A’mâk – ı Hayâl (3)

100

A’mâk-ı Hayâl’de geçen sorular, eserin çeşitli yerlerinde,
aşağıdaki şekilde cevaplandırılıyor:

Âlemde meşhûd olan (görülen) bu devran – Tekâmül içindir
kemâle (mükemmelliğe) doğru

Her nokta cevvâl (hareketli), her zerre raksân (âhenkli) –
Uçup giderler visâle (vuslata) doğru

Ekvân (varlıklar), insan koşup giderler – Tutulmaz, kapılmaz
hayale doğru

İnsan isen, gel, matlûbu (istenileni) anla – Yorulma gitme
celâle (büyüklenmeye) doğru

Ufk-i ezelde (ezel ufkunda) doğan bir güneş – Gider mi acep
zevâle (yokluğa) doğru

İfâte etme (boşa geçirme) kıymetli vakti – Çevir yüzünü
cemâle (Allah’a) doğru

x

Ey dil (gönül)! Cihanda sen şu’lezensin (şulelenen sensin) –
Meçhulü her an tayin edensin –

Âyine eşya (varlıklar ayna), manzûr (nazar edilen, bakılan)
sensin

Vahdetle her şey, maruf-i vicdan (vicdanla bilinir) –
Vicdanla âlim (vicdanla bilir) eşyayı (varlıkları) insan – Âyine eşya, manzûr
(asıl gaye ve maksat) sensin

Bâtın (her şeyin iç yüzü) tecelli
eyler şuûn (olaylar)da – Zahir (görünenler) taayyün eyler (belirir) butûnda (iç
yüzlerde) – Âyîne eşya, manzûr (kastedilen) sensin

Elvâh-ı kevnin (evrendeki
levhaların) tevhîdi (odak noktası) sensin – Âyât-ı Hakk’ın (Hakk’ın
âyetlerinin) tecvîdi (düzgün okuuşu ve asıl hedefi) sensin – Âyîne eşya, manzûr
sensin

x

Hep ikilik birlik için – Bak iki
göz, bir görüyor – Birlik ise dirlik için – Bak iki göz bir görüyor

Ruh u cesed, arş u felek – İns ü
peri, cinn ü melek –  Birlik için hep bu
emek – Bak iki göz, bir görüyor

Şirkten eyle hazer (sakın) –
Vaktini boş etme güzer (boş geçirme) – Âleme eyle bir nazar – Bak iki göz bir
görüyor

Sende seni, sende seni – Bil ki budur
“allemenî” (Rabbim bana öğretti, nefsini bilen Rabbini bilir) – Birleye gör can
u teni – Bak iki göz bir görüyor

x

Zahit bize tan eyleme (bizi hoş
gör) – Hak ismi okur dilimiz

Sakın efsane söyleme – Hazret’e
gider yolumuz

Erenlerin çoktur yolu – Cümlesine
dedik belî (evet)

Ko disünler bize deli – Usludan
yeğdir delimiz

Muhyî (Hayat veren Allah)! Sana ola
himmet – Âşık isen câna minnet!

(Elif Allah, mim Muhammed) –
Kisvemiz (görünüşümüz)dedir dalımız

x

Yarab! Hayatta nedir bu lezzet? –
Hayata rabteden (bağlayan) bu garip kuvvet?

Hayat ki bî beka (geçici), pür derd
ü keder (dert ve kederle dolu) – Yine emel o, nedir bu hikmet?

Bir an bırakmaz insanı rahat – Bin
türlü âlâm (elemler), derd-i maişet (geçim derdi)

Çocukluğunda ağlar beşikte –
Feryatla geçer o vakt-i ismet (günahsız zaman)

Civanlığında (gençliğinde) bin
türlü âmâl (emel) – Şeyhuhetinde (yaşlılığında) bin türlü mihnet (sıkıntı)

Vakt-i ecelde (ölürken) mazi, bir
an – Bir an için mi bunca sefalet (sefillik)?

Hâtıfî (gaipten) bir ses verdi
cevabı – Dedi: Hayatta bu zevk ü kıymet

Âkiller (akıllılar) için seyr-i
bedâyi (güzelliklerden Yaratanı bulmak, bilmek, sevmek ve istediği gibi olmak)
– Cahiller için yemekle şehvet

x

Yârab bu derde derman yok mu? – Bu
zindegîye (bu hayata) pâyan (son) yok mu?

Ne hevlengiz (ne korkunç) şu ân-ı
dâim (sürekli an) – Ne dehşet-efza (dehşetli) zamân-ı dâim (devam eden hayat)

Her şey geliyor, sonra gidiyor –
Peşin başlıyor sonra bitiyor

Başladım, lâkin mahrûm-i memat
(ölümden mahrum) – Kaldım cihanda misâl-i sebat (sebata örnek)

Ah kâşki (keşke) ben de öleydim – O
tatlı hâli ben de göreydim

Ne tatlıydı evvel bu âlem! – Zevk u
ümîdle (zevk ve ümitle) geçerdi her dem (her an)

Şems-i tâli’in (talih güneşinin)
ruhlu ziyası (ışığı) – Verirdi bana cennet sefası

Gayet severdim hilâl ü bedri
(dolunayı) – Şihâb u encümü (kayan yıldızı ve yıldzları), sabah u fecri

Her yerde rûnümâ olan (yüz
gösteren) güzellik  – Verirdi rûhuma
lâtif mestlik

Cümle şu’ûnda (olaylarda) bir zevk
bulurdum – Ekvânı handan (kâinatı güler yüzlü) pürşevk (şevkli) bulurdum

“Ne tatlı!” derdim, “ne tatlı
hayat!” – “Ah olmasaydı, ufûl (batış), memat (ölüm)!”

