9 yıl önceki bir 11 Ekim‘de 80 yaşında kaybettik Türk düşünür ve yazarı Attila İlhan‘ı. 1997 yılında Yeniçağ yazarı Arslan Bulut‘la başlattıkları ‘Bir Millet Uyanıyor‘ adlı kitaplar dizisi tabandan tavana bir dip dalgası geliştirmiş, 80 öncesinde birbirine kurşun sıkan ülkücü ve devrimcilerin de ilk kez ciddi anlamda birbirleriyle diyalog kurmalarına vesile olmuştu.
2002 Sonbaharı’nda Türkiye’de başlayan Arap Baharı konsepti ve Kürdistan’lı Büyük Ortadoğu kurgusu bu iki ismin fikrî öncülüğündeki iki kesimin ortak direnciyle karşılaştı. Kendisi gibi 80 yaşında ve şüpheli bir kalp krizinden ölen merhum Alparslan Türkeş‘in 97’deki vefatından itibaren üstlendiği misyon yine şüpheli bir kalp krizine kadar 8 yıl sürdü. Şüphe dediğiniz konjonktür ve reorganizasyonlara siyasette verilen addır. Ki sonra iş dağılır ve A.Bulut tek kalır.
Evvel zamanda futbolcu takası gibi Attila İlhan – Necip Fazıl değiş tokuşunu önermiş ve 2009’da yayınladığımız Afrasya – Alternatif Eksenler kitabına da O’nun “Gazi: ‘Filistine El Sürülemez!” yazısını almıştık. Rahmet ve şuur dileğiyle anıyoruz:
[Hindistan’da yayımlanan Bombay Chronicle Gazetesi’nin 27 Temmuz 1937 tarihli nüshasının başlıklarını hatırlayalım: Filistin’e El Sürülemez! / Kemal Paşa Avrupa’ya İhtar Ediyor! Türkler Mukaddes Topraklarda Yabancı Hâkimiyetine Tahammül Etmeyeceklerdir!
Gazi’nin Mukaddes Topraklar bahsinde gösterdiği bu hassasiyeti günümüzün ‘Müslüman yönetimleri’ gösterebiliyorlar mı? Hele bir düşünün.
Türkçe ‘Hâkimiyet-i Milliye’ Gazetesi, M. Kemal Atatürk’ün Millet Meclisi’nde irad etmiş olduğu nutuktan bahsediyor; aşağıdaki satırlar, bu nutkun Filistin’e taalluk eden kısmından alınmıştır:
“Arapların, Avrupa siyasetine nüfuz edemeyip bu sözde ‘istiklâl’ kelimesine inandıkları ve bu uğurda Arap memleketlerini Avrupa Emperyalizmine esir kıldıkları, çok şâyan-ı teessüftür. Arapların arasında mevcut olan karışıklığı ve hoşnutsuzluğu, kimse bizim kadar bilemez; biz, vâkıa birkaç sene Araplardan uzak kaldık fakat şimdi kendimize kâfi derecede güvenip ve kudretimizi bildiğimiz için İslâmiyet’in ‘Mukaddes Yerler’inin, Musevîlerin ve Hıristiyanların nüfuzu altına girmesine mâni olacağız. Binaenaleyh şunu söylemek istiyoruz ki buraların Avrupa Emperyalizmi’nin oyun sahası olmasına müsaade etmeyeceğiz.
Biz şimdiye kadar dinsiz ve İslâmiyet’e lâkayt olmakla ittiham edildik fakat bu ittihamlara rağmen Peygamber’in son arzusu, yani ‘Mukaddes Topraklar’ın daima İslâmiyet hâkimiyetinde kalmasını temin için hemen bugün kanlarımızı dökmeye hazırız. Cedlerimizin Selâhaddin-i Eyyûbî idaresi altında, uğrunda Hıristiyanlarla mücâdele ettikleri toprakların yabancı hâkimiyeti ve nüfuzu altında bulunmasına müsaade etmeyeceğimizi beyan edecek kadar bugün – Allah’ın inâyetiyle – kuvvetliyiz.
Avrupa’nın bu mukaddes yerlere temellük etmek için atacağı ilk adımda bütün İslâm âleminin ayaklanıp icraata geçeceğinden şüphe yoktur.”
Bu evrak o zamanki Dâhiliye Vekili Şükrü Kaya Bey ‘in imzasıyla ‘TC Dâhiliye Vekâleti, Matbuat Umum Müdürlüğü’ antetli bir evrak ile Başvekâlet Yüksek Makamı’na sevk edilmişti; kayıt numarası ise 5476/7/1/K7’dir.]
“Görünmez bir mezarlıktır zaman / Şairler dolaşır saf saf
Tenhalarında şiir söyleyerek / An gelir Attila İlhan ölür”