Anadolu’dan Güney Amerika’ya

100

Tarihçi Heredot’ a göre günümüzden dört bin yıl önce, Ordu ile Sinop illerimizin arasında yaşamış olan Amazonlar, kadınların baskın ve etkin oldukları savaşçı bir kavimdi. Bizim  Dede Korkut hikayelerinde de bu kavim  alp kızları olarak geçmektedir.

Amazon isminin nereden geldiği sorusuna iki cevap vardır. Birincisi ha-mazan kelimesi Farsça’da savaşçı anlamındadır. İkincisi ise a-mazos kelimesi Yunanca memesiz anlamındadır. Amazonlar iyi ok atabilmek ve korunmak için tunçtan yapılmış zırh giyerlerdi. Bu nedenle göğüsleri zırh altında kaldığından belli olmazdı.

Amazonlar aralarında erkekleri barındırmıyorlardı. Az sayıda ve sakat olmaları koşuluyla, bazı erkekleri hizmet etmeleri için kullanıyorlardı. Yılda bir kez, barış içerisinde oldukları komşu bir ülkeyi ziyaret ediyorlardı. Hamilelik sürelerinden sonra doğan erkek çocuklarını, ziyaret ettikleri komşu ülkeye iade ediyorlardı. Kabul edilmemeleri halinde bu çocukların yaşamlarına son veriyorlardı.

Amazonlar, kız çocuklarını erken yaşlardan itibaren çok disiplinli bir eğitimle, savaşçılar olarak yetiştiriyor ve at binmeyi öğretiyorlardı. Yunan ve Roma mitolojilerine göre bu savaşçı kavim Ege ve Akdeniz kıyılarına kadar Güney ve Batı Anadolu ile Karadeniz’in kuzeyine kadar tüm bölgelerde etkinlikleriyle ün salmışlardı. 

Amazonlar, aydınlık çağında, Renaissance (Rönesans) döneminde pek çok sanatçının  yapıtına esin kaynağı olmuştur. XVI. yüzyıl Avrupasında bu efsane kavim tekrar tekrar anılmış ve ölümsüz eserlere konu olmuştur. 

Kristof Kolomb (Christopher Colombus)’un keşfinden sonra Avrupalı denizci ülkelerin Yeni Dünya’nın zenginliklerinden pay alma hırsları dizginlenemez bir tutku haline dönüşmüştür.

 

Conquistadores ( konkistadorlar) gerçekte yağmacılar, istilacılar, mûstevliler özellikle eski İnka medeniyetinin Altın Kenti’nin  yani El Dorado’nun, Güney Amerika kıtasının Büyük Su nehrinin derinliklerinde gizlendiğine inanmışlardır. Bölgeye bu fantastik kent uğruna, peş peşe gidip ancak türlü nedenlerle yaşamlarını yitirip geri dönemeyen yağmacı ekipler başarılı olamamışlardır.  

Efsane kent El Dorado’nun, bütün evlerinin içi ve dışının som altından, en fakir halkın bile oturduğu evlerin som gümüşten olduğuna herkesin inanır hale gelmesine neden olan söylentiler giderek güçlenmiştir. 

İspanya 1511 doğumlu Fransisco  de Orellana, daha önce katıldığı araştırmalarda önemli bulgular elde ettiğini ve iyi bir ekiple, tekrar Güney Amerika kıtasına giderse, El Dorado’ya ulaşabileceğine V. Karl (Şarlkent)’ı ikna etmişti. Bunun üzerine kendisine dört gemi çok sayıda mürettebat ve donanım verilerek yeni dünyaya gönderilmiştir (1540). 

Okyanusun zorlu koşulları nedeniyle gemilerden biri yolda batar. Diğer üç gemi ise enkaza döner. Ekip güç bela Brezilya’ya varır. Büyük Su nehrinin deltasından içeriye hareket ederler. Burada kendilerini yerliler karşılar. Sürekli savaşmak zorunda kalan İspanyollara en büyük zaiyatı atlı kadın savaşçılar verir. İspanyollar geri çekilmek zorunda kalırlar. Olumsuz sağlık koşulları da yıpranmalarına ve önemli kayıplar vermelerine neden olur. 

Fransisco de Orellana kendilerine büyük zaiyatlar verdiren bu uzun saçlı savaşçılara mitolojiden bildiği ( amazonların) etkisiyle Amazonlar ismini verir. Devam eden daha sonraki savaşlarda da başarılı olamazlar ve idealleri felaketle sona erer. Ağır hastalanan Fransisco de Orellana notlarında, yazışmalarında ve çizdiği krokilerde bölgeye Amazon  adını verir. 1542 yılında nehir kenarında ölüsünü bulurlar. 

Bugün bu bölge ve nehir işte bu nedenle Amazon ismini taşırlar. Anadolu savaşçıları Amazonların nâmı, okyanusları aşmış ve yeni dünyanın en önemli  bölgesine, yağmur ormanlarının bulunduğu ve dünyamızın akciğerleri olarak anılan ormanlara ve yöreye hayat veren dev nehre isim olmuştur.