Belgelerle ve Kronolojik Erzincan Târihi – 2

75

Kenan Mutlu Gürses’in hazırladığı 8
ciltlik eserin ikinci cildi 682 sayfadır. 1300’lü yıllarda târih sahnesinde
yerini almaya başlayan Anadolu Beylikleri ile başlıyor. 22 sayfalık ‘İçindekiler’ sayfalarında yine çok geniş
ve farklı bilgiler sunuluyor.

1243 yılında
Gıyaseddin İkinci Keyhüsrev, Kösedağ Meydan Savaşı’nda Moğol ordusu komutanı
Baycu Noyan karşısında tutunamayacağını anlayınca, canını kurtarmak için savaş
alanından kaçtı. Komutansız kalan Selçuklu ordusu, Moğal askerleri tarafından
şehit edildi.

Anadolu
Selçuklu Devleti, İzzeddin İkinci Keykavus, Dördüncü Kılıçarslan, Alâeddin İkinci
Keykubat, Gıyaseddin Üçüncü Keyhüsrev, Gayaseddin İkinci Mes’ud ve kısa süreli
olarak 6 hükümdar döneminde ve 26 yıl boyunca Moğolların İran kolu olan İlhanlı
Devleti’nin hâkimiyeti altında bir nevi vâlilik konumunda hüküm sürdü. Dördüncü
defa göreve gelen İkinci Gıyaseddin Mes’ud 1308 yılında vefat edince İlhanlı
hükümdârı Ebu Said Bahadır Han, Selçuklu Devleti’ni lağvetti. Bu târihten sonra
Anadolu’da ‘Beylikler Dönemi
başladı. Bunlar;  Aydınoğulları, Candaroğulları, Dulkadiroğulları, Eretnaoğulları, Eşrefoğulları, Germiyanoğulları
ve Hamidoğulları Beylikleri idi. Bunların içerisinde; büyük mutasavvıf, tıp
doktoru ve teşkilâtçı Ahî Evran’ın desteğiyle Söğüt ilçesine yerleşen Oğuz Türklerinden
Ertuğrul Gazi, Ahî Şeyhlerinden Şeyh Edebali ve O’nun müridi, Ertuğrul Gazi’nin
Oğlu Osman Gazi’nin kurduğu beylik kısa zamanda Anadolu’da genişledi ve üç
kıt’aya hükmeden cihan devleti hâline geldi.

Gerek
Selçuklular döneminde gerekse Osmanlılar döneminde Ermeniler, târihlerindeki en
mükemmel ve güvenlik içerisinde geçen hayatlarını yaşadılar.

Erzincan
Târihi isimli eserin müellifi, aynı zamanda Ermeniler konusundaki araştırmaları
ile bilinir. Birinci ciltte olduğu gibi ikinci ciltte de Erzincan târihi ile
birlikte çevre topraklarda yaşayan milletler hakkında bilgiler veriliyor. Hatta
Avrupa’da vebâ salgını, İtalya’da Ermeni cemaati, Osmanlı’da Yeniçeri Ocağı’nın
kurulması, Kahire’de Sultan Hasan Camii’nin inşaatı gibi konular da ele
alınıyor.

Emir Timur’un
Altın Orda Hükümdârı Toktamış Han ve Yıldırım Beyazıd ile mücâdalesi dikkat
çeken konulardır. Birincisine ettikleri sebebiyle Çarlık Rusyası’na gelişmenin
yollarını açmış ve kızıl komünistleri; yalnızca Türklerin değil, İslâm âleminin,
Macarların ve Polonyalıların da başına belâ kesilmesine sebebiyet vermiştir.
Yıldırım Beyazıd ile giriştiği mücâde sebebiyle de Peygamber Efendimizin
müjdesi olan İstanbul’un fethini tam yarım asır geciktirmiştir. Bütün bunlara
rağmen, Cengiz Han soyundan gelmediği için hükümdar ve sultan unvanlarını
kullanamayan Emir Timur, Türk ve dünya târihinin gördüğü en büyük
cihangirlerinden biri olarak saygı ile anılır.

