Başka Açıdan TBMM

72

“Ey mücâhidîn-i İslâm!” Ey İslâm Mücahitleri, Ey İslâm Savaşçıları demektir.

İslâm mücahitleri olarak nitelenenler; Türkiye Büyük Millet Meclisi mensuplarıdır.

Yani Millî Mücadele sırasındaki mevcut milletvekilleridir.

Dikkat edelim! O günkü meclistekiler, İslâm mücahitleri sayılıyor.

Oysa meclistedirler. Cephede değil. Meclis sıralarındadırlar. Düşmanla yüz yüze değil.

Öyleyse böyle vasıflanmaları, bu şekilde hitaba, seslenişe mazhar olmalarındaki hikmet nedir?

Beden baş ve gövdeden ibarettir. Gövde başa bağlıdır. Baş olmayınca gövde bir şey ifade etmez.

Gövde başın emir-komutası altındadır. O ne derse o olur.

Dolayısıyla elin ayağın yaptıklarından baş sorumludur. Çünkü baş, bedenin beynidir. Âdeta

Santral merkezidir. Binaenaleyh elin, ayağın yaptıklarını baş sahiplenir. Baş yapmış gibi olur.

İşte o zamanki yâni 23 Nisan 1920 tarihinde açılan TBMM, milletin başı hükmünde.

Ordusu ise, eli kolu yerindeydi.

“Ey Mücâhidîn-i İslâm!” denilişi, bu bakımdan isabetli bir hitap, yerinde bir sıfattır.

“Ey İslâm Mücahitleri!” hitabında başka sırlar da var:

Bir: Düşmana karşı savaşanlar Müslüman-Türk Milleti’dir. Yani dini İslâm olan Türk Milleti’dir.

Yani bu üst kimlik altında yaşayan bütün Türkiye halkıdır.

İki: Bu millet için İslâm, yüceltilmesi gereken ulu bir gayedir. Asırlarca bu millet;

Bu uğurda şehit ve gâzi olmuş. Ama asla İslâm Sancağı’nı yere düşürmemiştir.

Zira bu amaç onun için, aynı zamanda varlık sebebidir.

Bu ulvî ve yüce maksat; onun değişmeden, bozulmadan;

Dünden yarına geçiş seyrinde yardımcı bir faktör olmuştur.

Türk Milleti, İslâm uğrunda yaşayan bir millet olmuş. İslâm da, buna karşılık;

Onun yaşamasını sağlamış. Böylece İslâm, Türk Milleti’nin varlık sigortası sayılmıştır.

Öyle ki, Türk Milleti mi İslâmı yaşatmış, İslâm mı Türk Milleti’ni ihya etmiş?

Birbirine karışmıştır.

İş yumurta-tavuk bilmecesine dönmüştür. Bununla beaber bilmeliyiz ki,

İslâm ruh hükmünde, millet beden yerindedir. Ruh bedene değil, beden ruha muhtaçtır.

Kısaca demek lâzımsa, İslâma karşılıksız hizmetimiz;

Yani İlâ-yı Kelimetullah yoluna baş koymamız;

Sonuçta geçmişten geleceğe, âdeta Sırat köprümüz olmuştur.

Üç: “Ey İslâm Mücahitleri!” seslenişinde İslâm için yapılan ceht ü gayret de söz konusudur.

Yani yurt içi de, İslâm için gayrete ihtiyaç duyar.

Zamanın uzamasıyla gevşeklik doğar. Tembellik başgösterir. Vurdum duymazlık artar.

Dine karşı lâkaydane bir tavır belirir.

İşte bu durumda silkinip, boşvermişlik tozunu toprağını üstümüzden atmak gerekir.

Bunu gidermek için ise, büyük bir azîm ve çaba şarttır.

Fakat bu hizmetin yapılması için her şeyden evvel, vatanın işgalden kurtarılması gerekiyordu.

Çünkü can emniyetinin olmadığı yerde, İman ve İslâm hizmeti mümkün değildi.

Zira, din hizmeti için ülkede asâyiş berkemâl olmalıydı.

Herkes yurdunda huzur içinde yaşamalı.

Yarınlarından emîn bulunmalıydı.

Çünkü ancak böyle bir ortamda;

İnsanların dikkatini âfâktan enfüse /

Dıştan içe çekmek kabil olurdu.

Demek ki:

“Ey İslâm Mücahitleri!” hitabından;

Hem içte, hem dışta barışı temin edecek olanlardan,

Bahsedildiğini anlıyoruz.

 

 

Önceki İçerikRisksiz Siyaset
Sonraki İçerikYazdıklarımın Hiç Bir Önemi Yok! Akıl Tutulması Devam Ediyor
Avatar photo
1944 yılında İstanbul'da doğdu. 1955'de Ordu ili, Mesudiye kazasının Çardaklı köyü ilkokulunu bitirdi. 1965'de Bakırköy Lisesi, 1972'de İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünden mezun oldu. 1974-75 Burdur'da Topçu Asteğmeni olarak vatani vazifesini yaptı. 22 Eylül 1975'de Diyarbakır'ın Ergani ilçesindeki Dicle Öğretmen Lisesi Tarih öğretmenliğine tayin olundu. 15 Mart 1977, Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Osmanlıca Okutmanlığına başladı. 23 Ekim 1989 tarihinden beri, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Yakınçağ Anabilim Dalı'nda Öğretim Görevlisi olarak bulundu. 1999'da emekli oldu. Üniversite talebeliğinden itibaren; "Bugün", "Babıalide Sabah", "Tercüman", "Zaman", "Türkiye", "Ortadoğu", "Yeni Asya", "İkinisan", "Ordu Mesudiye" ve "Ayrıntılı Haber" gazetelerinde ve "Türkçesi", "Yeni İstiklal", "İslami Edebiyat", "Zafer", "Sızıntı", "Erciyes", "Milli Kültür", "İlkadım" ve "Sur" adlı dergilerde yazıları çıktı. Halen de yazmaya devam etmektedir. Ahmed Cevdet Paşa'nın Kısas-ı Enbiya ve Tevarih-i Hulefası'nı sadeleştirmiş ve 1981'de basılmıştır. Metin Muhsin müstear ismiyle, gençler için yazdığı "Irmakların Dili" adlı eseri 1984'te yayınlanmıştır. Ayrıca Yüzüncü Yıl Üniversitesi'nce hazırlattırılan "Van Kütüğü" için, "Van Kronolojisini" hazırlamıştır. 1993'te; Doğu ile ilgili olarak yazıp neşrettiği makaleleri "Doğu Gerçeği" adlı kitabda bir araya getirilerek yayınlandı. Bu arada, bazı eserleri baskıya hazırlamıştır. Bir kısmı yayınlanmış "hikaye" dalında kaleme aldığı edebi yazıları da vardır. 2009 yılında GESİAD tarafından "Gebze'de Yılın İletişimcisi " ödülü kendisine verilmiştir.