İnsanoğlu yaşamı boyunca bir beklentiler yumağı içindedir. Kimi iyi
bir yaşam sürmek, kimi zengin olmak, kimi siyaset yolu ile hükmetmek, kimi de
dünyayı gezerek keşfetmek ister… Örnekleri çoğaltabiliriz.
Bunlar bir insan için makul isteklerdir. Yeter ki, bu beklentilerin
karşılanması haksız, hukuksuz, yalansız riyasız ve hakkaniyete uygun bir
şekilde olsun…
Ancak insanoğlu çoğu zaman hakkına razı olmaz ve hep daha fazlasını
ister. Bu sebeple gerçekleşmesi zor beklentiler içine girer.
Türkiye malumunuz 85 milyonluk bir nüfusa sahip kocaman bir ülke…
Doğal olarak insanlarımızın her birinin kendince beklentisi var.
Burada karşımıza tuhaf bir ikilem çıkıyor. Çünkü üretmeden,
çalışmadan, hak etmeden beklentilerimizin karşılanmasını istiyor ve bekliyoruz.
Siyaset yapanlar için siyaset kapısı, beklentilerin karşılandığı bir
yapıdır. Bu yapıdaki beklentiler bize ne hikmetse büyük kayıplar olarak geri
dönüyor.
Siyaseti yönlendiren genel başkanların himmeti ile bir koltuk kapanlar
genellikle ülkenin uçuruma gidişine bu koltuğu korumak adına sessiz kalıyorlar.
Geriden gelip o koltuğa oturmak için bekleşenlerde beklentileri nedeni ile
büyük bir sessizlik içinde kalıyorlar… Onların güç aldığı hikâye de,
Nasreddin hocanın göle yoğurt mayalaması gibi: ya tutarsa!
Keza bürokratlar ne kadar siyasi iradeye teslim olurlarsa,
beklentilerinin o kadar çabuk gerçekleşeceğine inanıyorlar. Oysa ülke büyük bir
açmaza doğru gidiyor!
Yine devletten siyasetin oluru ile ihale ve teşvik almak için iktidarların
yanlış politikaları karşısında susup beklentilerinin gerçekleşmesini
bekleyenlere ne diyelim? Kimse bunlara demiyor mu; memleket batarsa paranın,
ihalenin, teşvikin bir önemi kalmaz diye?
Ya siyasi partilere üye olup, kendi veya çocukları için iş ve aş
talebi beklentisinde olanlara ne diyeceğiz? Bunlar yanlışlar karşısında dilsiz
şeytan gibiler! Kendi partileri iyi gelişmeler dış güçlerin işi
savunmasındalar… Onlar da her şeyi biliyor ama şu “beklenti” işi var ya, her şeyi bozuyor!
Bu beklentiler, Türkiye’de yanlış giden işlere “dur” denilmesini engelleyen en büyük faktördür. Eğer bu
beklentiler eşiğini aşamaz isek işimiz daha da zorlaşacak…
Hepimiz biliyoruz ki, son yıllarda hiç bir ulus-devlet işleyişinde
görülmeyecek şeyleri Türkiye’de yaşıyoruz. Buna karşılık dişe dokunur bir tepki
yok. Bunun sebebi bu ülkede siyaset yapanların, bürokratların, medya sahibi ve
mensuplarının, sermayenin, aydınların, sanatçıların ve halkın içinde uyanık
geçinenlerin tamamının sorunların kaynağından bir beklenti içinde olmasıdır.
Bu ülke batarsa unutmayın hiç kimsenin “beklenti”si karşılanamaz! Onun için bir hastalık haline
gelmiş beklentilerinizden bir an önce vaz geçin ve ülkenin önünü açın.
Gelin hep birlikte geleceğimizi sıkıntıya sokacak sorunları bugünden tezi
yok temizleyelim.
Bu konu sizin cumhurbaşkanı, parti genel başkanı, milletvekili,
sermaye sahibi, bürokrat, akademisyen, sanatçı vs. olmanızdan çok daha önemli
bir konudur.
Beklentim var deyip susanlar bu memlekete en az ihanet edenler kadar
suçludur. Allah bu tipleri ıslah etsin!