Müellif
Gürses’in eserinin ikinci cildine dönersek efendim; önceki bölümde deprem
sebebiyle adı geçen Yerzinga (Erzincan) şehri hakkında 30. sayfada ‘Mutahharten ve Erzincan Emirliği
başlığı altında geniş bilgiler veriliyor.

Hakkında derli
toplu bir araştırma yapılmadığı için yeterli bilgilere ulaşılamayan
Mutahharten’den önce 14. yüzyılın ilk yarısında Eretna Devleti’nin hudutları
içerisine katılmış olan Erzincan, sırası ile Ahî Ayna Bey ve Pir Hüseyin’in
idâresinde kalmış idi. Eretna Beyin ölümünden sonra yerine geçen Mehmet Bey,
tahtı bırakmak mecburiyetinde kaldı ise de 1356’da Kayseri’de tekrar iktidar
koltuğuna oturdu. Ali Ayna Bey’in ölümünden sonra Erzincan Pir Hüseyin’in eline
geçti. Pir Hüseyin 1379’d öldü. Erzincan emirliğini Mutahharten ele geçirdi. Eretna
Beyliği ile birlikte Erzincan da 1381 yılında Kadı Burhaneddin tarafından
hâkimiyet altına alındı. Kadı Burhaneddin Devleti’nin Merkezi Sivas idi.
Yıldırım Beyazıd, 1398 yılında oğlu Mehmet Çelebi’yi Sivas vâliliğine tâyin
edince, Kadı Burhaneddin Devleti de sona erdi. Kısa bir süre önce de Kadı
Burhaneddin Akkoyunlu Devleti’nin kurucusu ve ilk hükümdârı Karayülük Osman Bey
tarafından öldürülmüştü.

Küçük bir
ekleme yaptıktan sonra gelişmeler hakkında Kenan Mutlu Gürses’in yorumunu
okuyup başka bir bölüme geçilebilir:

1398 yılında Kadı
Burhaneddin, Akkoyunlular hükümdarı Kara Yülük Osman Bey tarafından mağlûp
edilip öldürülünce Erzincan Beyliği rahatladı. Ancak Osmanlı Beyliği hükümdarı
Yıldırım Bayezid’ın Kara Yülük Osman Bey’i yenerek Sivas’ı alması üzerine,
Osmanlılarla Erzincan Beyliği komşu oldu. Yıldırım Bayezid, Mutahharten Bey’den
Timur’dan ayrılarak kendisine tâbi olmasını istediyse de Mutahharten Bey bunu
kabul etmedi. Daha sonra Osmanlılara karşı Timur’la birleşerek 1400 yılında
Sivas’ın Timur ordusu tarafından işgaline yardım etti. Timur’un güneye
yönelmesi üzerine bölgeye ulaşan Osmanlı birlikleri Erzincan Beyliği üzerine
yürüdü. Erzincan, Osmanlı birliklerince işgal edilmesine rağmen Mutahharten Bey’e
dokunulmadı ve Osmanlıya tâbi olduğu ilân edildi. Rehin olarak ailesi Bursa’ya
götürüldü. Ancak Mutahharten Bey başına gelen bu durumu Timur’a anlattı.

Garbî Anadolu
Beyliklerinden sonra Candar ve Karaman hükümetlerinin ve ondan sonra da Kadı
Burhaneddin ülkesinin işgali artık Osmanlı devletini hemen bütün Anadolu’ya
hâkim bir vaziyete getirmiş oluyordu. Bu vaziyette artık Karadeniz sâhilinde
küçük bir şerit gibi uzanan Trabzon Pontus İmparatorluğu ile Erzincan
Beyliğinden Maraş ve Elbistan havalisindeki Dulkadir emâretinden ve Malatya’dan
Kilikya’ya kadar hulûl etmiş olan Mısır Kölemen hâkimiyetiyle Foça, Amasra ve
Samsun gibi bâzı sâhil noktalarında kalan Ciniviz kolonilerinden başka ilk
halede alınacak bir yer kalmamıştır.

