Burdur’da sabah kahvaltısını konakladığımız Grand Özeren’de yapmadık.İki emekli öğretmen karı-koca dostumuzun davetiyle Neşe-Naci Tolacı’ların evlerinde aldık soluğu. Her sokakta neredeyse inşaatlar yükseliyor. Vilayetin önünden aşağı giden cadde yaya yolu olarak düzenlenmiş, tek şeritten araç trafiğine açılmış. Ayakkabı boyacısı, satranç oynayan adam, keman çalan kız, simit satan genç gibi renk renk heykeller dikilmiş. Ancak simitçinin simidi, oturan adamın satrancını falan çalmışlar. Yok. Aydınlatma müthiş olmuş caddede. Havalara gelince, kar kış İstanbul’da her şeyi etkilerken, Akdeniz’de her şey formunda gidiyordu. Burdur güneşi rüzgar olmasa belki de yakacaktı yüzleri. Sabah erkenden eşim ile birlikte gittiğimiz Tolacıların evinde mükellef sofra hazırlanmıştı bile. Böyle sofralarda diyet ve perhiz falan kimsenin aklına gelmediği gibi ben de etkileniyorum nimetlerden. Değişik reçel, peynir ve ekmekler, bal, kaymak, ceviziçi, salatalık, domates, portakal suyu, çay daha ne olsun?
Sofra başı sohbetleri genelde hep uzadıkça uzar, uzadıkça da hep yenir içilir. Bu defa da öyle oldu. Üzerine de kahvelerimizi içtik. Doktorlar Sitesi doğal gazla ısıtılıyor. Bütün odalarda tişörtle dolaşılacak kadar da sıcak. Kentin tümü henüz geçmemiş doğalgaza, fueloil de yakılıyor. Havada bir kirlilik var her nedense. Bazı aileler bedava dağıtılan kömürü kullanırken, bazıları hala odun sobasında. Doğalgaz, vatandaşa pahalı gelince, daireler sadece bir odada yatıp kalkmaya başlamış, diğer odaların radyatörlerini sıkmış veya kesmiş; bir kısmı eski usule dönmüş. Hayat pahalılığı her tarafta vatandaşı etkiliyor. Üstelik taşra da artık pahalı, İstanbul, Ankara, İzmir’den farkı yok. Hele zaruri gıda maddelerinde.
Dağlardaki Taş Ocakları
Kaptan Hakan gelip bizi aldığında saat 12.00 idi. Valizimiz zaten hazırdı. Hemen yola çıktık. Hakan Beyşehirli. Yeni baba olmuş. Eşi çalışıyor. Beyşehir gölünün sulamada hala kullanılması beni sevindirdi. Üstelik göl balıkçılığı da ileri seviyede imiş. Hakan’a sordum. “Burdur’da en fazla sevdiğim trafik akışının normal olduğu!” demez mi? “Çünkü ben görev gereği İstanbul, Ankara, İzmir’e ve özellikle de Antalya’ya çok sık gidiyorum. Bu şehirlerdeki trafik yoğunluğu insanları yıpratıyor.” diye de ekledi. Burdur’da trafik düzenli, dolayısıyla Antalya duble yoluna çıkmamız da kolay oldu. Üniversite kampüsünü geçtik. Keşke kampüste bir Mehmet Akif Ersoy Evi olsaydı. Ki Kurucu Rektör Prof. Gökay Yıldız bu konuda epeyi mesafe almıştı. İstanbul bağcılar Belediyesi İstiklal Marşımızın yazıldığı Tacettin Dergahının aynısını inşa etti, kütüphane kurdu, ciddi bir arşiv sağladı. Sıratımüstakim’i yayınlamayı sürdürüyor. İlk üç cildi neşredildi. Keşke bütün bunları Mehmet Akif Ersoy Üniversitemiz yapsaydı. Üstelik yakışırdı.
Sağımız solumuz hep tarihi yerler. Bir kısmı milattan öncesine ait. Tabelalar o bölgeyi işaret ediyor. Dağlarımız kel gibi. Makiler daha fazla. Bir ara dağların oyulduğu gözüme çarptı. Sanırım hazine aranmıyordu bu oyuklarda. Sürücümüz Hakan aydınlattı beni “Asfalt yollar için taş ocakları faaliyette. Taşlar kırılarak asfalta dahil ediliyor. Etrafta çok sayıda taş ocağı var.” Demek inşaat için de değilmiş bu taş ocakları. Ancak yolun bir bölümü ve dağlar ile makilik alanlar tozlardan bembeyaz olmuş. Çevre bu kirliliğe nasıl dayanır bilemiyorum? Hiç bir tedbir alınmamış. 130 kilometrelik yolu 50 dakikada geldik. Hava da tamı tamına bir yolculuk havasında. Kepez’den Antalya’yı kuş bakışı izledik. Dokuma semtine gelince trafik kilitlendi. Yaprak kıpırdamıyor. Üstelik sezon kış, yaz değil. Peki Mayıstan sonra nasıl olacak bu trafik yoğunluğu. Düşünmek bile sıkıntı veriyor. Eski Dedeman, yeni Barut Oteli’nin olduğu Şirinyalı Mahallesine de 50 dakikada geldik. Toplasanız 10-12 kilometre falan ancak eder. Antalya İstanbul’u, bazı semtlerde geçmiş trafik yoğunluğu açısından denirse şaşırmayın. Burada da her taraf inşaat, AVM, rezidans. Fiyatlar uçmuş. Sabit gelirli birinin geçinmesi bile zor iken ev falan alması hayal galiba. Sokaklarda hiç Suriyeli görmedim. Ama varmış. Yönetim tedbir almış. Yeni yollar ve bulvarlar açılıyor Antalya’da. Artık Belek’e Lara üzerinden de gidiliyor. Bununla Lara-Belek otelleri arasındaki örtülü kavga da sona ermiş deniyor.
