Atatürk’le Bağnazlaşmak

98

 

Mustafa Kemal Atatürk…

Türk tarihindeki kıymetini geçiyorum, dünya tarihinin gördüğü en büyük askeri dehalardan biri ve dünya tarihine adını altın harflerle yazdırmış bir lider. “Bitti!” Denilen zamanda imkânsızı gerçekleştirip milli mücadeleyi örgütleyen bu toplumu esaretten kurtarıp özgürlüklerine kavuşturan bir kahraman. Kendisini minnetlerin en büyüğüyle anıyorum. Bugün siyasi görüşleri, ideolojik emelleri her ne olursa olsun Türkiye için idealleri olan herkesin onu minnetle anması gerekiyor, kemi kümü yok. Atatürk’ün çizdiği yol olmasaydı bugün ne durumda olabileceğimizi düşünürken bile tüylerim ürperiyor. İyi ki vardı, bu millete Tanrının bir armağanıydı…

Atatürk pozitivistti, gerçekçiydi ve her koşulda akılcıydı. Sözlerinin bilimle çelişmesi durumunda bilimi tercih etmemiz gerektiğini söyleyebilecek kadar da akılcı ve ileri görüşlüydü…

Atatürkçü düşünce sisteminde belirli ilkeler tasvir edilir ve bu ilkelerin ışığında ideaların her günün gerekliliğine göre şekillendirilmesi gerektiği belirtilir. Bu ilkeler de toplumumuzun ilerleyişini en hızlı şekilde mümkün kılabilmek adına bir araya getirilmiş evrensel ilkelerin bir sentezidir. Beni derinden üzen gerçek şudur ki bugün kendisine Atatürkçü diyenlerin önemli bir kısmının ne akılcılıkla, ne bilimle, ne okumayla alakası var. Atatürk’ü iç dünyalarında sorgulanamaz hale getirip bağıra bağıra İzmir Marşı söylemekten başka bir faaliyet içinde bulunmayan Atatürkçüler en yumuşak tabiriyle sürekli bağnazlıkla suçladıkları taraf kadar bağnazdır. Tarihe mal olmuş bir kişiliğe yapılabilecek en büyük iyilik onun fanatikliğini yapmak değildir. Onu gerçekten okuyup, okurken anlayıp tahlil etmektir. Kısacası onu çözümleyip kavrayabilmektir. Tam bu noktada sizinle bir anımı paylaşmayı istiyorum,

16 Nisan süreci içinde “HAYIR” çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Ben etrafımda gördüğüm insanlara neden hayır lehinde oy kullanmamız gerektiğini anlatıyorum. O gün yazmakta olduğum gazetelerde de bunu izah etmeyi deniyorum. CHP’li olduğunu tahmin ettiğim üniversiteli bir arkadaşla konuşuyoruz. Kendisi Atatürk’ün son derece demokratik bir cumhurbaşkanlığı yaptığını iddia etti. Atatürk her zaman yetkisi içinde kalmış hiçbir zaman seçilmiş başbakanın görevine müdahale etmemiş.

Hayretler içerisinde konuşmasını dinledim ve dedim ki vay bizim halimize! Şimdi sevgili dostlar şu konuda bir anlaşalım kimse tamamıyla kusursuz olmak zorunda değildir, olamazdır da! Atatürk otoriter bir sistemi uygulamıştı, bu konuda da kimse mırın kırın etmesin fanatikliğini sustursun. Ama Atatürk’ün otoriter bir cumhurbaşkanı olması hatta fiilen başkanlık modelini uygulamış olması onun ne tarihi değerini küçültür ne de bizim için olan önemini değiştirir. Buradaki asıl mesele Atatürk’ün yaptıklarını niçin yaptığını sorgulayıp bir sonuca varabilmek, Atatürk’ün yaptıklarını doğru kaynaklardan okuduktan sonra akıl süzgecimizden geçirip çözümlemektir. Bunu başarırsak yapmamız gereken en önemli işlerden birini yaparız. İcraatlarıyla, söyledikleriyle gerçek Mustafa Kemal Atatürk’ü tanırız. Ağızdan ağza dolaşan klişelerle değil.

Tabii ben bunları söyleyince bazıları şok havuzuna girmiş gibi oluyor zira Atatürk hakkında söylenecek hiçbir şeyi dinlemeye zerre tahammülleri yok. Ben bilimin, aklın ve şahısların değil değerlerin yolundayım. Fanatizmin veyahut şahsi fantezilerin gerçeklerin üstüne bir sis bulutu misali çökmesinin karşısındayım. Atamız da bu yoldaydı. Dolayısıyla ben kendisiyle aynı yolda yürüyor olmaktan, onun öğütlediği gibi bir Atatürkçü genç olmaktan büyük onur duyuyorum ama o bugünleri bir izlese kendine Atatürkçü diyenlerin halini bir görse kıvanç duyar mıydı işte bu soruya yanıt vermeyi sizin inisiyatifinize bırakıyorum!

Son olarak diyorum ki bağnazlık çok tehlikelidir. Bunu Atatürk ile yapan, Erdoğan ile yapandan daha az zararlı değildir. Bu zararlı düşüncelerin rehabilite edilmesinin yolu da yukarıda söylediğim gibi her görüşten okumak ve akılcı olmaktır. Dünyaya tek bir pencereden bakmayı bıraktığımız zaman bu hastalıkları bertaraf edeceğiz