O zamana kadar
Osmanlılarla dostluk münâsebetlerinden ayrılmamış olan Mısır ve Suriye Kölemen
sultanlığını gittikçe bir rakip devlet hattâ bir düşman hâline getiren en mühim
âmil, işte bu jeopolitik vaziyettir.

Hiç şüphesiz Yıldırım
Bayazid’in başarıları sonucu ortaya çıkmış olan bu yeni durumdan en fazla
etkilenen, Timur’un Anadolu’daki bağımlıları idi. Bunlar arasında da sözü
edilen devrede, hâlâ siyâsî hayatta faal rol oynayanı, Erzincan Emirliği idi.
Çünkü Osmanlı Hükümdârı Yıldırım Bayezid, yaptığı genişleme ile bu emirliğe
sınır komşusu olmuştu. Nitekim emirliği üzerine düşen bu yeni tehdit karşısında
Mutahharten’in yine koruyucusu Timur’a dayandığını görmekteyiz.

Öte taraftan
Karabağ’dan Gürcistan içine hareket eden Timur, Nerda’da konakladığı sırada
Anadolu’daki en sâdık bendelerinden Erzincan Emîri Mutahharten, Erzincan’dan
gelerek huzuruna çıkmış, kendisine bağlılığını bir defa daha belirtmişti. Timur
ise Mutahharten’e çeşitli hediyeler vermişti. Burada bu ziyâretin sebebi
üzerinde durmak yerinde olur. Acaba Mutahharten kendi isteğiyle mi böyle bir teşebbüste
bulunmuştu, yoksa Anadolu hakkında bilgi almak için mi, Timur tarafından yanına
çağrılmıştı? Herhalde büyük kurultaydan sonra Mutahharten’in gelişi Timur
tarafından yapılan bir çağrı sonucu olmuş olmalıdır. Çünkü yaptığı hazırlıklardan
sonra son bir defa Anadolu’daki siyâsî durum ve gelişmelerden haberdar olmak
istemişti. Bu bilgileri de kendisine ancak Mutahharten verebilirdi. Çünkü 1386-1387’lerden
beri kendisine sadakatle hizmet ettiğini göstermiş olan Anadolulu tek emîr
buydu. Timur ile ilgisini hiç kesmemeye özen göstermişti. Zaman zaman m değerli
hediyelerden oluşan elçilik heyetleri göndermişti. Nitekim Hindistan seferi
için Semerkand’a dönen Timur, Miranşah’ın oğlu Ebubekr’i Tebriz’e uğurlarken Mutahharten’in
armağanı değerli bir atı ona hediye etmişti. Bu arada Mutahharten’in Timur’un
Erzincan Emîrliği’nin bağımsızlığı ve toprak bütünlüğü ile ilgili dâvâda da
tamamıyla kendi yanında olduğunun, Osmanlı Hükümdarı Yıldırım Bayezid tarafından
resmen bilinmesini sağlamaya çalıştığı da gözden kaçmamaktaydı. Nitekim daha
sonraki Timur-Osmanlı diplomatik yazışmalarında Mutahharten’in hoşlanacağı
terimlere, Timur tarafından yer verilmesi de bu düşüncemizi doğrulamaktadır.

Nihayet Gürcistan’da
durumu kendi lehine düzenleyen Timur, Avnik’e gelerek ordugâhını kurmuştu.
Böylece Anadolu, Irak ve Suriye’yi ele geçirmeye başlaması için geride artık
hiçbir engel kalmamıştı.

Timur 1399-1400
kışını Karabağ’da geçirmişti. Bu sırada Azerbaycan, Gürcistan ve Arapların
hâkimiyetindeki Irak’ta başarılı sindirme faaliyetlerinde bulunmuş bölgeyi terk
ettiği dönemde kendisine karşı oluşmuş muhalefeti de kırmış olarak Bingöl
yaylasına gelmiş, Avnik’te ordugâhını kurmuştu. Bu şekilde de önceki dönemlerde
olduğu gibi Anadolu ve Memluklu meseleleri ile ayrı ayrı uğraşmak için geride
herhangi bir siyâsî engel kalmamıştı.