Beş Senesi Hovardaca Harcanan Şehir
Bunda bittabi NATO’dan sonra G 20 toplantısının etkisi çok fazla. Antalya Belek arası adeta yeniden dizayn edilmiş. Çok masraf yapılmış. Sokaktaki vatandaş bu gelişmeden mutlu. Bir önceki Antalya Büyükşehir Belediye Başkanı, eski rektör Prof. Dr. Mustafa Akaydın’ın beş yılını kayıp sene olarak anlatıyor. Menderes Mehmet Tevfik Türel ise seçimi kazanarak kaldığı yerden kolları sıvayarak işe çok hızlı başlamış. Şimdi de Antalya-Belek arasında tramvay yolu inşaatı bitirilmek üzere ki servisçiler buna isyan ediyor. 23 Nisan 2016 açılan olan EXPO 2016 Botanik Fuarı çalışmalarında sona gelinmiş. 6 ay sürecek fuara daha şimdiden 22 ülke müracaat etmiş. Bir gelişime bazı kesimlerin lehine olurken, diğerlerini elbette ki aleyhine neticelenebiliyor. Ancak gelişmeleri tersine çeviremezsiniz, öyle yaparsanız çarkları arasında ezilirsiniz. Öte yandan TRT’nin Lara’daki eğitim tesisleri olmak üzere sahildeki kamu arazileri için de özel sektörde kıyasıya bir arayış ve savaş var.
Turizmcilerle zaman zaman birlikte oldum. Uluslararası her toplantıya turizmcilerle birlikte katılan Antalya Kültür ve Turizm İl Müdürü bekleneni vermemiş. Sadece iyi insan olarak kalmış. Antalyalılar ayrıca turizmden beklenen payını almadığı düşüncesindeler. Antalyalılar kadar Ankara’nın da çalışması gerektiğini savunuyorlar. Tek umutları Dışişleri Bakanı Mevlit Çavuşoğlu. Kente gelince hemen etrafına toplanarak sorunları ve çözümünü anlatıyorlar.
Bir turizmci dedi ki “Putin ve Erdoğan arasındaki söz düellosu yavaşladı. Rusya’nın ihracat konusundaki ambargosu da gıda ve meyve-sebzede olduğu gibi pek fazla etkilemedi. Ancak turizm öyle değil. Dilerim mart-nisan aylarında sorun çözülür. İki tarafın da akil adamları var. Ama tabanda Putin’in %90, Erdoğan’ın %80 oranında olumlu bir oy artışı var. Güç zehirlenmesi inşallah iki lideri etkilemez, daha makul düşünürler.”
Akdenizde Rus Gelinler
Ben öğrenmek istediklerimi teker teker sıraladım. Onlar da cevap verdiler.
-Yeni arayışlarımız elbette var. Çalışmalar yapıyoruz. Çin, Japonya, İran, Arap ve İskandinav ülkeleri, özellikle de Avrupa üzerinde temaslarımız sürekli oluyor. Uzak doğu ülkeleriyle ciddi bir tatil anlayışı farkı yaşıyoruz. Ortadoğu ülkelerinde ortak kültürümüz var ama, bir o kadar da sıkıntıları birlikte geliyor. İskandinav ülkeleri bütçesi kadar harcıyor. Ruslar öyle değil, kazandığını harcamak için geliyor, mutlu oluyor.Yıllardır birbirimizi çok iyi anladık.
Ben duyduklarımı aktarıyorum. “Zaten Rusya’da belli bir kesim Putin’i eleştiriyor. (Kendisi yatına atlayarak istediği yerde tatil yapıyor. Biz öyle değiliz. Ayrıca Türkiye bize alternatif olarak sunulan İspanya ve Yunanistan’dan çok daha ucuz ve çatısı çok yüksek. Kırım’da ise hizmet sektörü yok. Bir çay bile saatler sonra geliyor. Türkiye ve Antalya farklı) diyorlar. Gazetelerde karikatürler çıkıyor.”
