Alt Akıl

7

Akıl, akl-ı selim, akıl yürütme… Bunların temel bileşeni sebep-sonuç fikridir. Gözlediğimiz sonuçların sebeplerini bulmaya çalışırız ki gerektiğinde değiştirebilelim. Bu bilim için de geçerli. Zaten bilim, yukarıda saydığım ve içinde “akıl” geçen şeylerin daha resmî, daha kurumlaşmış halinden ibarettir.

Zor işler bunlar. Sonuçların sebeplerini bulmak. Son derece karmaşık. Bir sonucun birçok sebebi oluyor, o birçok sebebin de birçok sebebi. Sonra sonuç da başka sonuçların sebebi oluyor. Daha daha: Sonuçlar sebepleri geri besleyebiliyor veya tersine sonuç sebebi öldürebiliyor. Pozitif ve negatif geri besleme… Bilim zor iş. Akıl yürütme bile kolay iş değil.

İnsanlar zorlanınca kaçamak yollar arıyorlar. Hatırlayacaksınız adamın biri “Fiyatları Allah arttırıyor!” diye bağırıyordu geçende. Ne yani, tutup ekonomi mi öğrenecek bey baba! Sorumluluğu Allah’a yükle, rahat et. Mustafa Çağrıcı Hocamız bir köşe yazısında Müslüman Zihninin Kilitlenişi (Closing of the Muslim Mind) kitabından söz ediyordu (https://bit.ly/kilitlenisi ) O kitabın hemen başında da “sebep-sonuç, sebep- sonuç” diye bir ağlaşma vardır. Ziya Paşa “İdrâk-i maâlî bu küçük akla gerekmez / Zîrâ bu terâzî o kadar sıkleti çekmez ” demiş ve güzel söylemiş ama bunu bütün problemlerimize genişletmek abes. Bu kaçış sadece Müslümanlarda yok. Popper’in “Her karmaşık problemin basit bir çözümü vardır ve o çözüm yanlıştır.” sözü de aynı kolaycılığa işaret eder.

Sizin aklınız ermez

Komplo teorileri tam bu yüzden bu kadar revaç buluyor bence. Fiyatları dış güçler arttırıyor; olmadı Bill Gates yükseltiyor. En güzeli de “üst akıl yükseltiyor.”. Bu üst akıl lafı ilk telaffuz edildiğinde saftorik bir azınlığa ait sanmıştım. Sonra ne göreyim, yandaş medyada ciddî ciddî üst akıl, üst aklın cinsleri falan tartışılıyor. Şüphesiz, sorumluluktan ve düşünmekten kaçmak için çok kullanışlı bir kavram. Oturup kitabını yazmıştım: Alt Akıl- Aptallar ve Diktatörler (Panama 2017).

Demokrasilerde iktidarlar yapıp ettiklerin halka izah ederler. Kendilerini sadece seçimden seçime değil attıkları her adımda halkın manevî olurunu almak zorunda hissederler. Hesap verirler. Bu yüzden demokrasiler hükümet politikalarının kamuoyunda sürekli irdelendiği, tartışıldığı ülkelerdir. Bunu yapmazlarsa iktidarlar meşruiyetlerinin zedelendiğini hissederler.

Zihnin kilitlendiği ülkelerde ise sorumluluk insanların kendi akıllarının dışındaki bazı akıllara atılıyor. Hatta nasıl, niçin diye soranlar azarlanıyor. Kimin adına? Devlet aklı adına! Derin devlet adına! İktidar için ne büyük kolaylık. Dış güçlerle bu akıllar bir araya gelince sorumlunun hiç mi hiç kabahati kalmıyor. “Vallahi ben yapmadım derin devletin işi.” Hatta “Herkes mi bilecek bu işleri. Halkın aklı ermez. Susun oturun. Devlet aklı bu! Ne haddinize!”.

Yerli ve milli derin devlet

Hele “derin devlet”. En büyük Amerikan ansiklopedisi Webster’e baktım. Derin devlet “deep state” sözlerini aradım. Buldum da. Şöyle açıklıyor: “Özellikle seçilmemiş devlet görevlilerinden ve bazan sivil kişilerden (finans sektöründen ve savunma sanayiinden) kişilerden oluştuğu iddia edilen ve hükümet politikasını etkileyen ve icra eden gizli bir örgüt “ Sonra örnek niyetine bir alıntı veriyor, “… bu özellikleriyle isimsiz bürokratlar bir süperhükümet teşkil ediyor. Bu korkutucu bir gidiş.” diye devam ediyor.

Demek ki yalnız biz değiliz diye düşündüm. Webster’de bir de Kelimenin Tarihi diye bir sekme var. Oraya baktım. Ne göreyim! Aynen şöyle yazıyor: Etimoloji: Türkçe “derin devlet”in tercümesi. Eh ne kadar övünsek azdır. Hadi yoğurt, dolma falan maddi şeyler. Dünya sözlüklerine kavram vermek daha aşkın bir başarı. “Dolmuş” bunlardan biriydi. Oxford sözlüğünde (oed.com) geçiyor ama hiçbiri “derin devlet” gibi derin bir kavramın yerini tutmaz.

Aksaçlılar meclisi

Derin devletin arkasındaki daha da derini var: “Aksaçlılar Meclisi”. Rahmetli Ömer Lütfü Mete ile genç dostum, tescilli dâhi Mete Aksoy’un bir senaryo yazarken icat ettikleri kurmaca kavram. Fakat onlar uydurduktan sonra sayın halkımız inanmış. Mete, “Vallahi de billahi de biz uydurduk, yok öyle bir şey.” dese de insanlar “Hadi hadi… Öyle diyeceksiniz tabii.” havasına girmişler. Birisi de benim o meclisin üyesi olduğumdan emindi. Ne yani, ak saçlı değil miyim?

Mete Facebook sayfasında aksaçlılar’ı nasıl icat ettiğini anlatmış:

“Yıl 2006 olmalı. Ömer Lütfi Mete abi ile senaryo yazıyoruz. … Ben, ‘abi Azerbaycanda bilge insanlara aksakal ve bilge kadınlara da ağmirçek, yani aksaçlı/akkahküllü denir’ dedim. O da ‘Harika! Aksaçlı olsun’ dedi. … Daha sonra Ömer abi Kurtlar Vadisi ekibine geçti bana da ‘Mete bizim bu aksaçlı hikayesini Kurtlar Vadisi’nde kullanacağım’ dedi. Ben de ‘süper olur abi’ dedim.

Kurtlar Vadisi’nde çıktıktan sonra Aksaçlılar aldı yürüdü. Şimdi devleti, Ömer abi ve benim uydurduğum bu adamların yönettiğine inanan milyonlarca insan var…

Kafka romanı gibi yemin ediyorum…

Not: Söylediklerim gerçektir. Şahitler de var.”

Hadi hadi.. Öyle diyeceksin tabii.


¹Sık yapılan bir hata: “Akl-ı selim adam” denmez. Akl-ı selim, selim akıl demektir. Dolayısıyla “selim akıl adam” olmaz. Doğrusu: “akl-ı selim sahibi adam”.