Balkanlarda İletişim Ağı

98

Dursun Ali Şahin Bey’i ta Ankara Vali Muavinliği döneminden beri tanıyorum. İstanbul Kartal Kaymakamlığı günlerinde İstiklal Marşı Şairimiz Mehmet Akif Ersoy’un torunlarına gösterdiği alaka bir “vefa” olarak toplumumuzu mutlu etmişti. Bakırköy Kaymakamı iken kültürel ve sosyal içerikli etkinliklerin müdavimi bulunması, halkın ve aydınların içinde olması her türlü takdirin fevkindeydi. Yalova’ya vali oldu. Ardından Giresun’a. Karadeniz’de konuğu olduk bir grup arkadaşım ile. Türk Dünyası Aydınlar Ocağı Genel Başkanı rahmetli dostum Mehmet Memiş’in  vefatı dolayısıyla ailesine Giresun’da birlikte taziye bulunduk. Dursun Ali Şahin artık Edirne Valisi.

Edirne’ye girer girmez doğru valiliğe geçtik kutlamak üzere. Konukları da vardı. Önce Kültür ve Turizm Bakanlığı ve Trakya Üniversitesi temsilcileri gelmişti. Emekli Başmüfettiş Veli Sarıkamış ile kucaklaştık. İçeride ise, bölgedeki enerji sektöründen Sırrı Uyanık, Sağlık Bakanlığı Genel Müdürlerinden Dr. Öner Güner, Müftü Emrullah Üzüm ziyarete gelmişlerdi. Hep birlikte olduk. Fotoğrafçıya poz verdik. Edirne’de müftülük hizmetlerinden Kur’an Kursu talebelerinin hızla artan sayısı bölgede manevi gelişmenin de bir ipuçuydu.

Edirne’ye Zaferler Müzesi

Vali Dursun Ali Şahin eskimez Başkent Edirne için İstanbul’daki Panorama 1453 gibi bir proje için hazırlığı yaptırıyor. Gelibolu’daki Çanakkale Savaşı için gerçekleştirilen müze de tamamlanmış ve muhteşem olmuş anlattığına göre. Kırım’daki Sivastopol Panorama Müzesi ve Belçika’daki Vater Loo Müzelerini hatırlattım. Burayı görenler adeta sözkonusu savaşları birebir yaşıyor ve duygulanıyorlar. Genç nesillere bunları anlatmak lazım. Prof. Dr. Nevzat Yalçıntaş Edirne için yapılacak bu müzenin mutlaka Osmanlı’nın Avrupa’ya açılan kapısı olarak zaferlerimizin aktarılması ve hatırlatılması gereği üzerinde durdu.

Aynı gün bir Balkan Harbi Günlüğü elime geçti kitap olarak. Adı Uful. Yani batış anlamında. Ancak devamı da şöyle “Uful,bazen daha parlak bir tulu (doğuş) getirir.” Gerçekten de öyle olmuş. Balkan Harbine 31 yaşında katılan vatansever Yüzbaşı Raif Necdet (Kestelli) Beyin günlüklerini Esra Keskinkılıç (Benseno Yayınları-2002) Osmanlı Türkçesi’nden günümüze latin harfleriyle kazandırmış. İyi de yapmış. Eline ve yüreğine sağlık. Raif Necdet, ilkel silahlarla aç-susuz  ağaç kabuklarını kemirerek çarpışan, yenilmeden mağlup sayılan, esir düşen, açlık ve  hastalıktan inleye inleye ölmeye terk edilen Türk Askerlerini,  ırzına geçilen kızları, karnı delik deşik edilen hamile kadınları, evleri topçu ateşiyle yerle bir edilen mağdur ve mazlum insanları görmüş, yaşamış bir asker, bir edip.

Uful Edirne Muhasarasının hazin öyküsü. Raif Necdet, Fuat Köprülü, Ali Canip Yöntem, Şehabettin Süleyman ile birlikte 2. Meşrutiyeti eleştiren ediplerimizden. Edebi türlerin hepsinde eser vermiş. Uful’de asırlarca birçok dini ve ırkı kucaklayan Osmanlı Cihan Devleti’nin kefen giydirilmeye çalışıldığı bir zaman dilimini anlatıyor. Edirne, Selanik gibi teslim ediliyor, sonra iadesi yapılsa da.

