Batı Trakya Meselemiz

115

650 Yıl boyunca Osmanlı Devleti idaresinde Rumlarla birlikte mutlu, müreffeh bir şekilde yaşayan Batı Trakya Türklüğü, Yunan idaresine geçtiği günden itibaren bir çok sorunla karşı karşıya kalmıştır.

Atalarımın Lozan mübadelesiyle göç ettirilmiş olması ve eşimin akrabalarının hala İskeçe ve Gümülcine’de zor şartlar altında yaşamlarını sürdürüyor bulunması bu milli davayı benim açımdan da çok önemli bir hale getirmektedir.

Bugün Kocaeli’nde bir çok Batı Trakya göçmeni bulunmakta Yeniköy, Akmeşe, Kızderbent beldeleriyle, Gündoğdu, Hacı Hızır, Topçular mahallelerinde yaşamlarını sürdürmektedir. Birçokların da akrabaları hala Batı Trakya’da yaşamaktadır.

Yunanlılar Batı Trakya Türklerini hep “Ankara’nın Truva Atı ” olarak algılamış Türkiye’nin Batı Trakya Türklerini kullandığına inanılmıştır. Diğer taraftan Türkiye kamuoyu Türk azınlığın ne tür sıkıntılarla karşılaştığını günümüzde olduğu gibi hiçbir zaman yeterince öğrenememiştir.

Günümüzde Batı Trakya’daki temel sorunlar: “Türk” adının kullanılması, Müftülük seçimi, Eğitim ve öğretim, siyasal haklar, yurttaşlık ve dürüst yargılanma hakkına ilişkin sorunlar ve ekonomik alandaki sorunlar şeklinde sıralanabilir.

Yunanistan; Türklerin dini kimliklerini güya tanıyor, ancak etnik kimliklerini “Türk azınlığı yoktur, Müslüman Yunanlılar vardır” söylemiyle reddediyor. Bu yüzden Türk ve Türkçe terimlerin kullanılmasında ciddi kısıtlamalar getiriyor.

Yunanistan bir din devletidir. Din eğitimi ilkokulun ilk sınıfından başlıyor. Kilise bilgileri tarihi şekillendiriyor. Rum çocukları eski Bizans’ı, Konstantinapol dedikleri İstanbul’u Bizans’ın başkenti olarak öğreniyor.

Osmanlı’nın ibadethane olarak kullandığı Selanik’teki Yeni Camiii, bugün Yunan Devleti Pontus soykırım müzesine dönüştürmüştür. Bu bile Yunan Megola İde ası’nın, nefretinin beyinlerden silinmediğini gösteren en büyük örnektir.

Yunan hükümeti Türklerin seçtiği Müftüyü tanımıyor, yerine Hıristiyan dinine mensup bir komisyon tarafından, işbirlikçi müftüler seçilip tayin ediliyor. Bu amaçla Müslümanları kontrol altında tutmayı hedefliyor.

24 Temmuz 1924 tarihli Lozan Antlaşmasına göre Türk azınlığın eğitiminin özerk statüde yapılması gerekirken, Yunan makamları uygulamada Türk öğrencileri gerçek manada eğitimden mahrum bırakıyor. Tarih dersi Rumca, Fen dersleri Türkçe olarak okutuluyor.

Yunan politikaları doğrultusunda yetiştirilen Selanik Pedagoji Akademisi mezunu öğretmenler tayin edilirken, Türk azınlığa mensup formasyonlu öğretmenlere ise görev verilmiyor.

Türklerin siyasal örgütlenme hakkı da değişik ihlallere uğramış, Türk olduğunu açıklayanlar hapsedilerek malları ellerinden alınmış ve çeşitli bahanelerle 2500 Türk vatandaşlıktan çıkartılmıştır.

Türk azınlığın ellerinde ki topraklara çeşitli bahanelerle el konulmuştur. Lozan Antlaşması imzalandığında Batı Trakya toprakları’nın % 84’ü Türklere aitken, bugün bu oran % 25’e kadar düşmüştür.

Batı Trakya Türklerinin yaklaşık % 80’i kırsal kesimlerde yaşıyor, dolayısıyla tarım ile geçiniyor. Tütüncülük yaklaşık 13 bin Türk ailesinin gelir kaynağı. (Batı Trakya Türklerinin % 50’si ) Rum tüccarların düşük fiyatlarla tütün almaya çalışması ve 2005 yılında AB’nin tütüne verdiği sübvansiyonları azaltmaya başlaması, tütüncülükle uğraşıp başka geçim kaynağı olmayan Türk çiftçisine ciddi sıkıntılar yaşatıyor.

Bu bir bakıma “Batı Trakya Türklüğünün ölüm fermanıdır.” Bununla Türklerin işsizlik ve sefalete sürükleneceği ardından da iş arayışı peşinde bölgeyi terk etmek zorunda kalacağı belirtiliyor.

Ne AB normları, ne Uluslararası antlaşmalar, ne de Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Batı Trakya Türklerinin sorunlarını çare olamıyor. Hatta bihaber görünüyor. Türk azınlık her geçen gün içinden çıkılmaz problemlerle baş başa kalırken, Türkiye’nin üzerine düşen görevleri acilen yerine getirmesini bekliyor.

Batı Trakya Milli Davamızda bugüne kadar mücadele etmiş Lozan Antlaşması’nın yıl dönümü olan 24 Temmuz 1995 tarihinde şüpheli bir trafik kazasında hayatını kaybeden Dr. Sadık Ahmet’e, hayatını Batı Trakya Türklüğüne adamış Mehmet Emin Aga’ya Yüce Allah’tan rahmet diliyorum. Aynı yolda davayı sahiplenen İbrahim Şerif Hoca’ya da Allah’tan uzun ve hayırlı ömür diliyorum…