Bu defa anarşi içinde
bir Memluklu Sultanlığı ve Osmanlı liderliğinde siyâsî bütünleşmesi gerçekleşme
yolunda dikkate değer gelişmeler sağlamış bir Anadolu ile karşı karşıya
gelmekteydi. Anadolu’da bu işin mimarlığını da Yıldırım Bayezid yapmaktaydı.
Bir Timurlu târihçi olan Şerefeddin Ali Yezdî, bu durumu şöyle anlatmaktadır: ‘Liderliğini Yıldırım Bayezid’in yaptığı
Osmanlı Devleti, Anadolu’nun büyük bir kısmına hükmetmekteydi. Şöyle ki, Aydın,
Menteşe, Germiyan, Karaman ve Candarğulları beylikleri ve nihâyet Akkoyunlu
Kara Yülük Osman Bey’in Kayseri-Sivas devleti Hükümdarı Kadı Burhaneddin’i
öldürmesinden sonra da Malatya’ya kadar uzanan bu devlete ait topraklar
hâkimiyet sahasına katılmıştı. Daha sonra da Mısır Memluklu Sultanı Berkuk’un
ölmesinden (1399) sonra da sultanlığın Anadolu içlerindeki uzantısı olan
yöreleri de siyâsî sınırlarına katarak devlet sınırlarını Erzircan ve Fırat’a
dayandırmıştı

Timur, siyâsî ve
askerî başarılarından sonra görünüşte ilk defa kendi çapında bir rakiple karşı
karşıya gelmekteydi. Ancak Osmanlı hükümdarı açısından bu görünüm bizce, şeklî
olmaktan ileri bir anlam taşımıyordu. Çünkü Anadolu’da silah zoru ile
gerçekleştirilmeye çalışılan siyâsî birliği kurma çabası, belki bir dereceye
kadar başarıya ulaşmış görünmektedir. Fakat tümü Türkmenlerin idâresinde olan
yukarıda adlarını saydığımız istila edilmiş bölgelerde, henüz Osmanlı yönetimi
tam anlamıyla yerleşmiş sayılmazdı. Bizce bu tabîi idi. Çünkü bu bölgelerde
Anadolu’nun siyâsî birliğini, tıpkı Osmanlılar gibi, kendileri için de yerine
getirilmesini mecbûrî ilke olarak kabul eden ve politik mücâdelelerini buna
göre ayarlamış olan beylikler vardı.

Metahharten’in ölümü ve Erzincan
Emirliği’nin sonu:

Emir Timur,
Suriye’ye inince, Kara Yusuf mâiyeti ile birlikte Osmanlı ülkesine ayak basıp
Türk hükümdârına mülâki oldu. Yıldırım Bayezid, Karakoyunlu Beği’ne Aksaray
Bölgesini dirlik olarak erdi. Kara Yusuf, Osmanlı topraklarında 8-9 ay kaldı.
Timur, Suriye seferi ile meşgul iken, Bayezid, Kara Yusuf’u da yanına alarak
kendisiyle Timur’un arasının açılmasında başlıca müsebbip on Erzincan hâkimi
Mutahharten’in üzerine yürüdü. Yapılan vuruşmada Mutahharten’in naibi Mukbil,
Kara Yusuf’un adamları tarafından esir alındı ve Mutahharten bozguna uğratıldı.
Bunun üzerine şehir halkı Bayezid’den aman talep etti. Yıldırım Bayezid,
Osmanlı müelliflerine göre, Erzincan’ı Kara Yusuf’a vermiş fakat Karakoyunlu
beyi şehir halkı ile anlaşamayıp 16 gün hâkimlik yaptıktan sonra kendi
isteğiyle çekilmiştir. Bayezid, Erzincan halkının ricaları üzerine şehri,
metbuluğunu kabul etmek şartıyla Matahharten’e geri vermiştir.