Balkanların Başkenti

Margi Otel’de 8. Balkan İletişim Ağı Konferansı var.  İki gün ayrıca bu etkinliği takip ettim. Batının tuzakları o kadar çok ki hem Türkiye’ye, hem Balkanlara. En basiti NATO ve AB artık Türk ve islamı çağrıştırdığı için ustaca diplomatik bir dil kullanıyor Balkanlar için: Güneydoğu Avrupa Ülkeleri!.haydi canım sen de!. Türkiye’de hala ciddi bir Balkanlı nüfusu var, ayrıca Adriyatikten doğuya doğru Türkçe konuşan milyonlar mevcut. Bu konferansta Balkanlarda çok etnikli, çok kültürlü, çok dinli ve toplumsal yapıların korunabileceği “ortak çıkar alanları” konuşuldu. Balkanlarda temeller, istikrar, güven ortamı, refah düzeyi, kimlikler ve bölgesel menfaatler aşırı nazik bir durumda. NATO ve AB ise bütün bunları belirleyici konumda. Peki Türkiyesiz bir Avrupa Birliği’nde bu nasıl olabilir? Bölgesel kurumlar nasıl güçlenebilir? Her an patlamaya hazır gerilim ve çatışma ortamı nasıl istikrara kavuşabilir? Ekonomik refah, kültürel çeşitlilik ve kimlikler hangi şemsiye altında toplanabilir? Günümüzde artık küresel güvenlik Atlantik’ten Pasifik’e kayıyor. Yeni güvenlik konjonktüründe Balkanlar nasıl yer bulacak? Türkiye Balkanlar ile her zaman dirsek temasından da öte adeta içiçedir. İşte bütün bunları etüd etmek için Edirne’deyiz, kısa adı TASAM olan Türk Asya Stratejik Araştırmalar Merkezi’nin konuğuyuz.

Balkanların başkenti konumundaki Edirne böyle bir değerlendirme için gerçekten önemli bir merkez. Mesela Balkan Üniversiteler Birliği burada ve 11 ülke dönüşümlü olarak başkanlık yapıyor. Balkan Gazeteciler Federasyonu da Edirne’de.  Bu sınır kentimize hızlı tren geliyor. Yapıcak havaalanının adı da Demirhanlı Havalimanı. Meriç ve Tunca Nehirleri üzerinden ulaşım kolaylaştırılıyor ve bölge turizme açılıyor. Son yatırımlarla Edirne Sağlık Merkezi olarak da öne çıktı.

Çok Bölgeli Bir Ülke: Türkiye

Gelelim toplantımıza; ABD’de 2000’in üzerinde sivil toplum kuruluşu var ve bunun 40’ı dış politika ile alakalı. Düşünce platformları otoritenin elini güçlendirecek fikirler üretir. Bilgiler bir havuzda toplanır ve hükümetlere yol gösterir. Türkiye bu açıdan malesef fukara.

Konferansımızda tartışmalar başladı, yerli-yabancı konuklar görüşlerini açıkladı. Bunlardan önemlileri notlarıma göre şöyle 8. Balkan İletişim Ağı Konferansı’nda: Balkanlarda NATO güvenliğine güvenilmez, bugüne kadar da bölgeyi korumadı veya koruyamadı. Üye ülkelerden birinin itirazı da ayrıca bunu çıkmaza sokar. ZatenNATO’nun 5. Maddesi bugüne değin hiç kullanılmadı. Başkent Ankara’nın konumunu eş zamanlı olarak çok boyutlu düşünmek gerek. Balkanlarda NATO, AB ve Türkiye’nin değişik duyarlılıkları mevcut. Çünkü Türkiye çok bölgeli bir ülke; Avupa, Asya, Afrika, Ortadoğu, Akdeniz, Karadeniz yanıbaşında. Böylece rekabeti olan bir network ortaya çıkıyor.

