Asya ve Avrupa Kıskacındaki Türkiye!

78

Türkiye’nin Doğu ve Güneydoğusunda PKK terörü hızla can alırken, millet olarak bütün dikkatimizi bu bölgeye odaklamışız. Etrafımızda başka hangi dolaplar dönüyor ne yazık ki bunların farkında bile değiliz. Vahşi terör örgütü; Asker, Polis, Sivil vatandaş demeden her gün can alıyorken, onların parlamentodaki siyasi uzantıları da, Avrupa’da Türkiye’ye karşı siyasi ve ekonomik baskı uygulatmak için kapı kapı dolaşıp yandaş toplama çabası içindeler.

ABD yetkilileriyle ise kanka oldukları bizce çoktan aşikâr olmasına rağmen şimdi kendileri görüştüklerini açıkça beyan ediyorlar. Zaten PKK nın bu gün ellerinde bulunan silahların birçoğu,  ABD askerleri Iraktan çekilirken onlara bırakmış olduğu silahlar olduğu gibi bir kısmı da Suriye de IŞİT’e karşı bombardıman yapan koalisyon kuvvetlerinin PYD ye IŞİD i vurması için havadan bıraktıkları mühimmatlardır.

Havadan koalisyon güçlerinin bıraktığı bu mühimmatlardan herkes payına düşeni alıyor. PKK alıyor, PYD alıyor, IŞİD alıyor. Yeter’ki, Ortadoğu da kan ve gözyaşı dinmesin.

Hükümetin 2012 yılından itibaren inatla ve yanlış olarak uyguladığı çözüm süreci, Türkiye’yi bugün içinden çıkılamayacak kadar güç duruma getirmiştir. Hükümet taraftarlarının ağızlarını her açtıklarında 30 yıldır devam eden terörden bahsederler de, iktidara geldikleri günden buyana terörün bu denli nasıl azgınlaştığının muhasebesini yapmazlar.

Tabir caizse; adeta taşları kaldırımlara gömdüler, köpekleri serbest bıraktılar. Emasya protokolüyle askerin elini kolunu bağladılar, yandaş, il başkanı, ilçe başkanı gibi AKP için çalışan partizan vali ve kaymakamları bu bölge vilayetlerine atayarak askerin operasyon yapma yetkisini bunlara bıraktılar. Bu valilikler tarafından askerin 280 olay için başvuruşuna sadece sekiz defa izin verildiği söyleniyor. Ne kadar acı bir gerçek değil’mi? Şimdi bunların hepsi panik içindeler çünkü gerek eski başbakan, gerek eski içişleri bakanı suçu, bürokratların üzerine yıkmaya çalışıyorlar. Hepside yargılanacaklar adalet, er veya geç mutlaka tecelli edecek.

Dış politika konusunda Ortadoğu gerçeğini iyi okuyamayan hükümetin özellikle Suriye konusunda attığı yanlış adımlar yüzünden Türkiye’nin hızla dönüşü olmayan bir kaosa doğru sürüklendiğini görmekteyiz.

Şam Emevi Camisinde Cuma namazı kılacağız la başlayan Suriye macerası, Cumhurbaşkanının eylül ayında Rusya lideri Putin‘le görüşüp dönüş yolunda gazetecilere: “Suriye konusunda geçiş dönemi Eset’le de olur” demesine rağmen B.Bakan Davutoğlu aynen ABD li siyasilerin kullandığı dili kullanarak: “Geçiş dönemi asla Eset’le olmaz” diyor. Türk dışişlerinden ise zerre ses çıkmıyor. Artık görülüyor ki; B.Bakan ve Cumhurbaşkanı dahi Suriye konusunda mutabakat sağlamış değiller. Yani durum tabir caizse Hocam Prf. Dr. İskender Öksüz’ün deyimiyle: “Vantilatör B..a çarptı“.

İş bununla da kalmıyor dost bildiğimiz(!!!) Suudi Arabistan, İsrail ile ortak bir açıklama yaparak: (Suudi bir general ve İsrailli dışişleri mensubu yetkilisi) “Türkiye ve İran’ın Ortadoğu’daki emellerini kırmak için İran, Türkiye, Irak ve Suriye topraklarının üçte bir parçalarını birleştirerek (Büyük Kürdistan’ın) kurulması için çalışmalıyız” diye deklarasyon yayınladılar. Yani asla yan yana gelmez denilen bu iki ülke söz konusu Türkiye ve İran olunca anında ittifak yapabiliyorlar.

Bu da gösteriyor ki; dünya milletleri arasında devamlı dostluk veya devamlı düşmanlık yoktur, sadece çıkarlar vardır.

Ege’de olanların ne kadar farkındayız?

16 Ege adası ve bir kayalığın 2004-2009 yılları arasında Yunanistan askerleri tarafından işgal edildiğini eski Milli Savunma Bakanlığı Genel Sekreteri Kurmay Albay Ümit Yalım, o kuruluş senin, bu kuruluş benim il il gezerek sürekli dile getiriyor. Buna rağmen. Hükümet yetkililerinde alabildiğine büyük bir vurdumduymazlık ve pişkinlik hâkim.

Meclis oturumlarında MHP’li vekillerin birçok defa bu konu hakkında vermiş oldukları soru önergeleri ya savsaklanmış ya reddedilmiş ya da beylik konuşmalarla geçiştirilmiştir. En son verilen soru önergesinde o zamanın Milli Savunma bakanı, şimdiki meclis başkanı İsmet Yılmaz cevaben: “O adalar, evet fiilen Yunanlılar tarafından işgal altında ama Lozan anlaşması hükümlerine göre bizim sayılır“. Sayın bakanın ne demek istediğini anlayan varsa beri gelsin.

Sözcü gazetesinde Saygı Öztürk’ün verdiği habere göre bundan yaklaşık bir ay önce Yunan Genel Kurmayının devir teslim töreninde bir de Türk Askeri Ateşe’si bulunuyordu. Türk devletine ait olan adalar Yunan işgali altındayken, Yunan Toplarının namluları Turgut Reis’e çevrilmişken, Türk jetleri Egede Yunan uçakları tarafından sürekli taciz edilirken Türk Ateşe’nin orada bulunması çok manidar doğrusu.