Emir Timur,
Suriye Seferi’nden dönünce, yeni fethedilen Alıncak Kalesi’ni görmeye gitti.
Tuhahharten de Sinop Emiri İsfendiyar Bey’le birlikte Timur’u ziyârete gitti.
Yıldırım Bayezid de elçiler göndererek sulh talebinde bulundu. Timur da sulhtan
yana olduğu belirtip kendi şartlarını bildiriyor ve Kara Yusuf’un muhakeme
edilmek üzerine kendisine teslim edilmesini istiyor, kışı Karabağ’da geçirip
ilkbaharda Anadolu sınırına gelip cevap bekleyeceğini bildiriyordu. Bayezid,
Kara Yusuf’un Anadolu sınırları dışında bulunduğunu, tekrar geldiği takdirde
kabulde tereddüt etmeyeceği cevabını vermişti. Kenan Mutlu Gürses’in kanaatine
göre Timur, cihanşümul imparatorluk kurmak (yâni Anadolu’ya sâhip olmak)
emelinde idi. İki yüzlü bir politika adamı olan Mutahharten de Timur’u tahrik
ediyordu.

Çok önemli
gelişmelerin devamını yine Erzincan Târihi’nden okuyalım:

1401 yılı
kışını Karabağ’da geçiren Timur, Bayezid’e karşı yapacağı hayatî savaş için
askerî hazırlık yaptıktan sonra elçisini Bayezid’e gönderdi. Mutahharten’e
karşı tutumunu değiştirmesini, Kemah Kalesi’ni kendi memurlarına teslimi ile Mutahharten’in
Bursa’da esir tutulan ailesinin salıverilmesini, Kara Yusuf’un kendisine teslim
edilmesini istedi.

Osmanlı
hükümdarı ise bu teklifi cevapsız bıraktı. 1402 yılının ilkbaharında Timur
tekrar ve daha ağır şartlar içeren mektup gönderdi.

Arap
kaynaklarında bulunan mektupta Timur’un, Bayezid’e ‘Sen Allah yolunda cihad yapan bir insansın, senin mahvedilmeni istemem,
fakat sen babandan ve dedenden sana kalan memleketlerle alâkadar ol ve onlarla
kanaat et. Eretna memleketlerini bana teslim et
’ diye yazdığı
belirtilmektedir.

Timur
beklediği cevabı alamayınca Erzurum’a hareket etti. Buradan Erzincan’a indi.
Kemah’ın muhasarasını emretti. On beş gün dayanabilen kale zapt edildi.
Burasını eski sâhibi Mutahharten’e iade etti. Sivas’a yürüdü, katliam yaptı,
Ankara Çubuk Ovası’nda zafer kazandı.

Mutahharten’in
ölüm târihi hakkında kayıtlarda sarih bilgi yoktur. Ancak onun 1403 yılı son
aylarında henüz hayatta bulunduğu kesindir. Zira bu sıralarda Anadolu’yu terke
hazırlanan hâmisi Timur’la son bir görüşme yaptığı kayıtlara geçmiştir. Bu târihten
kısa bir süre sonra öldüğü tahmin edilmekte ise de Erzincan Emirliği’nin kime
geçtiği bilinmemektedir.

1410 yılında
Kara Yusuf, Erzincan halkının Erzincan emiri Mutahharten’in torunu Şeyh
Hasan’dan şikâyet etmeleri üzerine şehri hâkimiyeti altına aldı, Pîr Ömer’i
vâli tâyin etti. Kara Yusuf’un ölüm haberi; ‘nasıl, niçin ve nerede’ soruları cevapsız bir şekilde Erzincan’a
1420 yılında ulaştı. 

***

Kitabın
sonraki bölümlerinde yine önemli bilgiler var: Kırım Hanlığı’nın kuruluşu, Şeyh
Bedreddin’in idam edilmesi, İstanbul’un fethi, Doğu Anadolu’dan İstanbul’a
göçen Ermeniler, 1375 Otlukbeli Zaferi, Zazalar, Kürtler, Şah İsmail, Şehzâde
ve Sultan Selim, Çaldıran Savaşı, Yavuz Sultan Selim’in Kemah Kalesi’ni fethi,
Kanuni Sultan Süleyman ve fetihleri, Erzincan hakkında bilgiler, Kemah
Kanunnâmesi, Kanuni Sultan Süleyman Erzincan’da, Erzincan’ın Kızılbaş Türkleri,
İran ile 12 sene süren harp, Celâli isyanları gibi başlıklar dikkat çekiyor.

