Çevremizde ne kadar çok insan tipi var, değil mi? Siz de bu insan tiplerinden birisiniz. Kitapların sınıflandırdığı insan tipleri, sizin kendi ölçülerinize göre sınıflandırdığınız insan tipleri… Biyolojinin, psikolojinin, teolojinin, anatominin kategorize ettiği insan tipleri… “Keşke böyle yapmasaydım!” diyen insan tipini anlar ve bu tiplere saygı duyarım da “Ben olsaydım, böyle yapardım veya yapmazdım.” diyen insan tipini hiç anlayamam ve bu tiplere saygı duyamam.
Bir insan, yaptığı işten pişmanlık duyabilir; ama sonuçta o, bir iş yapmıştır. Kişi yapacağı işin bir pişmanlık doğuracağını bilemeyebilir; çünkü sonuçları etkileyen yüzlerce etmen var. Hani denir ya: “Hata yapmayanlar, hiç iş yapmayanlardır.” Hata, yapılan her işin tabiatında vardır.
“Ben olsaydım, böyle yapardım.” demek, en hafifiyle, emek sahibine haksızlık etmektir, yapılan işi küçümsemektir. Zaman içerisinde değişenleri istisna tutarsak, her insan fıtraten güzel, doğru, yararlı işler yapma eğilimindedir. Çalışmak, üretmek; hayat belirtisidir, varlık nedenidir. Üretilenin kalıcı olması da bir arzu olarak genlerimizde mevcuttur. Kötü bir eylemin öznesi olarak anılmak, esersiz yaşamaktan kötüdür. Bir eylem kötü de sonuçlansa, başlangıçta eylemin iyi niyete dayandığını söyleyebiliriz. Cibilliyeti bozukları ve birilerinin veya sapık ideolojilerinin piyonu olanları bu durumdan istisna tuttuğumu belirtmek zorundayım.
“Ben olsaydım, böyle yapmazdım.” diyenlere öncelikle, bugüne kadar ne iş başardıklarını sormak lazım. Böyle diyenler; maymun iştahlılar, karamsarlar, beğenmek gücünden yoksunlar, art niyetliler, bir baltaya sap olamayanlar, zeka geriliği olanlar arasından çıkıyor. “Boş teneke çok öter.” misali durmadan gürültü yapanlardır bunlar. Bu gürültü ancak kargaları kovmaya yarar. Üç gün sonra kargalar da bunun boş bir gürültü olduğunu anlayacaktır ve kargalar yapacağını yapacaktır.
Hepimizin çevresinde böyle tipler vardır. Bazen biz de bu duruma düşebiliriz. Bu tipler insanı yorar ve pozitif insanların kamburudur. Hayvanlar alemindeki kemirgenlere benzer bu tip insanlar. Yapacağınız iş konusunda kendileriyle istişare etseniz fikirlerini söylemekten kaçınırlar; çünkü özgüvenleri yoktur. İş bitiminde konuşurlar. Layüsellik (yaptıklarından sorumlu tutulmama) duygusuyla hareket ederler. Söylediklerinin bir derinliği ve değeri de yoktur. Karın doyurmayan mısır patlağıdır bunlar.
Gönüller ve kafalar boş yetişiyor. İnsanlarımızı, uzun bir eğitim sürecinden geçirdiğimiz halde, öğretilenler etkili olmadığı için müspet manada davranış değişikliğine yol açmıyor. Öğretilenler, insani anlamda bir sonuç doğurmuyorsa öğretilen “çok şey” ile “hiç şey” arasında bir fark yoktur. Gençlerimiz dil biliyor, bilgisayar kullanmayı biliyor, araba kullanmayı biliyor… vs. Bu bilgiler, beni bana kazandırmıyorsa, beni sana verimli ve gerekli kılmıyorsa, herkesin birbiri için var olduğu ve yaptıklarının bir gün karşısına hesap olarak çıkacağı inancını yerleştirmiyorsa ne mana ifade eder?
“Ben olsaydım, böyle yapardım.” demek, bir zihin fetişizmidir, bir ilkel tapınma türüdür. Tapınılan varlık, kendisidir. Bu, boş bir tapınmadır. Hariçten gazel okumaktır.
Sonu pişmanlık da olsa, bir iş yapmak, güzeldir. İnsanlara bu ahlakı vermek lazım. İnsanoğlunun bu anlayışa ihtiyacı var. Yükselmek, asude olmak, ancak böyle mümkün. Gönülden bir yükseliş olmalı bu. Eser verirken kendisinin bir eser olduğunu unutmamalı insan. Eserken eser ortaya koymak, ne hoş duygu. İnsani değerlerin yaşatılması ve yükseltilmesi paydasında buluşanlar, bu hazzı duyarlar ve kaçınılmaz olarak geleceğin mimarları olurlar.
“Ben olsaydım böyle yapardım.” demek yok, “Yaptım, oldu.” demek var.