A’mâk-ı Hayâl’de
geçen sorular; eserin çeşitli yerlerinde aşağıdaki şekilde cevaplandırılıyor:
Bu fena mülküne (yokluk ülkesine) ibretle nazar kıl (bak) ey
can – Gafleti eyle hebâ (kaldır ortadan), hâlî (boş) değildir meydan
Kanı (hani) Sultan Süleyman, kanı (hani) İskender Han – Sad
hezâr (yüz bin) ömrü sürûr (sevinç) ile geçirsen bir ân
Ne güle, bülbüle bâkî a gözüm bâğ-ı cihân – Kime yâr oldu
muradınca felek, devr-i zamân?
x
Tama’ u (tamah ve) hırsa uyup nefs ile makhûr (kahr) olma –
Rahatın zâil olur (kaçar), nâm-ı meşhûr (çok ünlü) olma
Sohbet-i ârif-i billâha eriş (Allah ârifinin sohbetine
katıl), dûr (uzak) olma – Saltanat-ı mesned-i dünya (dünya makamının saltanatı)
ile mağrûr olma (gururlanma)
x
Zevk-i dünyâya (dünya zevkine) firîb olmadılar (aldanmadılar)
ehl-i kemâl (olgun insanlar)
Bildiler hâsılı (sonuçta) hep zıll u hevâ, lu’b u hayâl (her
şey gölge, arzu, oyun ve hayâl)
Zevke teşbîhi cihânın (dünyanın zevke benzetilmesi) hele
rü’yaya misâl (benzer)
Dâmen-i aşkı (aşkın eteğini) tutup buldu kurb-i visâl
(vuslata yaklaştı ve vuslata erdi)
x
Yürü ey sâyih-i âvâre (seyahat eden avare) yürü, durma
yürü
Koymasın râh-ı visâlden (vuslat yolundan) seni ezvâk-ı misâl
(dünya zevkleri)
Bu bedâyi (güzellikler) bu letâif (lâtiflikler) heme rü’ya ve
hayâl
Yürü ey zâir-i bîçâre (zavallı ziyaretçi), yürü, durma yürü
Yürü ki nüzhet-i vuslatta (vuslatın nezihliğinde) teâli
(yüceliş) göresin
Yürü aslında fenâ (yokluğu) bul, budur etvâr-ı kemâl
(olgunluk tavırları)
Yürü âlâyişi (gösterişi) terk et içesin ke’s-i visâl (vuslat
kadehinden)
Yürü ki sâha-yı hîçîde (hiçlik alanında) tecelli göresin
x
Bu şu’ûn (olaylar), âlem – Bîsebât u (kararsız ve) bîkıdem (kıdemsiz)
Nerde Havva, Âdem – Varsa aklın ey dedem
Dem bu demdir, dem bu dem!
Dem bu demdir, dem bu dem!
Yâd-ı mâzî (geçmişi hatırlamak) bahşeder – Hayf u âlâm u
(hayıf, elemler ve) keder
Olma meşgûl-i kader (kaderle meşgûl olma) – Kimse kalmaz, hep
gider
Dem bu demdir, dem bu dem!
Dem bu demdir, dem bu dem!
Sen gibi bir sâile (dilenciye) – Hayf (yazık) değil mi
gâile Olma meşgûl hâl ile – Derd-i
istikbâl ile
Dem bu demdir, dem bu dem!
Dem bu demdir, dem bu dem!
Bu hayatta yok vefa – Her günü derd ü cefa – Ey müştak-ı safa
(sefayı özleyen) – Ömrünü etme heba
Dem bu demdir, dem bu dem!
Dem bu demdir, dem bu dem!
Kim bilir Edhem imiş – Bilmeyen sersem imiş – Gâyeti (sonu)
bir dem imiş
Mâadâsı (gerisi) hemm (keder) imiş
Dem bu demdir, dem bu dem!
Dem bu demdir, dem bu dem!
x
Ey zayf-ı bezm-i vücud (varlık meclisinin misafiri) – Anla
nedir, sırr-ı şuûn (olan bitenin sırrı)
….. Yok dem-i vahdette hudûd (Vahdet ânının sınırı)
Her ne desen nâmı ânın (onun ismi) – Cümlede o nokta nihân
(gizli)
Gâhî (bazen) esîr gâhî (bazen) cihân – Mevt ü hayât (ölüm ve
hayat) câmı ânın (onun kadehi)
Gâhî (bazen) güneş, gâhî (bazen) kamer (ay) – Gâhî (bazen)
matar (yağmur), gâhî (bazen) sehâb
(bulut)
Kendi ateş, kendi şihâb
(akan yıldız) – Kendi gece, kendi seher – Gâhî (bazen) hacer (taş), gâhî
(bazen) nebat (bitki) – Gâhî (bazen) neml (karınca), gâhî (bazen) esed (aslan)
– Kendisi ruh, kendi cesed – Kendi hayat, kendi memat (ölüm)
Devr ile Âdem olacak (zamanla Âdem var olunca) – Kendini
kendinde bulur – Mutlak iken nokta olur – Âdem imiş mazhar-ı Hak (Hakkın
mazharı)
x
Allahuekber! Allahuekber! – Ey sırr-ı vücûd-i bîvücûd (ey
varlıksız varlığın sırrı)
Marufsun (tanınırsın) ama bilinmezsin – Zahirsin (aşikârsın)
ama görünmezsin