Celâlî
isyanları genel bir isimlendirmedir.

İsyanları, 16.
ve 17. yüzyıllarda, Osmanlı yönetimindeki Anadolu’da Yavuz Sultan Selim
döneminde başlayan ve Sultan Dördüncü Mehmed Han dönemine kadar devam eden
zaman zarfında devlete karşı iktisâdî, sosyal, askerî ve siyâsî sebeplerle
çıkarılan ayaklanmalara verilen addır.

İlk defa 1519
yılında isyan eden Bozoklu Şeyh Celâl tarafından başlatıldı. Temelinde; Şiî
eğilimli Türkmen gruplar üzerinde Safevîlerin de tahrikleri vardır. Celâlî
isyanlarına sâdece çiftçiler ve işsizler destek vermemiştir, Osmanlı devletinin
Sünni teokratik yapıda olmasına karşı çıkan Aleviler de Celâlî isyanına destek
vermiştir.

Belli başlı
Celâlî isyanları: *1525 yılında İçel Sancağındaki vergi memurunun Süklün Koca
adlı ihtiyara kötü davranışları sonucu Süklün Koca, diğer adıyla Kadri Hoca
Baba, köylüleri etrafına toplamış, oğlu Süklün Şah veya Şah Veli de kendisine
katılmıştır. Daha sonra o çevrede büyük saygı gören Baba Zünnun da köylülerin
başına geçerek ayaklanma çıkardı. Çıkan ayaklanma 1526 yılında bastırıldı.
Anadolu’da artan mâli sıkıntılar yanında yeni düzenlemelerden memnun olmayan ve
yoğun Safevi propagandasından etkilenen Türkmen gruplarının destek verdiği
Kalender Çelebi İsyanı, 1526 Mohaç Seferi sırasında patlak verdi. İsyan Orta
Anadolu’da süratle yayıldı. 1527 yılında sadrazam Pargalı İbrahim Paşa
komutasındaki Osmanlı güçlerinin, 1527’de Elbistan dolaylarındaki galibiyeti
sonucu Kalender’in öldürülmesiyle isyan bastırıldı.

1598’de Sivas
ve Maraş bölgesinde çıkan Karayazıcı Ayaklanması, Celâlî hareketlerinin
niteliğini değiştirdi. Sekban askerlerinin komutanıyken ayaklanan
Karayazıcı’ya, dirlikleri ellerinden alınan sipâhiler, topraklarını terk eden
köylüler, işsiz kalan sekbanlar, yönetimden hoşnut olmayan beyler ve paşalar da
katıldı. Karayazıcı üzerine gönderilen Osmanlı ordusu karşısında Tokat’a
çekildi ve 1601’de öldü. Celâlî isyanların bastırılmasında görevlendirilen
Kuyucu Murad Paşa’nın 1606-1610 yılları arasında 50.000’den fazla isyancıyı
öldürdüğü rivâyet edilir.

Diğer
isyanlar: 1622’de Erzurum Beylerbeyi Abaza Mehmed Paşa, 1640-1648 yılları
arasında Sivas vâlisi Varvar Ali Paşa, 1658’de Abaza Hasan Paşa isyanları
olarak bilinir.                           
              

(DEVAM EDECEK)

 

    

