Anadili Talebi

107

Önceki gün Kürt kökenli bir aydınla sohbet ediyorduk. Çok ilginç bir şey söyledi: “Kürtlerin anadili konuşma talebi artık doğru bir talep değil. Çünkü Kürtçe artık anadili değil nene dili oldu.” dedi.

“Nene” derken  “nine”yi, “büyükanne”yi kastediyor. “Çünkü” dedi, “Artık anneler de çocuklar da Kürtçe konuşmuyor.”

Bölgedeki eğitim olanaklarının artması ve özellikle de özel televizyonların bölgede rahatça izlenebilir hale gelmesiyle birlikte  “Kürt coğrafyası” olarak adlandırılan Güneydoğu ve Doğu Anadolu’da, geçmişteki söylemlerin artık geçerli olmadığını düşünüyor.

“Eskiden  ‘Türkçe bilmiyorum. Kürtçe biliyorum’ demek mümkündü. Bize bir dili dayatamazsınız demenin haklılığı vardı. Ama artık öyle değil. Dayatma falan yok. Türkçe kültürel olarak bölgeye girdi, egemen oldu. Devlet zoruyla değil, televizyonlarla, yayınlarla, Anadolu coğrafyasının linguafrancası oldu. Bugün artık anneler de, çocuklar da Türkçe’yi Kürtçe’den iyi konuşuyor.”

Bu tespit beni şaşırttı. Biraz daha deştim. “Bugün artık Kürtçe anadili değil, nene dili oldu. İki kuşak öncenin dili. Yeni nesiller artık Kürtçe bilmiyor, öğrenmiyor, öğrenme ihtiyacı hissetmemeye başlıyor. Bak PKK’nın televizyonunda bile Türkçe program sayısı Kürtçe program sayısından fazla. Çünkü daha geniş kitleye hitap ediyor.”…dedi.

Bu sözlerden benim anladığım şu: Türkiye’nin bölünme olasılığı siyasi olarak güçleniyor gibi görünse de, kültürel ve sosyolojik olarak giderek zorlaşıyor. Ve önümüzdeki dönemlerde bölünme tehdidi ve arzusu, Türkiye’nin başka bölgelerinden gelebilir. (Fatih Altaylı, Haber Türk, 24 Ekim 2010, s17)

(Nitekim) Messoud Fany, Kürtçe konusunda şu tespitlerde bulunmaktadır: “Kürt dili de, Kürt halkı gibi, Türkçe’nin özellikle Osmanlı Türkçesi’nin ilk sırayı teşkil ettiği bir karışım arzeder… Kürtçe grameri kolay olup, Farsça gramere çok benzemektedir. Bununla birlikte her iki dil arasında lexicologique (sözlük bilgisi), syntaxique (söz dizimi) ve morphologique (şekil bilgisi) bakımlarından birçok farklılıklar olup, Kürtçe telaffuzlar çok sert ve Farsça’dan daha az ahenklidir (Messoud Fany, La Nation Kurde…, s. 82.)…Kürtçe bir göçebe dili  sınırını aşamamış, bunun yanında azçok biri diğerinden farklı birçok lehçe meydana gelmiştir. (Messoud Fany, La Nation Kurde…,s. 84.) Özellikle Küçük Asya’da Kürtler şivelerini hep Türkçe kelimelerle zenginleştirmişlerdir… Kürtçe bugün halkının etnik karakteri kadar çeşitlilik arzeden özellikler taşımaktadır. (Messoud Fany, La Nation Kurde…,s. 85 – 86.)”

M. Fany’yi doğrulayan bir kabullenme de Mehrdad R. İzady’den gelmektedir: “Standart Kürt dili yaratılmak için gerekli devlet mekanizmasından yoksun olan ve standart milli bir dil yaratma çabaları başarısız olan Kürtler, çok sayıda diyalekt konuşmaya devam etmektedirler. (Mehrdad R. İzady; A Concise Handbook The Kurds, p. 167; A. M. Mentaşaşvili de lehçe, şive ve ağızlardaki farklılığa dikkat çekerek ortak bir edebiyat dilinin kurulamamasını buna bağlamaktadır. Bk. Dünden Bugüne Kürtler, Çev. Ayşe Hacıhasanoğlu, İstanbul 2004, s.82.)”

