Mâna
Mânevî tartıdır sanki
Nasıl ki
Maddî şeylerin miktar ve değeri
Tartıyla anlaşılır, metreyle ölçülür, litreyle bilinir
Kıymet kazanır, bedeli belirlenir, fiyatı ödenir
Anlamak, fehmetmek, idrak de
Bir tartıdır, bir ölçektir
Ama
Manevî bir tartı, manevî bir ölçek
Tartı ve kilo olmaksızın satış yapılablir mi?
Metresiz kumaş satılabilir mi?
Litresiz benzin verilebilir mi?
X
İşte bunlar gibi manevî tartı sayılan anlama, fehim ve idrak olmayınca; madde ve eşya mânen tartılmamış demektir. Yani mânen satın alınmamış sayılır.
Beyin, zihin ve dimağda yerli yerine konmamıştır henüz. Mânen sahiplenilmemiştir hâlâ. Mânen kullanılacak durumda değildir daha.
Madde ve şeylerin mânen satın alınması, mâna denilen ücreti ödemekle kabil. Çünkü ancak anlaşılan, fehmedilen, idrak edilen şeyin; mânen ücreti ödenmiştir.
O artık bize ait sayılır. Üstelik kullandıkça artan bir keyfiyete de sahiptir. Çünkü para harcadıkça biter. Manevî para demek olan fehmedilen, idrak edilen bilgi ise, aksine harcamakla yani anlatmakla, başkalarına aktarmakla artar.
Mâkûsen mütenasip. Yani böylece ters orantılı bir içerik de arzeder.
X
İnanmak, bir bakıma okumak ihtiyacı; insanla beraber doğmuştur. İnsanla yaşayıp gidecektir. Ebedülâbâd’da devam edecektir. Sonu gelmeyecek bir hâldir. Hep yolda oluştur.
Çünkü bu, insanın fıtratına, yaratılışına konmuştur.
Çünkü bu, insanın yaratılış hamuruna ve mayasına derc edilmiştir.
Evet inanmak demek, varlıktaki hikmetin farkına varmak demektir.
İnanmak demek; şeylerdeki sırrın ayırdına varmaktır. Kısaca inanmak görmektir. Baktığı şeyin farkına varıştır. Dahası gördüklerinin sırrına vâkıf oluştur. Var oluş hikmet ve gayelerini anlamak ve idraktir.
Varlıktan anlam çıkarmaktır. Şeylerden mâna denen kâm almaktır. Her maddenin mânasından haber verdiğini sezmek, bu çeşit bir anlam ve fehme kavuşmaktır.
X
“Düşünüyorum o halde varım.” diyen Dekart doğru söylemiştir. Varlığını düşünmekle irtibatlamış, böyle bir bağlantı kurmuştur. Bir bakıma varlığının mânasını anlamak istemiştir.
Anlamak için düşünce yoluna düşmüştür. İnce uzun bir yolun yolcusu olmuştur. Ancak böyle bir yolcu oluşundan dolayı varlığının varlığını var bilmiştir.
Bu demektir ki, insan düşünmüyorsa yok hükmündedir.
Bu demektir ki insan düşünürse eğer insandır.
Çünkü yaratılış gerekçesi budur.
Düşünmeyen insan anlamıyor demektir. Anlamayan insan ise sîreten yâni iç yapısı, ahlâk yönüyle değil; sûreten / şekil bakımından insandır. Yani insanlık mânasını göstermiyor. Sadece şeklen insan görüntüsü veriyor.
Oysa ondan istenen, insan olan insan olmaktır. Maddesini; mânasına köprü kılmaktır.
“Vücudunu, mûcidine feda etmektir.”