Meğer bu niyaz (yakarış) cinayet
imiş – Cinayet imiş, cehalet imiş

Kabule makrûn olmuş (kabul edilmiş)
duâmız – Hayât-ı câvidân (ebedî hayat) vermiş Hüdâmız

Yüz bin yıl oldu, daha bir yüz bin
– Bir yaşayış ki sonsuz, engin

Her gün aynı eşkâli (şekilleri)
görmek – Bu gün de dünkü ahvâli görmek

Aynı hissiyat, aynı ihsâsat
(duygulanmalar) – Aynı keşfiyat (keşifler), aynı ilhâmat (ilhamlar)

Doğrusu çekilmez ibtilâ (belâ) imiş
– Bu mecmûa-yı belâ vü teşviş (belâ ve kargaşaların tümü)

Güneş gözümde sönük bir ziya (ışık)
– Âlem bir yığın iğrenç heyûla (karaltı)!

Cemâl bir oyun, kemâl (olgunluk)
bir yalan – Aşk bir hayal, zevk bir yılan!

Hayat, evet, bu tarz-ı hayat – Aynı
hâlette (durumda) devam ü sebat (devam ve kalış)

Ne kadar büyük, çetin gam (keder)
imiş – Meğer hakiki cehennem imiş!

Müthiş (dehşetli) bir azap, müthiş
cehennem – Ah neredesin Naîm-i adem (yokluk cenneti)?

Yezdan (Rabbim)!  Lûtfet bir ân-ı nisyan (unutuş anı) – Bir
ân-ı hîçî (hiçlik anı), bir ân-ı bîşân (adsız, sansız bir an)

x

Güneş yanar, âlem döner – Bir gün
gelir hepsi söner

Ey sahib-i ilm-i hüner – Bilir
misin, sebebi kim?

Ne gelen var ne giden var – Ne solan
var ne biten var

Ne gülü var ne diken var – Bilir
misin, sebebi kim?

Her zerre ferd, yokdur eşi – Acep
bunlar kimin işi?

Ey kendini bilmez kişi – Bilir
misin sebebi kim?

Hak’tır desen, mânâsı ne? – Sebeb
midir bir kelime?

Soruyorum sana yine – Bilir misin
sebebi kim?

Önceki İçerikAnnelerin Kıymeti
Sonraki İçerikKahrolsun İstibdat Yaşasın Hürriyet!
Avatar photo
1944 yılında İstanbul'da doğdu. 1955'de Ordu ili, Mesudiye kazasının Çardaklı köyü ilkokulunu bitirdi. 1965'de Bakırköy Lisesi, 1972'de İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünden mezun oldu. 1974-75 Burdur'da Topçu Asteğmeni olarak vatani vazifesini yaptı. 22 Eylül 1975'de Diyarbakır'ın Ergani ilçesindeki Dicle Öğretmen Lisesi Tarih öğretmenliğine tayin olundu. 15 Mart 1977, Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Osmanlıca Okutmanlığına başladı. 23 Ekim 1989 tarihinden beri, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Yakınçağ Anabilim Dalı'nda Öğretim Görevlisi olarak bulundu. 1999'da emekli oldu. Üniversite talebeliğinden itibaren; "Bugün", "Babıalide Sabah", "Tercüman", "Zaman", "Türkiye", "Ortadoğu", "Yeni Asya", "İkinisan", "Ordu Mesudiye" ve "Ayrıntılı Haber" gazetelerinde ve "Türkçesi", "Yeni İstiklal", "İslami Edebiyat", "Zafer", "Sızıntı", "Erciyes", "Milli Kültür", "İlkadım" ve "Sur" adlı dergilerde yazıları çıktı. Halen de yazmaya devam etmektedir. Ahmed Cevdet Paşa'nın Kısas-ı Enbiya ve Tevarih-i Hulefası'nı sadeleştirmiş ve 1981'de basılmıştır. Metin Muhsin müstear ismiyle, gençler için yazdığı "Irmakların Dili" adlı eseri 1984'te yayınlanmıştır. Ayrıca Yüzüncü Yıl Üniversitesi'nce hazırlattırılan "Van Kütüğü" için, "Van Kronolojisini" hazırlamıştır. 1993'te; Doğu ile ilgili olarak yazıp neşrettiği makaleleri "Doğu Gerçeği" adlı kitabda bir araya getirilerek yayınlandı. Bu arada, bazı eserleri baskıya hazırlamıştır. Bir kısmı yayınlanmış "hikaye" dalında kaleme aldığı edebi yazıları da vardır. 2009 yılında GESİAD tarafından "Gebze'de Yılın İletişimcisi " ödülü kendisine verilmiştir.