Avrupa Birliği Çökerken

94

Başta ekonomik problemlerimiz olmak üzere bütün dertlerimizin çaresi olarak gösterilen ” Avrupa Birliği ” üyeliğimiz etrafında o kadar çok söz söylendi ki yazılıp konuşulanların meseleyi çözmek yerine tamamen içinden çıkılmaz bir hale getirdi.

O kadar ki birliğe üye olmamıza taraftar olanların bile zaman zaman kafalarının karıştığına şahit olduk. Mesela rahmetli Ecevit 24 Aralık 1995 tarihinde Kadıköy meydanında yaptığı seçim konuşmasında Gümrük Birliği antlaşmasının ulusumuz için yeni bir Sevr Antlaşması olduğunu iktidara geldiklerinde bu antlaşmayı aynen Sevr Antlaşması gibi yırtıp atacaklarını ilan eden rahmetli Ecevit Başbakan olduğunda AB’ye tam üyelik, Türk Ulusunun tarihten ve coğrafyadan uluslararası antlaşmalardan gelen bir haktır. Bu hakkı istemekten hiçbir kuruluş ve devlet bizi engelleyemez. Bazı Avrupalı kesimler bizi Avrupalı saymazsalar da biz Avrupalıyız diyebilmiştir. Siyasilerimiz aynı konuda muhalefetteyken başka iktidardayken başka ifadelerine o kadar çok rastlıyoruz ki öfkelenmek yerine tebessüm etmekten başka bir tepki gösteremiyoruz.

Ecevit dönemi Adalet Bakanımız Hikmet Sami Türk Konrad Adenauer Vakfı ile Türk Demokrasi Vakfının da katıldığı TBMM çatısı altında düzenlenen “Türkiye’de Anayasa Reformu” adı verilen toplantıda “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” hükmünü düzenleyen Anayasanın 6. Maddesi yeniden düzenlenmelidir. Bu düzenlemede Egemenlik kavramı adaylık sürecide dahil olmak üzere Avrupa Birliğini de içine alacak şekilde genişletilmelidir. Bu maddeye Türkiye’nin diğer uluslararası kuruluşlara ve kurumlara üyelik halinde eşit şartlar altında olmak kaydıyla, o kurum ve kuruluşların organlarıyla egemenliğin birlikte kullanılacağı eklemesi yapılmalıdır” diyebilmiştir.

Dikkatinizi çekmiş olmalı konuşan Türkiye Cumhuriyeti Devletinin o dönem  Adalet Bakanıdır. Ve TBMM çatısı altında konuşmuştur.

İçeride bunlar olurken kapısından girmek için çırpındığımız AB’nin Katolik kilisesine bağlı İtalyan piskoposları kendi yayın organları olan Lavvaniere gazetesinde “Müslüman Türkiye’nin AB’ye girmesi kimliğimize gölge düşürür. Bu üyelik yan yana büyüyen Hıristiyan gelenekleriyle şekillenen Avrupa Medeniyetlerinin temelindeki ittifakları sarsar unutulmamalı ki Avrupa fikri başlı başına düşman Türklere ve Türkiye’nin başını çektiği İslam Dünyasına karşı gelişmiştir.

Dönemin AB Dışişleri Komitesi Başkanı Tom Spencer 1999 yılında yaptığı bir açıklamada şöyle diyor, “aslında AB’nin Türkiye’yi üyeliğe kabul etme yolunda hiçbir zaman niyeti olmadı. Türklere ileride bir gün AB’nin parçası olacakları yolunda otuz yıldır söz vererek hiç dürüst davranışta bulunmadığımızı düşünüyorum. Ankara ile ilişkilerde çıkarlarımıza zarar gelmemesi için gerçeği gizlediler. Bu durumda en iyi seçenek Türkiye ile tam üyelik dışında çok yakın ilişkiler kurulmalıdır.” Daha birkaç gün öncede Fransa Cumhurbaşkanı SARKOZY şöyle diyor, “Türkiye ne eski nede yeni Avrupa Birliğine üye olamaz bunu böyle bilsinler” dedi.

Avrupalılar böyle düşünürken bizim yöneticilerimiz işi biraz daha ileri götürdüler ve AB bakanlığı kurdular. Hiçbir Avrupa ülkesinde böyle bir bakanlık yoktur. Bizim sayın Bakanımıza sorsak acaba nasıl bir çalışma içerisindedirler. Avrupa Birliği bir iki seneye kalmaz çökecektir. Korkarım bu çöküntü altında kalmaz inşallah.

Anlatmaya çalıştığımız şu AB sevdalıları bütün dünyayı, Türk Devletini, Türk Milletini mukaddesatı unutmuş, Anayasayı unutmuş canhıraş feryatlarla ” aç kapıyı Avrupa Birliği” diye yalvarıyorlar. Avrupa Birliği soruyor kapı hakkı ne verirsin yöneticilerimiz diyor ki bizi Avrupalı saymayıp kapıdan kovsanız da, biz gene geleceğiz itibarımızı verelim, Hakimiyet kayıtlı şartlı AB’nin olsun Anayasamızın “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” diyen 6. maddesini verelim.

Bizde diyoruz ki ;

21. yüzyılda Türkiye Avrupa Birliğinin bizi bekleme odasında oyaladığını fark edip, yönünü Türk Cumhuriyetlerine çevirerek Ortadoğu ya ve dünyaya kendi kimliğini korumak suretiyle “dilde, fikirde işte birlik” tezini hayata geçirerek 21. yüzyılın gelişmiş büyük Türkiye’sini kurarak, çağa damgasını vuran büyük devlet olmanın gururunu yaşamalıdır. Ve Türk Birliğini kurmalıdır. 

Bizim sevdamız Tanrı Dağlarının zirvesi gibi KUTSAL Orta Asya bozkırları gibi sınırsız ve Anadolu gibi vazgeçilmezdir.

Biz yeminimizi tekrarlayalım

“Dönersek kahpeyiz millet yolunda azimetten”

Tanrı Türk’ü korusun ve yüceltsin.