Türkiye genelinde 300 bin kadar Rus evlenerek Türkiye’ye yerleşmiş. Antalya bölgesinde 40 bin Rus ev almış. Yaz kış burada. TUİK raporlarına göre 2015’in ilk on ayında Ruslara 1750 konut satılmış. Rusya Federal Göçmen Servisi’ne göre Rusya’da yaşayan Türk vatandaşı sayısı da 86.000. Hürriyet’ten İpek İzci Rus gelinlerle konuşmuş. Habere göre Türk-Rus aileler için siyaset biranda aile içi mesele haline geldi. Larissa(40) ve Deniz Türkkan(51) 18 senedir evli ve 17 yıldır Türkiye’de. Rusya Eğitim ve İşbirliği Derneği Başkanı Rimma Rizaveya 250 bin Rus ve Türk’ün evlilik yaptığını söylüyor. Antalya Rus Sanat ve Kültür Derneği Başkanı İrina Balcı da şöyle konuşuyor “İki ülke arasında sadece dostluk değil, aile bağlantıları da var. Antalya’da yaşayan Rusların %80’ni Türklerle evli. Yaklaşık sadece burada 40 bin kişiyiz. Çocuklarımız iki kültürle büyüyor.21 yaşında çocukları olan Sibiryalı Natalya-Cem Barut ise “Ruslar kendilerini zora sokanları unutmuyor” diyor. Rus dili Öğretmeni Svetlana Demirtaş bir otelin ön büro müdürü ile evli. “Eşim ile birbirimize daha fazla sarıldık!” diyebiliyor. Alina Kaptanoğlu iki çocuklu anne olarak soruyor “Evlatlarımız ne olacak?”
Böyle Gitmeyeceği Belli Çünkü Dünya Karışıyor
TUİK raporlarına göre 2014 yılında Rusya’dan Türkiye’ye 4 milyon 279 bin turist gelmiş. Bunlar Türkiye’de mutlu olmasa, harcamalarının karşılığını görmese bir daha gelirler mi? Hiç mümkünü yok. Bu sayı sürekli artarak fazlalaşıyor. Türkiye ayrıca Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu’na göre 2014 yılında Rusya’dan ithal ettiği doğalgazın oranı %54.76 ile en fazla olanı. Gerçi biraz tartışılsa da kesintiye uğramadı. Çünkü Rusya’nın başta Türkiye ve AB ülkeleri olmak üzere en fazla petrol ve doğalgaz satıyor. Bu da bütçesine önemli bir katı veriyor.Bunlar tartışılırken Türk turizmcileri gerçekten çok iyi çalışıyor. Hiç bir gelişmeyi tesadüfe bırakamıyor. Antalya’daki otellerin 70 futbol sahası var. 70 ülke kamp için ya gelmiş, ya gelmek üzere. Rus takımlarının yerini bugün için Almanya almış. Bundesliga Bir ve İki liglerinden 36 takım Antalya’da. Spor Turizmi Birliği Başkanı Ferit Turgut “Almanya’dan Stutgart, Hamburg, Werder Bremen; Hollanda’dan Ajax, Avusturya’dan Austria ve Wien futbol takımlarını buna örnek olarak veriyor.
Türkiye ile Rusya arasındaki ilişkiler rayına girecek bana göre. Çünkü uluslararası dostluklar artık sürekli azalıyor. Mezhep savaşlarını tırmandıracak Suudi Arabistan-İran gerginliği bitmeden, Kuzey Kore’nin hidrojen bombası testi bütün dünyayı karıştırdı. Kim Jong Un gibi 32 yaşında devlet başkanı püsküllü bela; Stalin, Mussoloni, Hitler, Franko gibi diğer belaları geçecek gibi gözüküyor.
Dostlar, Bir Orkestra ve Susesi
Antalya’da kadim dostlarla görüştüm. Gazeteci Baki Aydın’a ulaşamadım. İşadamları Nasuh Boztepe ile birlikte oldum. Antalya İleri Gazetesi’nde ve internet sitesinde güncel olayları değerlendiren yazılar yazdığını görünce mutlu oldum. Ayrıca şirketi adına mesleki onlarca kitap yayınlamış, mevzuatı ve uygulamayı değerlendiren. Bir başka değerli müteşebbisimiz, Birlik Vakfı İkinci Başkanı Hüseyin Avşaroğlu ile iki defa telefonla sohbet ettim, dertleştik.
Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrasından emekli olmasına rağmen müziği bırakmayan Tuncay Kayış’ı Antalya’da bir kez daha dinlemek kısmet oldu. Örnek orkestrası muhteşemdi. Hele 1950’den günümüze kadar her kuşağa hitap eden repertuvarı ve icrası ayakta alkışı defalarca hak etti. Sadece Trombone’yla bile Amerikalı meslektaşlarına adeta taş çıkarttı. Belek Susesi Oteli’ne gelince çıta çok yüksekti ve tek kelime ile nefisti. Havalar düzeldi, İstanbul’a gitmenin tam zamanı artık.