Türkiye’mizde sık sık yazılan ve gündeme gelen bir husus var. Bir kısım aydınlarımız -ne hikmetse- millete ters düşmeyi adeta alışkanlık haline getirmişlerdir.
Bu çelişki bilhassa inanç ve milli mes’elelerde kendini göstermekte, maalesef bazı aydınlarımız, Batı’ya şirin gözükmeyi, milletine bağlı ve sadık kalmaya tercih etmektedirler.
Zaten Batı’da kaale alınmanın bilinen tek şartı, bu millet, bu vatan ve bu devlet aleyhinde bulunmakla adeta doğru orantılıdır. Şayet havas / aydınımız, bilhassa sinema, tiyatro, edebiyat ve tarih kısaca milli kültür sahasında öne çıkmak, popüler olmak ve Batı’da meşhur olmak istiyorsa, bu mağdur aziz milletin geçmişine dil uzatması, ecdadını kötülemesi yeter de artar bile.
Son zamanlarda, uzak-yakın komşularımız dahil, hemen hemen bütün Avrupa devletleri ve ABD, Türkiye’de olan bitenden cesaret alıp, ümitlenerek, Türk Devleti’ni köşeye sıkıştırmaya çalışmakta. İçimizdeki beyinsizlerin de yardımlarıyla Sevr’i hortlatmak istemektedirler.
Bu asır-dide emel ve gayelerine erişmekte, onlara en büyük ümidi, yazık ki, tarih şuurundan mahrum, bazı devlet adamlarımız ve bir kısım siyasetçilerimiz vermektedir. Ayrıca hiç de küçümsenmeyecek sayıda olan, yazarı çizeriyle basın mensubumuz yani aydınımız, köşe yazarlarımız, öyle şeyler yazıyorlar ki, muhtevası / içeriği karşısında şaşmamak, şaşırmamak ve hayret etmemek imkansız.
Yazdıkları nefsü’l-emirde / zatında yani mücerret / soyut olarak düşünüldüğünde doğru olsa bile, muktezayı hale / zaman ve mekanın gereğine hiç de uygun ve muvafık olmayan, aksine vatanı, milleti ve devleti kaosa, karışıklığa ve meçhul uçurumlara yuvarlayacak dehşetli fikir ve düşüncelerdir. İnsanın gayri ihtiyari “Sehvin (yanlışlığın) bu mertebesi cehl (bilmeden) olmaz.” Diyesi geliyor.
Anlaşılacağı üzere, tenkide tabi tuttuğumuz yukarıdaki zevat / zatlar, -klasik tabirle- münevver / aydın dediğimiz elit tabakadan başkası değildir. Bunların söz ve davranışları devletimizi kritik durumlara sokmakta, düşmanlarımıza, aleyhimizde kullanacakları kozlar vermekte.”Bir deli kuyuya taş atar, kırk akıllı çıkaramaz!” misali milletimizin ufuklarını karartma yarışına girmektedirler.
Batı milyonlarca dolar harcasa, kendiliğinden “Kraldan çok kralcı” kesilen vatan, millet ve devleti aleyhinde kalem oynatan, böyle gafilleri bulamazdı.
Halbuki Batı’da hain -umumiyetle- avam / halk arasından çıkmakta, havas / münevver / aydın kesim ise devletine dört elle sarılmakta ve ona toz kondurmamaktadır. Hiçbir Batı basınında kendi devleti aleyhinde, bir tek satıra rastlayamazsınız. Zaten buna fırsat bile vermezler. Dünyayı onun başına yıkarlar.
Bizde ise hain -genellikle- aydın tabakadan çıkmakta, halk ise tam aksine vatan, millet ve devletine tam manasiyle merbut / bağlı ve sadık kalmaktadır. Nitekim milletimizin, her fırsatta sarf ettiği: “Allah, devlete millete zeval / yokluk vermesin!” içten dua ve temennisi hepimizce malumdur.
Her şeye rağmen, bu tip aydın zümresinin gittikçe sayıları azalmakta. Bir bir aramızdan ayrılarak, her hususta hesap vermek üzere, İlahi Adalet huzuruna celp olunmaktadırlar.
Nev-zuhurların ise, eskileri kadar bir kıymeti harbiyeleri yoktur.