Âşık – Mâşûk (1)

94

İnsan; gizli, kusursuz bir mükemmellik karşısındadır.

Bu gizli, kusursuz mükemmelliğe karşı takdir edici makamındadır. Beğenici mevkiindedir. ‘Maşallah’ deyip seyredenler zümresindendir.

İnsan had ve hesaba gelmez, benzersiz mücevher kıymetinde olan çeşit çeşit, içiçe geçmiş sergiler karşısındadır.

Sayısız, değişik biçimlerde rengârenk cansızlardan meydana gelen sergiler.

Binlerce büyüklü küçüklü, dallı budaklı, gövdeli, renk renk, şekil şekil, binbir çiçeklerden oluşan bitkilerden sergiler.

Hesaba kitaba gelmez, cana yakın ve cana uzak, göz alıcı desenlerle donatılmış hadsiz hayvanlardan ibaret sergiler.

İşte bu sergi ve fuarlar karşısında insana şeref tribününde yer verilmiştir.

Bütün yaratılmışlar onun önünde resmigeçit hâlindedirler.

Gün gün, ay ay, mevsim be mevsim resmigeçit yapmaktadırlar.

İnsan; çeşit çeşit sofralar başında oturtulmuş aziz bir misafirdir, mükerrem bir yolcudur. Baştacı edilmiş vekildir. Ki bu vekil “Vekil, asıl gibidir.” hükmüyle de taçlandırılmıştır.

İnsan; aynı zamanda misilsiz, benzersiz manevî güzellikler karşısındadır. Tüm yaratılmışların teşkil ettiği kelimelerden fışkıran binbir anlam ve mânâ güzellikleri karşısındadır.

Bakarken yok sanılan ancak görünce farkına varılan zâhiren gizli, lâtif, hoş güzellikler karşısındadır.

İnsan insana hayret veren mükemmellikler, mânevî güzellikler karşısındadır.

Kısaca insan; mâhir, usta, eşsiz bir sanatkârın şâheserleri karşısındadır.

Kısaca insan; benzersiz, örneksiz bir şekilde ortaya konmuş; çok içerikli, çok kapsamlı, çok çeşitli, çok san’atlı eserler karşısındadır.

Hasılı kelâm insan; güzel mi güzel, iç içe geçmiş, birbirine sarılmış gül goncası misali yapıtlar karşısındadır.

Bu büyüleyici güzellikler karşısında ise dili tutulmuş lâl olmuştur âdeta.

Güzellikler, mükemmellikler karşısında sermest hâldedir. Başı hoş durumdadır. Manevî mestlik şarabını içerek sanki kendinden geçmiş bir hâldedir.

Karşısına konulan, gözleri önüne serilen tüm güzellikler, tüm mükemmellikler; kulaklarına ulaştırılan bütün sesler, bütün nağmeler hep insan içindir.

His ve duygularını harekete geçiren, uyaran herşey; mâna yüklü kelime, satır ve sayfalar hükmündedir. İnsandan okunmayı bekliyor. İnsandan anlaşılmayı istiyor. İnsandan anlamını bulup çıkarmasını arzuluyor.

Yazana işaret ediyor. Yazana götürüyor insanı. Yazanın huzuruna çıkarıyor.

Âşık olan insanı Mâşûku / âşık olduğu Rabbinin katına yükseltiyor.

Ve şu gerçek açık seçik mâlûm oluyor:

 

Varlık âlemi kitab

Yazanı o güzel Rab

Okuyucusu insan

Bunun sonucu hesab

 

İşte böyle bir Rab, bu kadar mahlûkat arasında sadece insan için görünmek ve görmek istiyor. Sadece insanın kendisine inanmasını (İmanı billah), sadece kendisini bilmesini (Marifetullah), sadece kendisini sevmesini (Muhabbetullah), sadece kendi gösterdiği yolda olmasını istiyor (Sıratı Müstakim).

Böylece Yüce Allah insanın; saadeti dareyni / iki dünya saadetini, hem dünya hem de âhiret mutluluğunu kazanmasını istiyor.

 

 

Önceki İçerikKurultay ve Liderlik Sınavı
Sonraki İçerikMisafir, Ev Sahibi, Hakkaniyet, Dar-ül Fena
Avatar photo
1944 yılında İstanbul'da doğdu. 1955'de Ordu ili, Mesudiye kazasının Çardaklı köyü ilkokulunu bitirdi. 1965'de Bakırköy Lisesi, 1972'de İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünden mezun oldu. 1974-75 Burdur'da Topçu Asteğmeni olarak vatani vazifesini yaptı. 22 Eylül 1975'de Diyarbakır'ın Ergani ilçesindeki Dicle Öğretmen Lisesi Tarih öğretmenliğine tayin olundu. 15 Mart 1977, Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Osmanlıca Okutmanlığına başladı. 23 Ekim 1989 tarihinden beri, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Yakınçağ Anabilim Dalı'nda Öğretim Görevlisi olarak bulundu. 1999'da emekli oldu. Üniversite talebeliğinden itibaren; "Bugün", "Babıalide Sabah", "Tercüman", "Zaman", "Türkiye", "Ortadoğu", "Yeni Asya", "İkinisan", "Ordu Mesudiye" ve "Ayrıntılı Haber" gazetelerinde ve "Türkçesi", "Yeni İstiklal", "İslami Edebiyat", "Zafer", "Sızıntı", "Erciyes", "Milli Kültür", "İlkadım" ve "Sur" adlı dergilerde yazıları çıktı. Halen de yazmaya devam etmektedir. Ahmed Cevdet Paşa'nın Kısas-ı Enbiya ve Tevarih-i Hulefası'nı sadeleştirmiş ve 1981'de basılmıştır. Metin Muhsin müstear ismiyle, gençler için yazdığı "Irmakların Dili" adlı eseri 1984'te yayınlanmıştır. Ayrıca Yüzüncü Yıl Üniversitesi'nce hazırlattırılan "Van Kütüğü" için, "Van Kronolojisini" hazırlamıştır. 1993'te; Doğu ile ilgili olarak yazıp neşrettiği makaleleri "Doğu Gerçeği" adlı kitabda bir araya getirilerek yayınlandı. Bu arada, bazı eserleri baskıya hazırlamıştır. Bir kısmı yayınlanmış "hikaye" dalında kaleme aldığı edebi yazıları da vardır. 2009 yılında GESİAD tarafından "Gebze'de Yılın İletişimcisi " ödülü kendisine verilmiştir.