At’a et, it’e ot verseniz ne olur? İkisi de aç kalır. Öyle işler yapıyoruz ki yaptığımız iş, havanda su dövmek oluyor.
Konu şu: Ko-Mek’in kursundayım. Filografi sanatına merak sardım aktif emeklilik dönemimde. Sınıfa iki bayan, bir erkek, üç narkotik polis girdi. Bizi, uyuşturucu konusunda bilgilendireceklermiş. Tuhafıma gitti, çevreme baktım, herkes yaşını başını almış, uyuşturucudan uzak kimseler. Saygısızlık etmedik, dinledik. Kimyasal ve biyolojik uyuşturucu türlerini, sayısal verileri öğrendik. Kendimize vazife çıkardık, gençlerimiz adına üzüldük. Soru sorma faslına geldi sıra. Söz aldım: “Teşekkür ediyorum, hiç bilmediğim uyuşturucu adlarını şimdi duydum, sizlerin de hangi görevi üstlendiğinizi anlamış oldum. Ancak burada uyuşturucuya bağımlı kimse yok. Ancak sigara da bir bağımlılıksa -ki öyledir ve sınıfta özellikle kadınlar arasında sigara içenlerin sayısı fazla- bizi bu konuda bilgilendirmeniz, etkilemeniz daha doğru olmaz mıydı?” dedim. Görseller eşliğinde bize ders veren erkek polis, haklı olduğumu, kendisinin de bir sigara bağımlısı olduğunu söyleyince işin bence ciddiyeti kalmadı; çekilen zahmet, harcanan zaman kıymetini kaybetti. Ayağa kalktım, polis memuruna sigarayı bıraktırabilmek için ajitasyon yaptım; ancak başaramadım. O, hala bir bağımlı. Ele verir talkını, kendi yutar salkımı. İsraf haramdır, diyen müsrifin inandırıcılığı kadar…
Yunus Emre, “Bu dünyada bir nesneye / Yanar içim göynür özüm / Yiğit iken ölenlere / Gök ekini biçmiş gibi” der. Ben de yaptığı işte samimi olmayıp söz ve eylemleriyle çelişkiye düşenlere ve zamanını bilinçsizce kullanıp ömrünü israf edenlere hep acımışımdır; içim yanmış, özüm göynümüştür.
Yalancı birinin doğruluktan, hırsız veya ahlak düşkünü kişinin erdemden bahsetmesi; hiçbir değere, kutsala inanmayanların insani değerler konusunda konferans vermesi ne kadar inandırıcı ve etkili olabilir? Orman kanunlarına inanan birine savcılık veya hâkimlik payesi verdiniz, onu adalet bakanı yaptınız; mesleği tarım ve orman olan birini eğitimden sorumlu bakan veya uzman yaptınız, bu kişiler ne kadar başarılı olabilir, inandırıcı olabilir? Sağlık hizmeti sunan bir hekimin sigara içmemesi, çocuk haklarından bahseden bir kadının çocuklarına karşı anlayışlı olması beklenir. Babalar ve yöneticiler adil, asker cesur, siyasetçi dürüst olmalıdır. Bunun tersi, samimiyetsizliktir, bireyleri birbirine güvenmeyen toplumun inşasına harç koymaktır.
Ekmek, acıkana; su susayana verilirse değerlidir. Sağlıklı bir bedene ilaç vermenin ne faydası olabilir? Zayıf birinin beslenmeye, şişmanın beslenme rejimine ihtiyacı vardır. Cuma namazı için camide toplanan insanlara ahlakın öneminden, faizin haramlığından, zinanın günahından, uyuşturucunun verdiği zarardan bahsetmenin hiçbir anlamı yoktur. Cuma namazı için gelen kişilerin zaten sözü edilen konularla ilgisi olamaz. Namaz kılan inançlı birinin, prensip olarak, uyuşturucudan, zinadan, faizden, ahlaksız ilişkilerden uzak olduğu düşünülür ve böyle olmalıdır. Genellikle camiyle, namazla ilişkisi olmayan kişiler için ele alınacak konuların cuma hutbesinde ele alınması zaman ve mekân israfıdır. Adres yanlıştır. Ahlak ahlaksıza, zinanın kötülüğü zaniye, fuhşun günahı fahişeye, uyuşturucunun insana verdiği zarar bağımlısına anlatılmalıdır. Yanlış muhataba yazılan, yanlış adrese gönderilen her mektup ziyan olmuş emektir, ümittir. Yapılan iş, dostlar alışverişte görsündür.
İsteksiz yenen aş, ya karın ağrıtır ya baş, demiş atalarımız. Terzi için kumaşın kalitesi, çiftçi için toprağın verimlilik derecesi önemlidir. Kalitesiz kumaştan iyi elbise çıkarmak, verimsiz topraktan emeğini karşılayacak ürün elde etmek mümkün değildir. Malzeme, yapılacak işe, elde edilmek istenen ürüne uygun olmalıdır. Ahbap çavuş ilişkisiyle işleri yürütmek, adam sen de anlayışıyla görev üstlenmek, yapıyormuş gibi görünüp hakkıyla yapmamak, karakterimiz olmuş. Kaçak güreşmek, kolaycılığa kaçmak, köşe dönmecilik, uyanıklık; akıllılık sayılmış, bu nitelikteki insanlar övülür hale gelmiş. Böyle bir toplum bir adım ileriye gidemez, en fazla yerinde sayar.
Yüce Rabb’imiz “Önemli işlerden birini tamamlayınca, ardından başka bir işe yönel ki böylece bütün vakitlerini önemli işlerle değerlendirmiş olasın.” buyurur İnşirah suresi 7. ayette. Kişi sürekli bir işle meşgul olmalıdır. Bu iş, önemli bir iş olmalıdır. İşin önemi, insanlara sağladığı fayda, kişiye kazandırdığı takvayla orantılıdır. Eldeki iş bitirilince durulmamalı, yeni bir işe yönelinmelidir. Boşluk israftır. Boşluğu şeytan doldurur, denir. Boşa geçirilen her dakika, emanet olarak üstlendiğimiz zamandan yapılan hırsızlıktır, emanetin suistimalidir, emanete ihanettir.
Hz. Muhammet’in şu hadisi bizim için ölçü olsun: “Hiçbir kul, kıyamet gününde ömrünü nerede tükettiğinden, ilmiyle ne yaptığından, malını nereden kazanıp nerede harcadığından, vücudunu nerede yıprattığından sorulmadıkça bulunduğu yerden kıpırdayamaz.”