Günümüzdeki birtakım politik çabalar  “Kürtçe”  adı altında, sınırları Türkiye – İran – Irak ve Suriye’de geniş bir bölgeyi ihtiva eden topraklar üzerinde yaşayan konglemera özelliğindeki toplulukları bir millet haline getirme amacıyla, bu toplulukların ortaklaşa konuşabildikleri, yazabildikleri, anlayabildikleri bir dil yaratma gayretlerinden başka bir şey ifade etmemektedir. Minorsky, B. Nikitine, Messoud Fany, Hassan Arfa, Martinus von

Bruinessen vb. konuyla ilgili çalışmalar yapan bilim adamlarının ortaya koydukları gerçekler bu politikalarla tezat teşkil etmektedir. “Tek bir Kürtçe” gayretlerine rağmen bölgede görülen çok sayıda diyalektler içinde en önemlilerini şu şekilde tespit edebiliyoruz:

  • 1. Kırmançi veya Kurmanci (Türkiye)
  • 2. Zazaca veya Dımli (Türkiye)
  • 3. Sorani (İran ve Irak)
  • 4. Gorani (İran)
  • 5. Badinani (Irak)

Yukarıda zikredilen diyalektlerin her biri kendi içlerinde yeniden daha küçük konuşma gruplarına ayrılmaktadırlar. Bir köyde konuşulan diyalekt ile komşu köyde konuşulan diyalekt arasında çoğu defa anlaşabilirlik yoktur. Bölgenin coğrafi şartları, konuşma çeşitlerini birbirlerinden büyük farklılıklar gösteren bir biçimde kesin sınırlarla ayırmıştır. Her bir konuşma çeşidi fonetik ve morfolojik bakımdan ancak kendi içlerinde ortak noktalar ihtiva eden dialektler grubudur. Her bir dialektin, bir bölgede veya komşu bölgelerde çok dar bir alanda kendi içinde anlaşabilirliği söz konusudur. (Her Yönüyle Kürt Dosyası, Prof. Dr. Abdulhaluk M. Çay, Genişletilmiş 8. Baskı, İstanbul – Temmuz 2010, s. 173 – 174.)

Anlayana sivrisinek saz…vesselam.

 

 

 

 

 

 

Önceki İçerikDr. Nef’i DEMİRCİ; Irak’ta İşgal Devam Ediyor
Sonraki İçerikAkepecilere Mersiye
Avatar photo
1944 yılında İstanbul'da doğdu. 1955'de Ordu ili, Mesudiye kazasının Çardaklı köyü ilkokulunu bitirdi. 1965'de Bakırköy Lisesi, 1972'de İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünden mezun oldu. 1974-75 Burdur'da Topçu Asteğmeni olarak vatani vazifesini yaptı. 22 Eylül 1975'de Diyarbakır'ın Ergani ilçesindeki Dicle Öğretmen Lisesi Tarih öğretmenliğine tayin olundu. 15 Mart 1977, Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Osmanlıca Okutmanlığına başladı. 23 Ekim 1989 tarihinden beri, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Yakınçağ Anabilim Dalı'nda Öğretim Görevlisi olarak bulundu. 1999'da emekli oldu. Üniversite talebeliğinden itibaren; "Bugün", "Babıalide Sabah", "Tercüman", "Zaman", "Türkiye", "Ortadoğu", "Yeni Asya", "İkinisan", "Ordu Mesudiye" ve "Ayrıntılı Haber" gazetelerinde ve "Türkçesi", "Yeni İstiklal", "İslami Edebiyat", "Zafer", "Sızıntı", "Erciyes", "Milli Kültür", "İlkadım" ve "Sur" adlı dergilerde yazıları çıktı. Halen de yazmaya devam etmektedir. Ahmed Cevdet Paşa'nın Kısas-ı Enbiya ve Tevarih-i Hulefası'nı sadeleştirmiş ve 1981'de basılmıştır. Metin Muhsin müstear ismiyle, gençler için yazdığı "Irmakların Dili" adlı eseri 1984'te yayınlanmıştır. Ayrıca Yüzüncü Yıl Üniversitesi'nce hazırlattırılan "Van Kütüğü" için, "Van Kronolojisini" hazırlamıştır. 1993'te; Doğu ile ilgili olarak yazıp neşrettiği makaleleri "Doğu Gerçeği" adlı kitabda bir araya getirilerek yayınlandı. Bu arada, bazı eserleri baskıya hazırlamıştır. Bir kısmı yayınlanmış "hikaye" dalında kaleme aldığı edebi yazıları da vardır. 2009 yılında GESİAD tarafından "Gebze'de Yılın İletişimcisi " ödülü kendisine verilmiştir.