İnsan; gizli, kusursuz bir mükemmellik karşısındadır.
Bu gizli, kusursuz mükemmelliğe karşı takdir edici makamındadır. Beğenici mevkiindedir. ‘Maşallah’ deyip seyredenler zümresindendir.
İnsan had ve hesaba gelmez, benzersiz mücevher kıymetinde olan çeşit çeşit, içiçe geçmiş sergiler karşısındadır.
Sayısız, değişik biçimlerde rengârenk cansızlardan meydana gelen sergiler.
Binlerce büyüklü küçüklü, dallı budaklı, gövdeli, renk renk, şekil şekil, binbir çiçeklerden oluşan bitkilerden sergiler.
Hesaba kitaba gelmez, cana yakın ve cana uzak, göz alıcı desenlerle donatılmış hadsiz hayvanlardan ibaret sergiler.
İşte bu sergi ve fuarlar karşısında insana şeref tribününde yer verilmiştir.
Bütün yaratılmışlar onun önünde resmigeçit hâlindedirler.
Gün gün, ay ay, mevsim be mevsim resmigeçit yapmaktadırlar.
İnsan; çeşit çeşit sofralar başında oturtulmuş aziz bir misafirdir, mükerrem bir yolcudur. Baştacı edilmiş vekildir. Ki bu vekil “Vekil, asıl gibidir.” hükmüyle de taçlandırılmıştır.
İnsan; aynı zamanda misilsiz, benzersiz manevî güzellikler karşısındadır. Tüm yaratılmışların teşkil ettiği kelimelerden fışkıran binbir anlam ve mânâ güzellikleri karşısındadır.
Bakarken yok sanılan ancak görünce farkına varılan zâhiren gizli, lâtif, hoş güzellikler karşısındadır.
İnsan insana hayret veren mükemmellikler, mânevî güzellikler karşısındadır.
Kısaca insan; mâhir, usta, eşsiz bir sanatkârın şâheserleri karşısındadır.
Kısaca insan; benzersiz, örneksiz bir şekilde ortaya konmuş; çok içerikli, çok kapsamlı, çok çeşitli, çok san’atlı eserler karşısındadır.
Hasılı kelâm insan; güzel mi güzel, iç içe geçmiş, birbirine sarılmış gül goncası misali yapıtlar karşısındadır.
Bu büyüleyici güzellikler karşısında ise dili tutulmuş lâl olmuştur âdeta.
Güzellikler, mükemmellikler karşısında sermest hâldedir. Başı hoş durumdadır. Manevî mestlik şarabını içerek sanki kendinden geçmiş bir hâldedir.
Karşısına konulan, gözleri önüne serilen tüm güzellikler, tüm mükemmellikler; kulaklarına ulaştırılan bütün sesler, bütün nağmeler hep insan içindir.
His ve duygularını harekete geçiren, uyaran herşey; mâna yüklü kelime, satır ve sayfalar hükmündedir. İnsandan okunmayı bekliyor. İnsandan anlaşılmayı istiyor. İnsandan anlamını bulup çıkarmasını arzuluyor.
Yazana işaret ediyor. Yazana götürüyor insanı. Yazanın huzuruna çıkarıyor.
Âşık olan insanı Mâşûku / âşık olduğu Rabbinin katına yükseltiyor.
Ve şu gerçek açık seçik mâlûm oluyor:
Varlık âlemi kitab
Yazanı o güzel Rab
Okuyucusu insan
Bunun sonucu hesab
İşte böyle bir Rab, bu kadar mahlûkat arasında sadece insan için görünmek ve görmek istiyor. Sadece insanın kendisine inanmasını (İmanı billah), sadece kendisini bilmesini (Marifetullah), sadece kendisini sevmesini (Muhabbetullah), sadece kendi gösterdiği yolda olmasını istiyor (Sıratı Müstakim).
Böylece Yüce Allah insanın; saadeti dareyni / iki dünya saadetini, hem dünya hem de âhiret mutluluğunu kazanmasını istiyor.