Önceki İçerikTürk Milletine Allah’ın Bir Lütfu: Sosyal Medya!
Sonraki İçerikTTB Kapatılsın, Polis Halkı Dövsün
Avatar photo
28 Kasım 1938 tarihinde Bafra’da doğdu. İlk ve ortaokulu doğduğu şehirde bitirdikten sonra Ankara Ticaret Lisesi ve Ankara İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi’nde okudu. İş hayatına Ankara’da muhasebeci olarak başladı. Ankara ve Karabük’te; muhasebeci, mali müşavir ve profesyonel yönetici olarak devam etti. İstanbul’da, demir ticareti ile meşgul oldu. SSCB’nin dağılmasından sonra Türk Cumhuriyetlerinde sanayi yatırımları gerçekleştirmek üzere çok ortaklı şirket kurdu. Şirketin murahhas azası olarak Azerbaycan’da ve Kırım’da tesis kurup çalıştırdı. 2000 yılında işlerini tasfiye etti. İş hayatı ile birlikte yazı hayatı da devam etti. İlk yazısı 1954 yılında Bafra’da yayımlanmakta olan Bafra Haber Gazetesi’nde başmakale olarak yer aldı. Sonraki yıllarda İlhan Egemen Darendelioğlu’nun Toprak Dergisi’nde, Son Havadis ve Tercüman gazetelerinde yazıları yayımlandı. Türk Ocakları Genel Merkezinin yayımladığı Türk Yurdu dergisinde yazdı. İslâm, Kadın ve Aile, Yörünge, Ufuk, Emelimiz Kırım, Papatya, Tarih ve Düşünce, Yeni Düşünce, Yeni Hafta, Sağduyu, Orkun, Kalgay, Bahçesaray, Türk Dünyâsı Târih ve Kültür, Antalya’da yayımlanan Nevzuhur, Kayseri’de yayımlanan Erciyes ve Yeniden Diriliş, Tokat’ta yayımlanan Kümbet, Kahramanmaraş’ta yayımlanan Alkış dergilerinde, Dünyâ ve Kırım’da yayımlanan Kırım Sadâsı gibi gazetelerde de imzasına rastlanmaktadır. Akra FM radyosunda haftanın olayları üzerine yorumları oldu. 1990 – 2000 yılları arasında (haftada bir gün) Zaman Gazetesi’nde köşe yazıları yazdı. Hâlen; Önce Vatan Gazetesi’nde, yazmaktadır. Oğuz Çetinoğlu; Türk Ocağı, Aydınlar Ocağı, ESKADER / Edebiyat, Sanat ve Kültür Araştırmacıları Derneği ve İLESAM / Türkiye İlim ve Edebiyat Eseri Sâhipleri Meslek Birliği Üyesidir. Yayımlanmış Kitapları: 1- Kültür Zenginliklerimiz: (2006) 2- Dört ciltte 4.000 sayfalık Kronolojik Tarih Ansiklopedisi: (2008 ve 2012), 3- Tarih Sözlüğü: (2009), 4- Okyanusa Açılan Kapılar / Tefekkür Mayası Röportajlar: (2009). 5- Altaylardan Hira’ya Türk-İslâm Dostluğu: (2012 ve 2013), 6- Bilenlerin Dilinden Irak Türkleri: (2012), 7- Türkler Nasıl ve Niçin Müslüman Oldu: (2013), 8- Türkmennâme / Irak Türkleri Hakkında Bilmek İstediğiniz Her Şey: (2013). 9- Türklerin Muhteşem Tarihi: (Nisan 2014 ve Nisan 2015) 10- 115 Soruda Türk İslâm-Âlimi Mâtüridî (Röportaj): 2015) 11- Cihad – Gazi – Şehid: Kasım 2015. 12-Yavuz Bülent Bâkiler Kitabı (2016 Mehmet Şâdi Polat ile birlikte) 13-Her Yönüyle Kâzım Karabekir (2017 Mehmet Şadi Polat ile birlikte) 14-Dil ve Edebiyat Dergisi / İlk 100 Sayı Bibliygorafyası (2017 Mehmet Şâdi Polat ile birlikte) 15-Büyük Türk İslâm Âlimi Serahsî (2018), 16-Âyetler ve Hadisler Rehberliğinde Kutadgu Bilig’den Seçmeler (2018), 17-Edib Ahmet Yüknekî ve Atebetü’l-Hakayık (2018), 18- Büyük Türk İslâm Âlimi Mâtürîdî (2019), 19-Kâşgarlı Mahmud ve Dîvânu Lugati’t-Türk (2019). 20-Duâ / Huzura Açılan Kapılar. (2019) 10-Yesevi Yayıncılık, 12-Yakın Plan Yayınları, 13-Boğaziçi Yayınları, 14-Dil ve Edebiyat Dergisi, diğer kitaplar Bilgeoğuz Yayınları tarafından yayımlanmıştır.