Bereketli Topraklar Üzerinde Elmayı Isırarak Yemek

214

Tüm dostlara 2019’dan en sıcak selamlar olsun! Esasen vermekte geciktiğim bir selam bu. Geç olsun güç olmasın, üniversite imtihanı yüzünden biraz rötarlı olsa da yazılarımı paylaşmaya hayırlısıyla yeniden başlıyorum. Dönüş yazısı için kâğıda kaleme sarılır sarılmaz söyleyeceklerimi kimsenin kalbini kırmadan, sürçülisan etmeden, haddimi aşmadan söyleyebilmeyi diliyorum. Ne yazık ki kutuplaşmanın ve ötekileştirmenin ciğerlere yapıştığı bir havayı soluyoruz. Bu vaziyetin içindeyken sanıyorum eli kalem tutan herkesin vazifesi toplumsal uzlaşının, toplumsal hoşgörünün yeniden tesisi için mürekkep tüketmek. Her fikir paylaşılmalı, her türlü eleştiri yapılmalı ama nezaketten ödün verilmemeli, bunun zerre faydası yok…

31 Mart 2019 Mahalli idareler seçimlerine gidiyoruz, seçime katılacak tüm siyasi partilere başarılar diliyorum. Ve çalmayacak, çırpmayacak, hak yemeyecek, adam kayırmayacak, kentleri birilerine peşkeş çekmeyecek, doğayla harbe kalkışmayacak, kentlerin altına silahlar istiflemeyecek tüm adaylara parti ayrımı gözetmeksizin gönülden destek verdiğimi açıkça söylemek istiyorum. Tabii ki bu ayrımı yapabilmek için kıstaslarım var.

Ziya Paşa, ”Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz!” demiş, ne de güzel demiş! Biliyorsunuz Sayın Cumhurbaşkanı belediyecilik hakkında konuşurken ”Kentlere iyi bakamadılar, doğaya ihanet ettiler!” diye konuşuyor. Karıştırmak doğal, neticede hem cumhurbaşkanı hem AKP’nin genel başkanı. Hem Hazine bakanı, hem varlık fonu başkanı, hem milli eğitim bakanı hem de sosyal politikalar bakanı. Yaşı da 65 oldu. Hadi Ankara’nın senelerdir kendi partisinin yönetiminde olduğunu unuttu ama insan ilk siyasi görevini unutur mu canım? Ben sayın cumhurbaşkanımıza hatırlatmayı boynumun borcu biliyorum.

Efendim, 1994 seçimiyle beraber siz İstanbul’un başına geçtiniz, Melih Gökçek de Ankara’nın başına geçti. O zamandan beri de bu iki kent sizin cenahın elinden hiç çıkmadı. İki kent 25 senedir sizlerin idaresi altında. Olan biten her ne varsa sizlerin eseri. Kentlere haksızlık eden biri varsa da sizsiniz, doğaya ihanet eden biri varsa da sizsiniz. Bilginiz olsun, bunu düşünerek konuşun…

Seçim atmosferinin gereği olarak tansiyon yine yüksek, doğaldır ama tüm adaylar, seçim için emek harcayan tüm gönüllüler bu seçimin kentlerin yöneticilerini seçmek için yapıldığını hatırlarına çivilemeli. Bu seçimi savaş gibi lanse etmek, hele hele millilik – gayri millilik didişmesine döndürmek en iyimser tabiriyle büyük bir siyasi tecrübesizliktir, milli duyguların sömürüsüdür. Yapmayın, yapana yardakçılık da yapmayın. Bu tutum hiçbir lidere, hiçbir milletvekiline, hiçbir il yöneticisine yakışmıyor. Halkın karşısına somut vaatlerle, projelerle çıkın. Halkın karşısına icap ediyorsa özür dileyerek çıkın, kabahatinizi kabullenin bir şans isteyin. Ama halkın dinini, halkın milli hassasiyetlerini en azından yerel seçim kampanyalarınızın öznesi haline dönüştürmeyin. Dönüştürmeyin ki bu yarış mertçe, yiğitçe olsun.

Yerel seçimlere bitkin, dinamizmini yitirmiş hasta bir ekonomiyle gidiyoruz. Ekonomi kambur, ekonomi şişkin, ekonominin karnı yere sürtüyor. Dolayısıyla en çok ekonomi konuşuluyor…

Herkes kabul etmelidir ki ortada ne ekonomik bir kurtuluş savaşı ne de yedi düvelin damat beyi kıskanması durumu vardır. Kulağa hoş gelsin veya gelmesin bu tablo mevcut iktidar kadrolarının ülkemizin ekonomisini idare edebilecek yeterliliğe sahip olmadığının göstergesidir. Vatandaşın parası cebinde eriyor. Vatandaş çoluğuna çocuğuna emek yediremediği için intihar ediyor. Hal vaziyet böyleyken partisi, ideolojisi hiç fark etmez mevcut belediye başkanlarının gereksiz her türlü harcamadan uzaklaşması gerekiyor. Belediye başkan adaylarının da lüksten kaçacağını deklare etmesi gerekiyor. Soğuktan bebekler donarak can verirken, bir belediye başkanının bilmem kaçıncı makam arabasının hesabını yapması sindirilemeyecek kadar ağır, haddinden fazla mide bulandırıcı. Halk sessiz duruyor diye bunları görmüyor zannetmeyin, kahvelerde belediyede çalışan amcalarımla, ağabeylerimle çay içerken en çok bunları işitiyorum, hak veriyor sonuna kadar da katılıyorum.

Yapılan son sosyolojik araştırmalar ülkemizde siyasetin kötü gidişatı değiştirebilmesine olan inancın %30’lar seviyesinde seyrettiğini gösteriyor. Dikkatinizi önemli bir noktaya çekmek istiyorum. Toplumun %70’i siyasetten, siyasetçilerden umut kesmiş durumda. Siyasetçileri kendi rahatını düşünen kimseler olarak görüyorlar.

Tüm adaylar, tüm siyasetçiler Cemal Süreyya’nın söylemiyle altın bardağı elinden bırakıp yeniden kasketini kafasına geçirmeli. Elmayı ısırarak yemeli. Bunu önemsiyorum. Zira şahitlik ettiklerim bana gösteriyor ki bu toplumda değişimi, değişimden de öte gelişimi sağlayabilecek en temel unsur birlikteliğimiz, elmayı ısırarak yiyebilişimiz. Kimimiz yeşil elma sever, kimimiz kırmızı elma. Ama biliyorum ki hepimiz bize elmayı veren o toprağı canımız pahasına koruruz, canımız pahasına daha bereketli hale getirmek için mücadele ederiz. Öyle bir süreç başlıyor ki elmanın yeşilinde, kırmızısında değil tadında, kokusunda birleşmek hiç olmadığı kadar elzem. O toprağa yalın ayak basmak zorundayız. Belki çok kolay olmayacak ama olacak…

31 Mart 2019 Mahalli idareler seçimlerinin neticeleri her ne olursa olsun, galipleri her kim olursa olsun bereketi bu toprağın üzerine olsun…