1997’den, 2006 yılına kadar BM genel sekreterliği görevini yapan Ganalı siyasetçi, Kofi Annan 17 Ağustos 2018 tarihinde 80 yaşında öldü.
Türk kamuoyu onu özellikle ülkemizin AB Müzakere sürecinde 2004 yılında Kıbrıs’ta referanduma sunulan kendi adını taşıyan çözüm planı ile tanımıştı.
”Annan Planı”…
Bu plan 24 Nisan 2004 tarihinde ada halkının onayına sunuldu. Kıbrıs Türk Halkının %65’i plana evet derken, Güney Kıbrıs’ta yaşayan Rumların %75’i hayır dedi…
Hala bu plan gündeme geldiğinde, bugüne değin çözüm adına ortaya konulan, tarafların kabul edebileceği en adil, en kabul edilebilir plan olduğu söylenmektedir.
Kasım 2006’da yayınlanan ”Elveda Kıbrıs Ama Bir Gün Mutlaka” isimli kitabımın giriş bölümünde tüm detaylarını anlattığım bu plan, İngiltere’nin Kıbrıs Özel Temsilcisi Lord Hannay (Sir David) tarafından kaleme alınmıştır.
Plan 9000 sayfadan ibaret olup, K.K.T.C’nin Kurucu Cumhurbaşkanı rahmetli Sn. Denktaş dahi, planın tamamını okuyamadığını açıklamıştı.
Ki, referanduma giden Kıbrıs Türk’ü nasıl okusundu?
Bu plan bundan 14 yıl önce gerek ülkemiz, gerekse Kıbrıs Türk Halkına öylesine sunulmuştu ki; hem AB müzakere sürecinde Türkiye’nin en önemli dış sorunu çözülecek, hem de ada gerçek anlamda bir çözüme kavuşacaktı…
Ancak 9000 sayfalık bu plan içine ustalıkla gizlenmiş öylesine maddeler vardı ki! Bu plan kabul edilseydi; 2009 yılından itibaren Kıbrıs Türk halkı önce azınlık olmaya, sonra da adadan göçe zorlanacak, dört yıl içinde Türk askeri 1960 anlaşmasında olduğu gibi 650 kişilik bir sayıya inecek, esas olarak AB ülkesi olacak bir ülkede 3’ncü bir ülkenin garantörlüğüne ihtiyaç kalmayacaktı. Yani Türkiye’nin garantörlük hakkı da ortadan kalkıyordu…
İşte bu plana serpiştirilmiş tuzak maddelerden en önemli olanları:
. K.K.T.C’de Türk tarafının elinde bulunan topraklar; %35’den, %28’e düşecek, kalan toprakların %9’una Rumlar geri dönecekti. (Güzelyurt ve Karpaz) Türklere kalan toprakların %9’u ise dağ, tepe gibi kullanılmaz alanlar olup, sadece %7’si kullanılabilecek alanlardı…
. Adaya Türkiye’den gelip de yerleşenlerden 57.000 kişi derhal Kıbrıs’ı terk edecekti.
. Plana göre ”Birleşik Kıbrıs” içinde oluşacak Türk parça devleti içindeki Rum nüfusu %28’e kadar çıkacaktı.
. Adanın en verimli toprakları olan Güzelyurt ve Meserya ovası Rumlara teslim edileceğinden, o süreçte K.K.T.C’nin 750 milyon dolar olan G.S.M.H’nın %50’si Rumlara terk edilmiş olacaktı.
. Türklerin Güzelyurt’tan çekilmesiyle adadaki su kaynaklarının 7/9’si Rumlara terk edilecekti.
. Ercan Havaalanı, KKTC’nin sanayi bölgesi Rumların eline geçecekti.
. Türk parça devletine yerleştirilecek Rum göçmenlerinin Anayasal konumu da önemli bir tuzaktı! Çünkü bu durumda adada yapılacak seçimlerde bir blok halinde hareket edecek olan Rum seçmenler, kullanacakları oylarla Türk parça devleti ile Rum parça devleti arasındaki eşitliği kendi lehlerine ortadan kaldırmış olacaktı.
. Bu planın en büyük tuzağı ise; 1960 da kurulan Kıbrıs Cumhuriyetinde olduğu gibi Sn. Denktaş’ın imza yetkisinin olmamasıydı. Plan kabul edilseydi, K.K.T.C kendiliğinden ortadan kalmış olacaktı!
Bundan 14 yıl önce adada oylanan/oynanan Annan Planı sayesinde Rum tarafı ”hayır” demesine rağmen AB’ye üye oldu, Türkler plana evet demesine rağmen AB’nin dışında bırakıldı. Aslında esas hedefte buydu.
Böylece Rum tarafı, Yunanistan’la birlikte bugün hala Türkiye’nin AB müzakere sürecinin önünü kesmeye devam ediyorlar.
Her dönemde olduğu gibi, bu planda da adada bulunan İngiliz üslerinden hiç söz edilmemiştir. Çünkü bu üsler sayesindedir ki, ABD-İngiltere ikilisi Ortadoğu’nun tüm zenginliklerini, burada kendi menfaatlerine biat etmiş kimi ülkeleri kontrol edebilmektedir.
Annan Planı, ABD’nin BOP’nin bölgesel uygulamasının ilk adımıdır. Amerika bu planla Doğu Akdeniz’e yerleşme isteğini ortaya koymuş. Bu isteğinin gerçekleşmesi için önünde engel olarak gördüğü Türkiye ve K.K.T.C’yi hedef almıştır.
Eğer Annan planı kabul edilseydi;
Türkiye’nin Kaş Burnu ile İskenderun Körfezi arasındaki açık denizlerle olan irtibatı sona ermiş olacaktı. Zira bu plana göre kurulacak olan ”Birleşik Kıbrıs Cumhuriyetinin” izni olmadan bu kara sularında Türkiye bandıralı gemilerimizin hareket kabiliyeti olmayacaktı.
50’li yıllarda Marshall yardımıyla başlayan Amerikan ilişkilerimizde 14 yıl öncesinde Kıbrıs’ta yaşanan bu sürece bakıldığında; bugün gelinen noktanın öncesinde de pek çok olumsuzlukların yattığı çok açıktır.
Akdeniz’deki uçak gemisi olarak nitelendirilen, elinde bulunduran tarafa Orta Doğu’yu, Avrasya platosunu kontrol etme imkânı veren Kıbrıs adası; ABD-AB ülkeleri, Rusya, İsrail-Mısır ikilisi için ne kadar önemli ise; Türkiye için daha da önemlidir. Çünkü ay yıldızlı al bayrağımızın dalgalandığı bu ada parçası vatan toprağımızdır, hiçbir neden uğruna vazgeçilemez.
Hele ki, bugün adanın çevresinde mevcut zengin enerji yataklarını gözüne kestiren, bu zenginliğin gücünü kullanmak adına türlü tuzak planlar yapmaktan çekinmeyen ülkeler için bu gün daha da önemli ise; Türkiye için hepsinden de önemlidir.