Ankara’da 7,5 Asırlık Cumhuriyet Mücadelemiz

95

5 bin yıllık Türk tarihinin Ankara eksenli iki sayfasında cumhuriyet yani halk idaresi vardır: Biri Âhi Cumhuriyeti (1290-1354), diğeri Türkiye Cumhuriyeti (1923 -> ).

Birincisini Âhi Evran kurmuştur, ikincisini Mustafa Kemal Atatürk. İlkinde Moğol zulmü ve sonrasındaki iç karmaşa ana etkendir, ikincisinde de Balkan Savaşları ve Büyük Dünya Savaşı sonrasındaki işgaller – iç karışıklıklar.

İlki sosyal yönü kuvvetli, silahlı bir derviş esnaflar hareketiydi; ikincisi topyekûn bir milletin diriliş ve kurtuluş hareketiydi. İlki ancak Ankara ve Kırşehir havalisinde etkili oldu, ikincisiyse Ankara merkezli olarak tüm yurtta.

İlki 64 yıl sürebildi, 3 cumhur(halk)başkanı görebildi ve kurucusu o yıllara yetişemedi. İkincisi ise 92 yıldır hükümferma ve 12‘nci cumhurbaşkanıyla yoluna devam ediyor. İkincisini cephelerde kuran adam aynı zamanda sosyal, siyasal, iktisadî, hukukî, dinî ve fikrî alanda da bir büyük organizatördür / teşkilatçıdır.

Her ikisinde de Anadolu insanı kadınlar, erkekler, gençler, dervişler olarak ayrı ayrı teşkilatlanmıştır ve tamamı kahramanlık organizasyonlarıdır. İlki ordusuz bir halkın ordulaşarak devletleşme deneyimi; ikincisiyse orduları dağıtılmış, tersanelerine girilmiş ve vatanının neredeyse her köşesi bilfiil işgal edilmiş bir milletin namus mücadelesidir.

İlki muvakkatdi, geçiciydi; millî birlik ve beraberliği sağlayacak yeni bir devletin kurulması için ana rahmi görevi üstlenilmekteydi. Nitekim Osmanlı‘nın kuruluşuna ana katalizörlerden biri olarak katılarak vazifesini sonlandırmıştır.

İkincisi ise mucizevîdir, benzersizdir; ‘bitti‘ denilen perperişan bir milletin küllerinden yeniden dirilme hikâyesidir. “Örnektir milletlere açtığımız yeni iz / İmtiyazsız, sınıfsız, kaynaşmış bir kitleyiz.”

İlkinin hem Osmanlı Devleti‘ne hem de Türkiye Cumhuriyeti‘ne doğrudan yada dolaylı etkileri var. Âhilerin Osmanlı’ya ikramı Şeyh Edebalî, Türkiye’ye ise ‘Sarı Paşa’ lâkaplı Gazi Mustafa Kemal ile silah arkadaşı ve ‘Galip Hoca’ lâkaplı Celal Bayar.

Âhiler kurdukları halk idaresinde vatandaşın güvenliğini sağlamak, misafir ağırlamak, yoksullara – kimsesizlere kol kanat germek, üretim ekonomisini canlandırmak, ahlâkı yücelterek hayırda yarışı esas almak ve tabiî ki düşmanla cenk etmek, zalimle yaka paça olmak işlerini tüm teşkilatçılık hünerleriyle yerine getirirken birileri sosyete sofralarından kalkmıyordu.

Elbette Mevlâna lâkaplı Celâleddin Rumî de bir değerimiz. Ama o şiirler, o Şems muhabbetleri, o dönmeler / semalar, o neyler – kudümler Moğol idaresindeki kukla Selçuklu Hükümeti’nin başkenti Konya’da zulmü es geçmeye ve haksızlıklar karşısında dilsiz kalmaya yarıyordu.

Âhi Evran ve eşi Fatma Bacı‘dan (Kadıncık Ana) başlayarak tüm Âhiler Anadolu’yu Moğol zulmünden kurtarmaya kendilerini adamışken Mevlâna Moğollarla işbirliği halinde ve Saray’ın gözdesi olarak Farsça şiirler yakıyor, bugünkü sıra gecelerine benzer eğlenceler tertipliyordu.

Tıpkı I.Dünya Savaşı‘nın işgal yıllarında ve Kurtuluş Savaşımız esnasında İngiliz – Fransız işgalindeki İstanbul’un ve İstanbul Hükümeti’nin Saray züppeleri gibi. Sonradan Cumhuriyet‘e lâf atan, taş atan, iftira atanların çoğu Anadolu bir uçtan bir uca zulümle kavrulurken gâvurlarla iş tutan tipler. Şimdi yaptıkları da eski tripler..

Belki Cumhuriyet Bayramı‘nın kutlanmasından bile rahatsız olacaksınız ama unutmayın ki kurucusunun kemiklerini bile sızlatabileceğiniz 92 yıllık bir Cumhuriyetiniz var.

Ve biz Âhi Evran & Mustafa Kemal tayfası olarak buradayız, unutmayın.