Atatürk’çü olduğunu vurgulayarak aydın geçinen, mensubu olduğu halkına küçümseyerek bakan sosyal yobazlarla, Atatürk’ü dinsiz, ayyaş gösteren milliyetsiz din yobazlarının, izzeti nefislerinde samimi namus taşıyorlarsa; Başbuğ Atatürk’ün bu vasıflarını vicdanlarında değerlendirsinler:
*
İstiklal Harbi günlerinde, Sakarya Meydan Muharebelerinin en kritik dönemlerinde, top seslerinin Ankara’dan duyulmaya başlandığı ve Büyük Millet Meclisi’nin Kayseri’ye nakledilmesinin bile düşünüldüğü günlerde, Atatürk, günlük çalışmalarının büyük bir kısmını yürüttüğü ve bugün müze olarak değerlendirilen Ankara Tren İstasyon’undaki evde, bir sabah erken kalktığı bir sırada Çavuş Ali Metin’e:
‘’Acele olarak Fevzi Paşa’yı telefonla ara, bul ve hemen buraya gelmesini söyle’’diyor.
Ali Metin, Fevzi Paşa’yı telefonla arayıp bulduğunda, Fevzi Paşa da Atatürk’ün yanına gelmek üzere hemen evden çıkmakta olduğunu söylüyor. Fevzi Paşa, Atatürk’ün yanına gelince, Atatürk ona bir kâğıt kalem uzatıp:
‘’Bugün gördüğün rüyayı yaz ve bana ver.’’diyor.
Kendi de bir kâğıt kalem alıp aynı şekilde o gün gördüğü rüyayı, Fevzi Paşa’ya vermek üzere yazmaya başlıyor. Yazma işi bittikten sonra, her iki paşa da karşılıklı olarak yazdıklarını alıp okuyorlar ve okuma işi bittikten sonra birbirilerine bakıp sevinçle gülümsüyorlar.
Her ikisinin de yazdıklarını kendi kâğıtlarından okuyan Çavuş Ali Metin, her iki kâğıtta da şu rüyanın yazılmış olduğunu görüyor:
Hz. Peygamber Efendimiz, Hacı Bayram-ı Veli’ye diyor ki:
‘’Mustafa’ya söyle, korkmasın, sonunda zafer onların olacak.’’
Bilindiği gibi, aynı gecede rüyalarında Hz. Peygamber Efendimiz, Hacı Bayram-ı Veli’ye bu sözleri söylerken rüyayı gören o iki muzaffer komutanın o günkü isimleri, ‘’Mustafa Kemal’’ ve ‘’Mutafa Fevzi’’dir.
*
26 Ağustos 1922 gece vakti Atatürk’ün Kocatepe’ye çıktığını gören Postacısı Çorumlu Musa Çavuş, arkasından kendisi de tepeye çıkar. Atatürk’ü, ellerini açmış dua eder vaziyette görünce yaklaşıyor ve Atatürk’ün hıçkırıklarını duyuyor. Biraz daha yaklaşınca anlıyor ki Mustafa Kemal Paşa hıçkırıklarla ağlayarak dua ediyor.
Atatürk Kocatepe’de ki duasında;
“Allah’ım! Bu yüce Türk Milletine giriştiği bu kutsal davada yardım et, onun bu kutsal davasını başarıya eriştir. Bu millet büyük, asil bir millettir. Bu milleti giriştiği bu davada muzaffer eyle. Sen Türk ordusunu muzaffer et. Türklüğün, Müslümanlığın düşman ayakları altında esaret zinciri altında kalmasına müsaade etme!” diye yakarıyor.
Atatürk’ün imzasıyla 28 Nisan 1920’de yayınlanan TBMM’nin Memlekete Bildirisi aşağıda ki dua ile biter;
Ta ki, son din yurdunu yitirmesin, ta ki, milletimiz köle olmasın.
Allah’ın lâneti düşmana yardım edenlerin üzerine olsun. Allah’ın yardımı ve tevfiki milletimizi ve yurdumuzu kurtarmak için çalışanların üzerinden eksik olmasın.
Ve bu şehamet (cesaret ve yiğitlik) meydanlarında rahmet-i Rahman’a kavuşan şehitlerimizin muazzez ervahına (aziz ruhlarına) hep beraber Fatihalar ithaf edelim…
*
Atatürk bütün ömrünü, Türk milletinin bağımsızlığını sağlamak, Türk milletini korumak ve yükseltmek uğrunda harcamıştır. Söylev ve demeçlerinde en çok kullandığı kavramlar da Türk, Türk milleti / ulusu, Türklük, millet, milliyet kavramlarıdır.
Atatürk’ü itibarsızlaştırmanın, daha dün Türk’ün tokatını yiyen emperyal güçlerin projesi olduğunu biliyor musunuz?
İçte bazı çevrelerin ‘’Ne Mutlu Türküm Diyene’’ ifadesine, bekli de bunu Atatürk söyledi diye, peşin hükümle ısrarla karşı çıktıkları ve reddettikleri sonucu kaldırıldı.
Bu sözün anlamı, ne mutlu bir insana ki kendini Türk milletine mensup olarak hissedebiliyor şekline anlaşılmaktadır. Bu söz kültür milliyetçiliğinin bir ifadesidir.
Türk toplumunun milli devlete geçişini takiben kavmi kültürden milli kültüre geçişinin bir göstergesidir.
Zihinleri kan ve soy asabiyeti ile işgal edilmiş ve maalesef Türk düşmanlığı ile şartlandırılmış olanlar; mensubiyet şuurunu kavrayamadıklarından her şeyi ırkçılıkla suçlamaktadırlar.
Biline ki;’’Türke düşman olan, Islama hiçbir zaman dost olamaz’’
*
Türke düşman dış odakların ve yerli işbirlikçilerinin ülkenin üniter yapısını bozarak Federasyona dönüştürmek olduğunu; arkasından ülkeyi parçalamak amaçlı niyetlerini biliyor muyuz?
Milli kimliği tanımayan sözde ümmetçiliğe bürünen milliyetsiz, vatansız münafık Emevi devşirmelerinin icraatları;
Haram yemek, yalan konuşmak, iftira atmak, hazineye el uzatıp fukara hakkı yemekten ibaret!
Başbuğ Atatürk’ün Türklük şuurunu her zeminde zinde tutması, Türk Dünyasının yeniden organize olması, güçlenmesi hayali, projesi ile siz asalakların derdi olmadığını biliyoruz elbette.