20. Yüzyıl; bir liderler, ideolojiler, Dünya Harpleri ve ulus devletlerin yüzyılı olmuştur. Lenin, Stalin, Mao, Hitler, Mussolini, Franco, Gandi, Churchill, De Gaulle, Roosevelt ve Atatürk gibi liderler; komünizm, faşizm, Nazizm ve rasizm gibi ideolojiler; I. ve II. Dünya Harpleri ile imparatorlukların ve kolonizmin çöküşüyle oluşan Türkiye Cumhuriyeti gibi birçok ulus devlet, 20. Yüzyıla damgasını vurmuştur. Bu ideolojiler ve liderler, 20. Yüzyılın belli dönemlerinde başarılı olmuşlar, fakat yüzyıl tamamlanmadan ömürlerini tamamlayarak tarih sahnesinden çekilmişlerdir. 20. Yüzyıldan 21. Yüzyıla fikirleri ve eserleriyle intikal eden tek lider, Mustafa Kemal Atatürk’tür. Bunu ABD Devlet Başkanı Bill Clinton 2000’li yıllara girerken yaptığı Milenyum Konuşmasında “20. Yüzyılın tek lideri vardır, o da Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’tür” diyerek tescil etmiştir.
Atatürk’ün önderliğinde gerçekleştirilen İstiklâl Harbi’nde bu yurdun düşmandan kurtuluşunu, doğulusu, batılısı, kuzeylisi, güneylisi ile tüm Türk milleti sağlamış, Türkiye Cumhuriyeti’ni bu millet birlikte kurmuştur. Bu gerçeklerden hareket eden Atatürk, Türk milletini, “Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran halka, Türk milletidenir” diyerek etnik değil, vatandaşlık ekseninde tanımlamıştır. O, milleti ve milliyetçiliği etnik kavramlar olarak değil, kültürel ve sosyolojik kavramlar olarak benimsemiştir. Bu nedenle Atatürk’ün ilkelerine, eserlerine, düşüncelerine ve “Ne mutlu Türk’üm diyene!” sözünde ifadesini bulan birleştirici ve bütünleştirici milliyetçilik anlayışına sahip çıkmak zorundayız.
Atatürkçü olmak; onu putlaştırmak, tabu haline getirmek, büstle, rozetle, çelenkle yaşatmak, bir ilkesi veya devrimiyle tanımlamak demek değildir. Atatürkçü olmak; onun ilkelerini, eserlerini ve düşüncelerini iyi tanımak ve bilmekten geçer. Atatürk’le ilgili bütün tartışmalar, onu tek yönlü veya istediğimiz gibi tanımaktan ve tanıtmaktan meydana gelmektedir. Bunun için Büyük Önder Atatürk’ün yaptıklarını, söylediklerini ve direktiflerini bir defa daha gözden geçirmemiz, değerlendirmemiz ve yorumlamamız gerekmektedir.
O’nu tek yönüyle değil, bütün yönleriyle anlayıp kavrayıp tanıtabildiğimizde göreceğiz ki, bizi 21. yüzyılda güçlü, modern ve müreffeh bir Türkiye haline getirecek yol, Atatürk’ün açtığı, çağdaşlığın aydınlık ve ışıklı yoludur. Bu yol, bizi, “Bilgi Toplumu”nun ve uygar dünyanın saygın bir üyesi haline getirecek tek yoldur. Yüce Önder Atatürk’ün düşünce sistemi; demokratik, laik, millî, manevî, çağdaş ve evrensel değerlerden oluşan dokusu, birleştirici ve bütünleştirici yapısı ve bilimsel doğruları esas alan anlayışıyla, Türkiye Cumhuriyeti’ni, ülkesi ve milletiyle sonsuza dek bölünmez bir bütün olarak yaşatacak en büyük güçtür.
Atatürk; ne sadece savaş meydanlarının kahramanı “Gazi”dir, ne dayısının çiftliğinde kargaları kovalayan “Mustafa”dır, ne Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran “Kemal”dir, ne de milletine uygar dünyanın yolunu açan “Atatürk”tür. O, bunların hepsidir, o Gazi Mustafa Kemal Atatürk’tür. Fani varlığının aramızdan ayrılışının 75. Yıldönümünde kendisini rahmet, minnet ve şükranla yadediyoruz.
Kimsenin şüphesi olmasın, 20. Yüzyılda Başkumandanlık Meydan Muharebesini kazanan Mustafa Kemal Atatürk, Türk olmayanların ve kendini Türk hissetmeyenlerin Türk milletinin ve Türk vatanının varlığına, Türkiye Cumhuriyetine ve kendisine karşı sürdürdüğü 21. Yüzyıl Meydan Muharebesinin de galibi olacaktır. Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır.