Bir zamanlar ülkemizde esprili şarkıları olan bir müzik grubu vardı. Bir de onların meşhur şarkısı vardı. Hatırlarsınız o şarkının sözlerini “Ellere var da bize yoh mi?” diye söyler dururlardı.
Aradan yıllar geçti, bu “ellere var da bize yoh mi?” durumu giderek hayatımızın her zerresine kadar neredeyse girdi. Hatta öyle oldu ki, artık uluslararası politikalar bile bu mantıkla yürüyor…
Mesela nükleer enerji.
Geçen hafta Almanya’nın meşhur gazetesi Die Welt’te eski bir Türkiye uzmanı Türkiye’yi nükleer silah elde etmeye çalışmakla suçlayan bir makale yazdı. Aslında bunda büyütülecek ne var, alt tarafı bir makale diyebilirsiniz. Ama şu var ki, bu aynı zamanda Alman devletinin de resmi görüşünü yansıtıyor aslında. Meşhur Türkiye’yi dinleme skandalının altında da bu var. Yoksa İŞİD’i ve PKK’yı takip etmek için 20 yıldır Türkiye’yi dinlediklerine kundaktaki bebeler bile güler.
İŞİD dediğin 1 yıl evvel icat edildi. PKK ise zaten Almanya’da.
Almanya müttefiği Türkiye’nin nükleer silaha, işin doğrusu nükleer enerjiye sahip olmasını hiç bir şekilde istemiyor.
İlginç değil mi, müttefiğinizin güçlenmesini istemiyorsunuz!
O zaman Türkiye ile ilgili başka bir hesabı (gizli ajandası) olduğu insanın aklına geliyor.
Aynen altın işletme atölyelerimizde ve altın madenlerimizin çıkartılmasının engellenmesinde de olduğu gibi…
Peki ne olabilir bu gizli ajanda? Ekteki tabloda da görüleceği gibi, Dünyadaki bütün sanayisi gelişmiş ülkelerde nükleer santral var. Ve enerjilerinin hatırı sayılır bölümünü nükleer enerjiden elde ediyorlar. Peki neden?
Malûm sanayi üretimi yapıyorsanız ve bunu yabancı pazarlara sunuyorsanız, sattığınız ürünün fiyatı o ülke pazarına girebilmek ve yer edinebilmek için önemli bir kriter oluyor. Hani hep denir ya, “Aslında filanca ürünü Türkiye’de üretmek mümkün ama, adamlar yurt dışından daha ucuza getiriyorlar” diye… Hah işte tam ondan bahsediyoruz.
Bir ülke pazarını ele geçirip oradaki yerli üretimi öldürmek ve piyasada tekel olup istediğiniz fiyata mal satmak istiyorsanız. Öncelikle ilk iş olarak fiyatlarınızı aşağı çekmeniz gerekir. Bu da maliyetlerin düşük olması ile olur.
Alın size rakamlar. Almanya’daki sanayici 1 kwh elektriği fabrikada 6 cent’e kullanıyor. Bizde ise sanayici aynı elektriğe 18,5 cent ödüyor. İşte maliyet farkı.
Peki, bu fark nereden kaynaklanıyor?
Almanya’nın kullandığı elektriğin % 38’i nükleer santrallerden karşılanıyor. Nükleer enerjinin ise kurulum maliyeti yüksek, ancak sonrasında üretim maliyeti neredeyse sıfıra yakın.
Biz ise tükettiğimiz enerjinin yaklaşık % 51’ini doğalgaz santrallerinden elde ediyoruz. Çevreciyiz ya. Aman hava kirliliği olmasın!
Memlekette dağ taş linyit kömürü, dünyanın en önemli taş kömürü madenlerinden birine sahibiz ama Rusya’dan ve İran’dan aldığımız pahalı doğalgazdan elektrik elde ediyoruz. Peki, enerjimizde kömürün payı ne? Sadece % 7.
Peki, Almanya’da ne kadar % 6,9. Fransa’da % 15, İtalya’da % 10,7…
Bakın kim daha çevreci? Bir de gelip Türkiye’yi çevre konusunda Green Peace ve Yeşiller eleştirmiyor mu? Şaka gibi değil mi?
Peki, bu müttefiğimiz Almanların nükleer santralleri kaç tane?
Almanya’nın 19 adet nükleer santrali, şu anda faal vaziyette.
Biz de ise bir tanesi 34 yıldır inşa edilmeye çalışılıyor. Kaç hükümet geldi gitti ortada hâlâ santral yok!
Şu anda ülkede 12 yıldır süren istikrarı ve büyük halk desteğini ardına alan Cumhurbaşkanı Erdoğan nükleer santral konusunda çalışmaları ciddi anlamda hızlandırınca bir anda Die Welt, Erdoğan’ın fotoğrafını nükleer tehlike işareti ile birlikte Libya’nın vahşice katledilen lideri Kaddafi, Kuzey Kore Devlet Başkanı ve Pakistan Başbakanı ile yan yana basıverdi.
Bu açıkça Türkiye’ye ve Sayın Cumhurbaşkanına tehdittir.
Kuzey Kore’nin durumu malûm dünyadan tecrit edilmiş vaziyette. Pakistan ise sürekli iç kargaşa, isyanlar, dini referanslı terör ve suikastlarla çalkalanıp duruyor. Eski Cumhurbaşkanı Pervez Müşerref bu kadar bela ile karşılaşacaklarını bilse yine de o santralleri inşa eder miydi, şüpheli.
Hatırlarsanız İstanbul’da Gezi olaylarının başladığı gün İstanbul’dan santralin yapılacağı alana doğru dev bir tırın içerisinde ilk nükleer santralimizin gövdesinin nakli başlamıştı…
Green Peace ve yerli işbirlikçileri de tır’ın önünü kesip engel olmaya çalışmış ve jandarmanın müdahalesi ile konvoy yoluna ancak devam edebilmişti.
Bu arada siz değerli okurların gözlerini yormak pahasına şu bilgileri de paylaşmak isterim:
Bugün dünyada 200 küsur devlet olmasına rağmen sadece 34 ülkede nükleer santral var veya inşa edilmeye çalışılıyor. Bu 34 ülkeden sadece ve sadece 2’si Müslüman.
Pakistan’da 2 adet nükleer santral faal vaziyette.
Diğer ülke ise İran ve o da sadece 1 tanenin inşasını bitirdi bitirecek. Henüz faal değil.
Diğer bazı ülkeler ise şöyle; Fransa 59 adet, Çin 7 adet ve 4 tane de inşa halinde, Almanya 19 adet, Hindistan 14 adet ve 7 adet de inşa halinde, İngiltere 31 adet, Rusya’da 30 adet, Güney Kore 18 adet ve 2 adet de inşa halinde, Kuzey Kore ise bir adet santrali inşa etmeye çalışıyor. Ve bütün dünya Kuzey Kore’ye yükleniyor nasıl santral inşa edersin diye. İyi de kardeşim Güney 20 santral sahibi olurken ‘tık’ yok da aynı milletin kuzeyinde bir tane olunca ne değişiyor?
Ve, ve, ve ABD 104 adet santrale sahip.
İsrail mi? O ne yazık ki listelerde yok. Nükleer santrali olduğu biliniyor ama kaç tanedir, nerededir bilinmiyor. Karıncanın dişi mi, erkek mi olduğunu uydudan gören dünya, İsrail’in santrallerini uzaydan göremiyor. Yazık.
Nükleer santral sahibi ülkeler sanayide de zirve yapmış veya ciddi anlamda rekabet gücü olan ülkeler. Eğer ucuza ısınmak, sanayi maliyetlerimizi düşürmek ve ekonomik olarak dünyada biz de varız demek istiyorsak; bu santrallere muhtacız. Bu nedenle nükleer santral konusunda hep destek, tam destek vermek zorundayız. Bu millî bir meseledir.
Ha bir de Ermenistan’da 1 adet ve Bulgaristan’da da 6 adet nükleer santral var olduğunu söylemekte de fayda var. Hani çevre için karşı çıkan arkadaşlar varsa zaten yanmışız bilesiniz diye söyleyeyim.