Aydınlıklar, Karanlıkların Çocuğudur

89

Karanlıkları kendinize hiç dost edindiniz mi? Kimliğinizi, kişiliğinizi, “niçin”leri hiç karanlıklarda sorguladınız mı? Ruhunuzu karanlıklarda diriltme gereği duydunuz mu? Cevabınız, “Hayır!” ise siz eksik yaşadınız.

İnsan bedeninin en karanlık yeri kafatasının içidir. Ama en aydınlık düşünceler kafatasının içindeki beyinden çıkar. Bütün algılar orada toplanır, harekete dönüşür. O karanlık merkez, önümüzü aydınlatan ışığın merkezidir. Kalptir, bize hayatı, varlığı sevdiren. O da karanlığa hapsedilmiştir. Ana rahmidir, hayat bulduğumuz merkez, ilk canlılık belirtileri orada başlamıştır.

İnsan niçin kaçar karanlıklardan? Ben aydınlığın kıymetini karanlıkla anlıyorum. Karanlık olmasaydı, aydınlığın bir anlamı olur muydu?

Bir kaçış değil, belki bir kurtuluş, bir diriliş, bir doğumdur karanlıklar. Bu anlayışla yorumlandığında “Islak bir yorgan gibi iyice bürüneyim/ Örtün üstüme örtün serin karanlıkları” dizeleri daha bir anlam kazanıyor.

Kararanlıklar, Türk edebiyatında ilginç bir tema olarak bazı şairler tarafından işlenmiştir. Necip Fazıl da bunlardan biridir. Yukarıdaki beytinin yanında şunu da hatırlayalım:

Söndürün lambaları uzaklara gideyim
Nurdan bir şehir gibi ruhumu seyredeyim

Ruh dinginliği, karanlıkla sağlanır, bu doğru. Karanlığın bir boyutu da aydınlığın, dirilişin müjdecisi olması. Karanlık hiçbir zaman ebedi olmamıştır. En zifiri karanlıklar, aydınlığın en yakın olduğu dakikalardır. Doğum öncesinde sancının maksimum noktaya dayanması gibi. Korkmayalım karanlıklardan. Nereden bakarsak bakalım, dosttur bilen için karanlıklar. Karanlıklara, aydınlığın düşmanı yarasa gibi bakmayalım. Biz insanız, varlığımızı sorgular, konumumuzu değerlendiririz. Bu anlamda karanlık, en kutlu ortamlardır değerlendirmesini bilenlere.

Ben biliyorum karanlığın kıymetini, sıra sizde! Herkes, kendini sorgulasın. Aydınlık yarınlar için şimdilik biraz karanlık gerek.