cevap veriyor.

 

Bir Hayat Böyle Geçiyor

 

Almanlar her bakımdan
İstanbul ile birlikte görünmek istiyor, İtilaf Devletleri içindeki Müslüman
askerleri saflarına çekmek için Halifeye aşırı sıcak bakıyordu. Almanya’nın
Lavrensi olarak bilinen Max Won Oppenheim İstanbul’a gelerek epeyi süre
kalıyor. Daha sonra Teşkilat-ı Mahsusa heyetiyle birlikte Ceziretül Araba
gidiyorlar. Burada da Kuşçubaşı Eşref, Mümtaz Tarık Bey, Şeyh Salih Et Tunusi,
Zenci Musa ve Mehmet Akif birlikteler. 4.5 Ay görev yapıyorlar. Ancak Ekim
1915’te dönülüyor.

Mehmet Akif’in Nevzat Ayas’a
verdiği (14 Ağustos 1936) röportajından yeni bilgiler öğreniyoruz. İstiklal
Marşı Şairi 2 sene Rumeli’de kalıyor. Bir o kadar Arnavutluk, Arabistan, Adana
ve Havalisini dolaşıyor, halkla beraber oluyor. Harbi Umumi’de Almanya ve yine
siyasi alan çalışması yapmak üzere Medine ve Necid’e gidiyor. Harb-i Umumiden
önce ise Medine ve Kahire’ye seyahatleri vardır. El Uksur, Şam ve Lübnan’ı da
bunlara ekleyebiliriz.

Necid Seyahatine ise
Teşkilat-ı Mahsusa’nın müşaviri olarak gidiyor. O günlerde Şerif Hüseyin
Osmanlıya isyan ederken, bir başka kabile reisi İbnürreşit ise Osmanlı’ya sadık
kalmıştı. Öte yandan İbn-i Suud ile Şerif Hüseyin de kavgalı. Akif, Reşit Paşa’ya
da güvenemiyor. Yalancı olduğunda kanaat sahibi. Sultan Reşat da heyete Arap
kabile liderlerinin isyanını bastırmak için bunlara hediye edilmek üzere Türk
Heyetine altın, mine işlemeli saat, kılıç, hançer vs veriyor. Ayrıca Osmanlı
Araplara Sürre Alayı ile her yıl 800 altın gönderiyor. Mehmet Akif bu resmi
öyle güzel tarif, ifade ve tahlil ediyor dizelerinde.

 

El Muazzam İstasyonu’ndan
Yükselen Ses

 

Dolayısıyla ilmi ve
medeniyeti her zaman öne çıkaran, İslam hamuru ile yoğrulmuş Akif’in tek bir
dizesi bile millidir. Çölde 18 gün seyahat ediyorlar. El Muazzam İstasyonu’na
varıyorlar. Nabluslu İzzet Efendi tek başına burada görevli. Akif üzülüyor “Bu
ne biçim hükümet ki, sürgün hayatında çalışanlardan sadakat bekleniyor” diye
üzüntüsü belirtiyor.

Çanakkale Destanı’nın
yazıldığı günlerde Akif ve arkadaşları Hicaz’da Medine yolundalar. El Muazzam
Tren İstasyonu Şefi Mısırlı Ahmet ilk haberi alıyor. Ancak müjdeyi Enver Paşa veriyor
”Çanakkale’de muzaffer olduk”.

Akif, zenci Musa’ya ezan
okumasını, kamet getirmesini söylüyor. Hep birlikte şükür namazı kılıyorlar.
Akif’in içindeki bu milli endişe ve duyarlılık ki Çanakkale Destanını
yazdırıyor. Oysa Çanakkale Savaşında Ahmet Haşim yedek subay, Falih Rıfkı Atay,
Rüşen Eşref Ünaydın, Hakkı Tarık Us, Ahmet Emin Yalman vs gazeteci olarak
bölgedeler.

“Şu Boğaz Harbi nedir? Var mı
Dünya’da eşi?/ En kesif orduların yükleniyor dördü beşi” diye başlayıp “Ey
Şehit Oğlu Şehid isteme benden makber/ Sana ağuşunu açmış duruyor Peygamber”
diyerek İstiklal Marşımız gibi Çanakkale Destanının yazarı Mehmet Akif Ersoy’u
minnet ve şükranla anıyorum. Safahat yardımcı ders kitabı olur mu acaba
okullarımızda? Ne dersiniz?

 

 

(*)Berlin Caddelerinden Necid
Çöllerine Mehmed Akif /İbrahim Öztürkçü- Etkileşim Yayınları 2016 İstanbul.
İngiltere ve Almanya’da o yıllarda gazeteci olarak bulunan İkdam Gazetesi
Yazarı Mehmet Sadi önemli bir isim. Harun Tuncer’in bu konuda bir çalışma
yaptığını öğrendim ve sevindim.

(**)Berlin’e gittiğimde bu
söz konusu caminin yerini öğrenmeye çalıştım. Ancak caminin yıkıldığını
söylediler. Akif’in Müslüman eserlere hitaben doldurduğu taş plağa da ulaşamadık.
Ancak böyle bir çalışmanın mevcut olduğunu öğrendim.