Bütün bunlara sebep, Türkler olmayacak elbette. Sebep; bu güzel vatanı kendilerine çok gören, Haçlıların emrindeki bir avuç kandırılmış Kürt olacak. Onlar, büyük Kürdistan hayalindeler. Onların bu hayali; Türklerin aymazlığından, Türk Devlet idaresinin zaaflarından, AB ve ABD’nin teşviklerinden ve bu milletin öz evladı mütedeyyin Kürtlerin sessizliğinden besleniyor.
Aslında bu aç gözlülüğe hiç gerek yoktu. Binde 40 oranında çoğalıyorlar. Nüfus artış hızında binde elli oranında lehte fark var.
Urfa’nın, Diyarbakır’ın son 8-9 yıllık nüfus artış ortalaması yüzde 60’ı geçiyor. Batıda 9 yıllık nüfus artış hızı yüzde 30’u geçen illerin nüfusundaki bu artışı, doğudan alınan iç göçler sağlıyor.
Türklerin çekildiği ulaşım, perakende, inşaat ve hizmet sektörlerinin tamamına Kürtler, yerleşiyor ve Kürt nüfus kırsal özelliklerini henüz terk edip yeni yeni şehirleşmekte iken birden bire yıkıcılığın kucağına itiliyor ve Kürt gençleri vandalizmde kimlik buluyor.
Güneydoğu’da asayişi sağlayamayan, Başbakan’ın mitinginde kepenkleri açtıramayan, referandumda halkın sandığa korkusuzca gidebileceği güven ortamını tesis edemeyen Türkiye, Güneydoğudaki tarım teşviklerini adaletle dağıtabiliyor mu sanıyorsunuz?
Anarşinin hâkim olduğu ve Kürt nüfusun yoğun yaşadığı bölgelerde; elektrik tüketimi ile tahsil edilme oranlarına bir bakalım! İhaleler disiplin altında mı? İlaç harcamalarında dönen dolapları bilen var mı? LYS, LGS ve KPSS sınavlarının güven içinde mi yapıldığını sanıyorsunuz? Ya kamu yatırımlarının ihaleleri ve hak edişler?
Polisin tokatlandığı ve arkadaşlarının arasından bir polisin alınarak öldüresiye dövüldüğü bir ortamdan bahsediyoruz.
Tütüncülüğün hâkim olduğu yıllarda, Güneydoğu illerinde, ön kapıdan giren balyaların arka kapıdan çıkarılıp tekrar ve tekrar tartıldığı, içine taş konulduğu ve sonra da tütün depolarının kundaklanıp yakıldığını ne çabuk unuttuk.
Yardımlar, teşvikler, tehditlerle, atamalarla bu ülkede Kürt vatandaşlara karşı pozitif ayrımcılık yapılıyor ve şimdi bir kısım ayrılıkçı Kürtler çıkmış Türklerin kendilerini asimile etmek istediğinden bahsediyor.
Böyle bir rahatsızlık, Türklerin ayrımcılığından kaynaklanıyor ise, yurdun her yanına Kürt vatandaşlar nasıl yerleştiler, oralarda nasıl iş ve aş kurdular, ev bark, mal- mülk sahibi oldular? Her yerde Kürt kökenli işadamları nasıl türedi? Aslında bu kadar aceleye gerek yoktu. Biraz daha sabır yetecekti, Çünkü bu gidişle Türkler, Anadolu’nun nöbetini onlara ihtiyaren devredecekti.
Türkler üremiyorlar, Türkler üretmiyorlar. Türkler iş beğenmiyorlar. Türklerin vatan, bayrak ve Türkçeden başka buluştukları ortak değerleri kalmamış, her vesileyle fırka fırka bölünmüşler. Medeniyet oluşturma iddiasını terk etmişler, tam bir medeniyet tüketicisi durumundalar. Bu halleriyle Anadolu toprağı onlara daha ne kadar yurt olabilir ki?
Bu toprak yeryüzünün altın köprüsü. Bu toprağa hâkim olmak; Doğudan- Batıya, Batıdan- Doğu’ya akın eden medeniyetlere yön verecek durumda olmayı, Doğu’ya ve Batı’ya medeniyet götürecek güçte olmayı gerektirir.
Yani Deli Dumrul misali, Köprüden geçenden bir akçe, geçmeyene hem dayak, hem de iki akçe… ötesi yok.
Aksi halde bu toprağa hâkim olanlar, yükselen medeniyetlerin Anadolu’dan geçişinde ayaklar altında kalırlar.
Anadolu top ve tüfekten önce ilim ve irfan ile adalet, hukuk ve ahlakla, gece gündüz çalışmakla elde tutulur.
Varın şimdi siz karar verin! Türkler, bu halleriyle Anadolu’ya yüz yıl daha sahip olabilirler mi? Evet ama gittiğimiz yoldan tez geri dönmediğimiz müddetçe asla! (son)