Ben Necmettin Öğretmen

55

Kırk beş yaşındayım, yirmi iki yıllık öğretmenim, mesleğimin zirvesindeyim.

Ölümümün bir öğrencimin elinden olacağını hiç düşünmemiştim, hem de on sekiz bıçak darbesiyle. On sekiz kez direndim ölüme; yapmam gereken çok işim vardı. Eşim, çocuklarım, meslek aşkım… Söyleyecek sözüm bitmemişti henüz.

Bilseydim mesleğimin, ölümüme sebep olacağını, yine yapardım öğretmenliği. Eğitmek, öğretmekle başlardı. Kimler “Kırk yıl kölesi olmamış ki bir harf öğretenin?” Öğretmek, eğitmek; İlahi lütuftu bana. Deselerdi ki “Mesleğinin şehidi olacaksın!” inanmazdım, işte oldum, gidiyorum. Kalanlara selam olsun.

Necmettin Hoca, derlerdi bana. Yüküm ağırdı; yöneticiydim. Zordu insanlarla uğraşmak, hele gençlerle. Hepsi deli fişek; ne sevgileri ölçülü ne öfkeleri. Sevgileri vitamin, öfkeleri baharattı benim için.

Okulumuz, bahçemizdi. Bahçede gül de yetişir diken de. Aynı okulda meslektaşım eşimle o gülleri koklardık her mesai günü, ellerimizde çaylarla. Akşamki ev sohbetlerimizin nevalesiyle dikenli güllerimiz.  Üç çocuğum kulak kesilirdi muhabbetimize, bazen gıpta ederlerdi bize, bazen kızarlardı kaktüslerimize.

Sevmeyi bilenlerin mesleğidir öğretmenlik, adanmışlığı gerektirir; yoksa niçin uğraşılsın yüzlerce, binlerce insanla. Yaşatmak için yaşamak aşkında olmayanlar yapamaz bu mesleği, çeyrek asır dayanamaz. Ben her yıl yeniden doğardım. Her yeni öğrenci, mesleğimin ilk yılındaki heyecan demekti. Mevsimler değişse de tazeliğini koruyan bahar çiçeğidir her bir öğretmen. Yirmi iki yıldır ilk günkü rayihasını sunan bahar çiçeğini katletti kendini bilmez bir köstebek, on sekiz bıçak darbesiyle.

Suçum; iyi olmak değil, aktif iyi olmaktı; mesleğime kendimi kaptırmış olmaktı; kubbede hoş bir seda bırakma arzusunda olmaktı. Karanlığı seven yarasıyı aydınlığımla kör edeceğimi bilmemiş olmaktı. Bilsem de “Bırakın meydanı yarasalar kaplasın.” diyemezdim ya. Diyemedim işte, eşimi yalnız, üç çocuğum yetim, sevenlerimi gözü yaşlı bıraktım. Hiçbir zaman, “Kargalar gelince bülbüller susarmış.” diyenlere hak vermedim, hep bülbüller ötsün istedim, bedelini ödedim. Arkamdan on binler cenazeme geliyor, “İyi bilirdik.” diyorlar, şehadetime şahitlik ediyorlar, ismimi okuluma veriyorlar.

Meslektaşlarım, “Eğitimde şiddete hayır!” kampanyası düzenlemiş. Doğru, ben bir şiddet kurbanıyım. Şiddet, bir sonuç. Niçin şiddet? Sebep, öfke. Bence kampanya “Ülkede öfkeye hayır!” olmalıydı.

Beni on sekiz bıçak darbesiyle katleden öğrencimin suç raporuna “öfke patlaması” diyecekler. İnsanlar, niçin öfkelenir ve şiddete başvurur? Şiddet, hele cana kast etmek, hangi insani gerekçeyle makul bulunabilir? İzahı yok. Öfke fıtridir, ancak şiddet yapaydır. Öfke, kontrol edilebilir; şiddetin izahı yoktur. Şiddet, eğitimsiz öfkenin zararlı sonucudur.

Şiddet kültürünü yok etmek için öfke duygusunu eğitmemiz gerekir. Öfke, bir reflekstir. Reflekssiz birinin sağlıklı olmadığı düşünülür. Kişi, neye öfke duymalı? Adaletsizlik, gasp, değersizleştirme, haksızlığa uğrama; öfkeye neden olabilir. Mağduru koruma, vatanı savunma, haksızlığı giderme adına duyulan her öfke gerekli ve yararlıdır. Kolay kazanç, fesatlık, kıskançlık, yalan ve ihanetin deşifre edilmesi adına duyulan öfke zararlıdır ve şiddet üretir. Aldığım her bir bıçak darbesinde, iyiliği emretme, kötülüğü yok etme, zarardan uzaklaştırma, ışığı gösterme, insan ruhundaki kiri giderme, temiz toplum kurma, vatanını ve insanları sevdirme aşk ve düşüncesi vardı. Beni ben eden ve yaşatan, şehadet lütfuna ulaştıran, on sekiz güzel duygu bende olmasaydı nasıl dayanırdım ben on sekiz bıçak darbesine?

“Şehitler ölmez, onlar diridir.” inancıyla ilk sorumu, beni eşimden, üç çocuğumdan, mesleğimden genç yaşımda koparan katilin annesine ve babasına soruyorum: “O lanetli ruhu taşıyan canlı cesedi büyütmek için çok mu uğraştınız? Saldım çayıra Mevlam kayıra, mı dediniz? Şimdi ne düşünüyorsunuz? İkinci sorum sistem kurucularına olacak: “Sizler; insana sevgiden, öğretmene saygıdan yoksun, öfkeli, kindar insan tipi üretmekten çok mu memnunsunuz?” İstediğiniz buysa muradınıza erdiniz. Yarası olan gocunsun.

Siz, eğitim adıyla öğütüm yapan, köksüz nesiller yetiştirerek beyinleri iğdiş eden, yalan yanlış bilgilerle zihinleri Mankurtlaştıran sizler, sizler kendinizi iyi bilirsiniz sizler, öğretmenlerini yiyen canavarları büyüttükçe artan iştihanız, daha kaç öğretmeni katledecek? İnsafsız avcıdan merhamet beklenir mi hiç? Benimki de öğretmen saflığı işte.

Biliyorum, arkamdan üzülen de oldu ağlayan da. Şehadetimin ibret olmasını diliyorum. Pişmanlık duyulacak hatalar ve çıkarılacak dersler sonucu yapılacak güzel çalışmalara örnek olmak, diri olmaktır. Varlığımı hissedenlere hakkım helal olsun. Yokluğumu kayıp bilmeyenlere söyleyecek sözüm yok.

Bana rahmet dileyenlere Mehmet Akif’i de hatırlatmak mesleğimin gereği: “Ne irfandır veren ahlaka yükseklik ne vicdandır / Fazilet hissi insanlarda Allah korkusundandır.”