Aman Ormancı, Canım Ormancı

85

Bütün kitapları yırttın; kalemleri kırdın; ocağımıza, yüreğimize ve emeğimize ateş gibi düştün ey söz!

“Allah beni muallim olarak göndermiştir.” Buyuran Hz. Peygamber’in “Allahu Teala, melekleri, semavat ehli ve deliğindeki karıncadan denizlerdeki balıklara kadar arz ehli halka hayrı öğretene mağfiret duasında bulunur.” Müjdesiydim ben. Çıplak bedenlere giysi, bembeyaz sayfalara yazı ve tertemiz yüreklere damlayan bilginin membaıydım.

“Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu? Vahyinde filizlenen cehalete isyan ordusunun süvarisi, vatanına, milletine, töresine ve kendisine ihanet etme korkusunun “Eti senin kemiği benim” teslimiyetinde yurduydum.

Bir harf öğretmenin hatırı ve kırk yıl köle olmanın sadakatini, Hz. Ali dilinden döküldüğünden bu yana şeref madalyası gibi taşıdım ben. “Babam beni gökten indirdi; hocam yerden göğe yükseltti.” Sırrı ve saltanatında dünyayı fethe yürüyen Büyük İskender’in ve tüm insanlığın ilk keşfettiği kıtaydım. Elinden tuttuğum İstanbul’da fatih, Viyana’da gazi ve Çanakkale’de şehit olurdu benim.

Bütün surları yıktın; şehri yağmaladın; sesimize, sazımıza ve türkümüze dert gibi düştün ey söz!

Bilgisiz, fikirsiz, ahlaksız ve sevgisiz, bir sonraki adımından hesapsız ve her fırtınada çaresiz nedir ki insan! Kendisini yetiştirenlerin; bakan, başbakan ya da vali yapanların öğretmen olduğunu hatırlamama noktasında şairin dediği gibi “Ormanın bir ağacı milyonla kibrit yapar/Alev almaya görsün bir kibrit yakar.” Vefasızlığı ve acımasızlığı nedir? Ücretine değer biçilemeyecek tek meslek gurubu olan öğretmenlere rakamlar üzerinden sarf edilen bu sözler, birilerinin “Bizi uzaylılar eğitti” veya “Biz uzayda eğitim gördük” iddiası değilse; kendilerini yetiştirenlere nankörlükten başka nedir?

Saatler üzerinden vefayı pazarlayacaksak eğer; yetmiş yıl yaşadığımız yeryüzü, sadece dokuz ay kaldığımız anne karnından daha mı değerlidir?  Kiloyla tartacaksak fedakârlığı ve emeği, litrelerce sütünü içtiğimiz inek, gram gram ağzımıza sütünü akıtan anamızdan daha mı kutsaldır?

Aman ormancı, canım ormancı! Köyümüze bıraktın yoktan bir acı. Sitemim, kral olmak ile adam olmak arasında, günde üç saat çalışan(!) öğretmenlerin prematüre öğrencileri adına şerh düştüğü bir hayal kırıklığından başka bir şey değildir. Bilesin ki senin milyonlar önünde tekmelediğin, etrafa saçtığın bu gönül; “nice hamların yandığı, piştiği, kemale erdiği ve milyonlarca aç zihnin doyduğu bir Halil İbrahim sofrasıdır. Hz. Âdem’den bugüne el emeği göz nuru bir sevdanın, kıyamete dek sürecek cehalete galip gelme destanıdır.

Bütün duaları kirlettin; bileklerimizi kelepçeledin; dilimize, dinimize ve sevgimize ihanet gibi düştün ey söz!