Bu haftanın siyasi olaylarından üçü, Türkiye’nin yakın ve uzak geleceğinde önemli kilometre taşı olabilecek önemde. Bu üç olay görünüşte birbirinden bağımsız vakalar olarak görülse de olayların birbiriyle irtibatlı olduğunu düşündüren bağları gözden kaçırmamak lazım.
Bu üç olaydan birincisi Başbakan Tayyip Erdoğan’ın ABD ziyareti ve Başkan Barack Obama ile iki saate yakın görüşmesidir. Bu görüşmenin ayrıntılarını öğrenmemiz için bir zamana ihtiyaç var. Hele hele Başbakan Erdoğan’ın talebi ile görüşmenin yarım saatlik kısmının başka hiç kimsenin katılmadığı ve kayda geçirilmeyen baş başa bir görüşme olması daha çok tartışılacaktır. Washington Büyükelçimizin istifasının (Merkeze alınma talebinin) bu görüşme ile ne kadar bağlantılı olduğu da ileride anlaşılabilecek.
Bu görüşmede varılan mutabakatların ne olduğunu bilemiyoruz, ancak sonuçlarının çok önemli olacağını, önümüzdeki dönemde çok ciddi gelişmelerin bir başlatıcısı olacağını öngörebiliyoruz.
Çünkü Obama’nın Başkan seçilmesinden çok kısa bir zaman sonra nisan ayı başında yaptığı Türkiye ziyaretinde çözülmesini istediği konularda atılan siyasi adımlar (ekonomik kriz, işsizlik gibi konuları bile gölgede bırakan) önemli gündem maddeleri oldu. Neydi bu talepler ve atılan adımlar, hatırlayalım.
1- Kürt Açılımı/ Demokrasi Açılımı 2- Ermenistan ile ilişkilerin normalleştirilmesi, Ermenistan kapısının açılması.
Henüz açıklanabilecek kadar olgunlaşmamış diğer konular ise Kıbrıs konusunda çözüm için limanlarımızın Rum gemilerine açılması, Rum Ortodoks Kilisesi Patriğinin ekümenikliği ve Heybeli Ruhban Okulunun açılması idi.
Başbakan Erdoğan’ın Obama ile son görüşmelerinde bu konulara ilaveten ABD’nin İran ve Afganistan politikalarına Türkiye’nin siyasi ve askeri destek vermesi gündeme geldiğine şüphe duymamak gerek. Bunun karşılığında Irak’tan askerini çekme kararı alan ABD’nin kendi güvenlik stratejisi ve Petrol üretim ve arzının güvenliği için Türkiye’nin Irak’taki Kürtlere hami olması ve PKK’nın tasfiye sürecinin yürütülmesinin konuşulduğu diplomatik çevrelerde ifade ediliyor.
Bu hafta yaşanan diğer önemli olay hepimizin içini yakan Tokat Reşadiye’de PKK saldırısında yedi askerimizin şehit edilmesi. Buna ilaveten PKK’nın şehirlerde başlattığı molotoflu, taşlı, havai fişekli eylemleri. Reşadiye’deki kalleş tuzakta şehit olan gencecik evlatlarımızın katilleri saldırıyı üstleninceye kadar, kimileri bu eylemi açılımı engellemek için Ergenekoncuların yaptırdığını ya açıkça veya ima yolu ile ifade ettiler.
Hükümetin ağır topları ile DTP yöneticilerinin bu yöndeki açıklamaları ile neredeyse üzerine toz kondurulmayan PKK eylemi üstlenince, AKP ve DTP yöneticileri ettikleri sözlerden dönmekte hayli zorlandılar.
PKK bu saldırıyı neden yaptı, neden Reşadiye’de saldırdı, neden saldırıyı kendisinin yaptığını açıkladı?
Bu konuda yapılan ve yapılacak analizlerde tek başına bu olay üzerinden değerlendirilirse, gerçeği tam olarak yansıtmak yeterli olmayacaktır.
PKK açılıma mı karşıdır? Belki de kendisinin tasfiye edilip, siyasallaşması sürecinde güçlü bir pazarlık ortamı sağlamak istemektedir. PKK, Erdoğan ve Obama’ya bir mesaj vermek istemiş olabilir.
“Öcalan’ın Türkiye’ye paket edilip verilmesinden bu yana ABD güdümünde olan PKK” ya ABD’nin gelecekte biçmek istediği rol nedir?
Bunu tahmin edemezsek, olayların gelişimi hakkında yapacağımız değerlendirmeler boşlukta kalmaya mahkûmdur. Şimdilik bu konuda söylemek istediğim, olayları değerlendirirken dikkatinizi ana parametre olan dış planlara çekmektir.
Anayasa Mahkemesi DTP’yi oy birliği ile kapattı. İkisi milletvekili 37 kişiye beş yıl siyaset yasağı getirildi. Bu kararı bazıları “hukuka uygun, ancak siyaseten yanlış” olarak değerlendirirken, DTP’liler kararı “siyasi bir karar olup, hukuka ve demokrasiye aykırı” olduğunu iddia etmekte.
Genel görüş her rejimin kendisini koruyacak mekanizmalar geliştirdiği, terör ve terör örgütü ile bağı olan partilere demokrasi içinde cevaz verilemeyeceği, kararın AİHM kararları ile paralellik arz eden hukuki bir karar olduğu yönündedir. DTP’nin kapatılmak için elinden gelen gayreti gösterdiği de bir vakıadır.
Bu olayda üzerinde düşünmemiz gereken sorulardan bazıları şunlar:
- Anayasa Mahkemesi iki senedir beklettiği bu kapatma davası dosyasını neden bu hafta sonuçlandırdı?
- Açılıma desteğin yüzde 30’a düştüğü, özellikle 34 PKK’lının Mahmur’dan gelmesinden sonra yaşanan olaylardan sonra, DTP’ye ve hükümete ülke genelinde tepkilerin yoğunlaştığı bir döneme rastlaması tesadüf müdür?
- Kapatma Davasının Erdoğan- Obama görüşmesinden sonra sonuçlanması tesadüf müdür?
- Kararda sadece iki milletvekilinin vekilliğinin düşürülmesi suretiyle yeniden parti ve grup kurmasına imkân verildi. İnce bir hesapla mevcut siyasi dengeyi bozmadan, DTP’ye ve AKP’ye duyulan tepki ile şişen balonun gazını azaltma mı hesaplanmıştır?
Bana göre Anayasa Mahkemesi kararı hukukidir, yani hukuken ele alınan böyle bir davada kapatma kararı çıkmaması sürpriz olurdu. Ancak olayın siyasi boyutlarını da gözeten bir karar verilmiştir.