Nereden bakılırsa bakılsın Balkanların hem içte, hem komşularıyla ciddi bir güven sorunu ve endişeleri var. 650 bin nüfuslu ülke Karadağ ile, 7 milyon insanı barındıran Sırbistan küreselleşmede, ağırlığını hissettirmek için söz hakkı mücadelesi yaşıyorlar. Ancak Balkanlının bir kimliği olmalı ve bunu taşıyabilmeli. Avrupa Birliği Türkiye’deki toplantıları sorguluyor. Esas olan ekonomik ilişki, siyaset ise bunu takip ediyor.

Prof. Dr. Mustafa Türkeş’e göre de Balkanlarda demokrasiyi vatanseverlik değil de milliyetçilik ve tutuculuk sarsar. Dolayısıyla ülkelerin iç dinamikleri hep güvenlik öncelikli oluyor. Bulgar temsilci daha hızlı entegrasyondan, Arnavutlar ise veri bankası oluşturmanın hızlandırılmasından yana. Sırp konuşmacı mikro milliyetçilik de olsa Balkanlarda artık azaldığını ileri sürdü.

Görüşlerde ortak bir yan çıktı. O da şu: NATO ve AB bugün için krizde. Ancak bunlara değer atfedildiği için Balkanlardaki insanlar da  AB standardında herşeye sahip olmak istiyor.

Yazar, Sanatçı ve Sinemacı Eksikliği

TASAM Başkan Yardımcısı, eski büyükelçilerimizden Murat Bilhan da şöyle dedi; “Türkiye bölgesinde güvenlik üreten, ancak teknoloji tüketen bir ülke. Ankara AB ilişkileri konusunda Balkanlara sıcak davranıyor. Atina’da daha önce 4 Türk Diplomatı öldürüldü. Ben yıllarca Yunanistan’da görev yaptım. Almanya gibi ülkeler Türk Düşmanı lobilerle oynaşıyor. Atina bu oynaşmaları anladı ve Türk düşmanı olmaktan vazgeçti. Balkanlarda azınlıklar ulus devlet olarak tarihlerindehep vardı. Kültürleri de etkiliydi. Ama bugün için asimile edilmek isteniyor.”

Türkiye nüfusunun üçte biri Balkanlardan. İngiltere’de İskoçya’nın bağımsızlığı için kamuoyu yoklaması yapıldı ve reddedildi. Kanada Quebeck ve İspanya’da da kamuoyu yoklamaları ayın neticeyi gösterdi. Önemli olan ülkelerin, toplum ve insanların ortak çıkarları hep önde ve ayrıcalıklı duruyor. ABD bile süpergüç olmasına rağmen hala uluslararası kuruluşlara ihtiyaç hissediyor.

Toplantı sonunda asansör beklerken oturum başkanımız Murat Bilhan’a dedim ki:

-Sayın Büyükelçi böylesi toplantılara genelde politikacı, diplomat, bürokrat ve akademisyenler davet ediliyor da, kalıcılığı daha fazla sağlayabilecek olan yazar, edip, sanatçı, sinemacı, prodüktörler neden davet edilmiyor? Bir örnek verecek olursam İvo Andriç(1891-1975) Sokullu Mehmet Paşa’nın kasabası Vişegrad’a inşa ettirdiği Drina Köprüsü’nün ağzından 350 sene geriye giderek 51 yaşında (1942) romanını yazdı. Andriç’in bu eseri 40’tan fazla dile tercüme edildi, hala yeni yeni baskıları yayınlanıyor ve kitapçı raflarında yerini muhafaza ediyor, hatta filme bile çekildi. Böyle bir yansımanın olmasını düşünmez misiniz? Drina Köprüsü aynı zaman bir tarih, sosyal, ekonomik, kültürel ve bir başkaldırı romanı.

-Elbette düşünürüz.. ancak onlara ulaşamıyoruz. Bize bu konuda yardım eder, isim verirseniz davetiye gönderir, iletişim kurar ve görüşlerini öğreniriz. Çok iyi olur ayrıca.

Duyururum.

Toplantı geç bitti. “Meşhur Edirne ciğerini yemek için şehre mi inilse acaba?” diye düşünürken sofrada baktım her masaya bir tabak bırakılmış. Ancak badem ezmesi ve Kavala gurabiyesi için yine de Keçecizadeye uğramadan edemedim.