Allah ile Elçisi

119

Madem şu kâinat / yaratılmışların tamamı ve mevcudat / mevcut olan her şey var. İçinde fiil, iş ve ameller ve icat / yoktan var etmek var. Hem madem muntazam / derli-toplu ve düzenli bir fiil / iş, oluş ve davranış; failsiz / yapansız olmaz. Manidar / ince manalı bir kitap, Kâtipsiz / yazarsız olmaz. Sanatlı bir nakış; nakkaşsız / nakış yapansız olmaz. Elbette şu kâinatı dolduran gayeli fiil ve işlerin bir faili / yapanı, işleyeni var. Yeryüzünün mevsimden mevsime tazelenen hayret verici nakış ve işlemelerinin manidar / çok anlamlı birer mektup hükmünde olan varlıkların bir kâtibi / yazanı, bir nakkaşı / nakış yapanı vardır.

Hem madem bir işte iki hükmedicinin bulunması, o işin intizam ve düzenini bozuyor. Hem madem sinek kanadından tâ sema ve gökteki yıldızlara kadar tam bir düzen var. Öyle ise o Hâkim ve Hükmedici birdir. Bir olmazsa -çünkü her şeyde sanat ve hikmet ve amaçlılık o derece acip ve şaşırtıcıdır ki, o şeyin Sânii / Sanatla Yaratanı, her bir şeye muktedir olacak / gücü yetecek her bir işi bilecek bir derecede Mutlak Kudret Sahibi / Mutlak Kadîr olmak lâzım gelir. Öyle ise bir olmazsa- varlıklar sayısınca ilâhların bulunması lâzım gelir. O ilâhlar hem birbirine zıt, hem birbirine benzer olacaklar. O hâlde şu acip intizam ve düzen bozulmaması; yüz bin defa muhal ve imkânsızdır.

Hem madem şu mevcudatın tabakaları, bir ordudan bin defa daha muntazam ve düzgündür. Bir emir ile hareket ettiği apaçık şekilde görünüyor. Yıldızların, güneş ve ayın düzenli hareketlerinden tut, tâ badem çiçeklerine kadar, her bir varlığa; Ezelî Kadîr / Öncesiz Kudret Sahibi Allah’ın o kadar düzgün o kadar mükemmel bir surette verdiği nişanları var. Formaları, güzel libas ve elbiseleri var. Onlara verdiği hareketleri var. Bütün bunları ordudan bin defa daha düzgün bir tarzda ortaya koyuyor. Öyle ise, şu kâinatın mevcudatı O’nun emrine bakar. O’na imtisal eder / boyun eğer. Görünmez âlemlerin perdeleri arkasında bir Hâkimiyeti Sınırsız Mutlak Hâkim olan Allah vardır.

Hem madem o Hâkim / Her Şeye Hükmedici Allah; yaptığı bütün gayeli, amaçlı icraat ve işlerin tanıklığıyla; hem gösterdiği haşmetli, büyük eserlerle o Allah; Celâl / Büyüklük Sahibi Bir Sultan’dır. Hem gösterdiği ihsan ve iyiliklerle, son derece Rahîm / Çok Merhametli bir Rab’dir. Hem ortaya koyduğu güzel sanatlarıyla; sanatını çok seven bir Sâni’ / Sanatla Yaratan’dır. Hem gösterdiği tezyinat ve süslemeler, merakaver / düşündürücü sanatlarıyla; şuur ve bilinç sahiplerinin beğenici bakışlarını eserlerine celp edip kendine çekmek isteyen, yani her şeyi bir amaca yönelik olarak yaratan Hakîm Hâlık’dır. Hem âlemin yaratılışında gösterdiği, akılları hayrette bırakan tezyinat ve süslemelerin ne demek olduğunu bildirmek istiyor. Mahlukat / yaratılanlar nereden gelip nereye gideceğini, Rablığının gözettiği maksatla, şuur sahiplerine bildirmek istiyor.

Elbette böyle Hakîm / Hikmetle Yaratan, Hâkim / Hükmedici; bilerek yaratan bir Allah; Rablığını göstermek ister. Hem madem gösterdiği bu kadar lütuf eserleri, merhameti, garip, şaşılacak sanatı ile şuur ve bilinç sahiplerine kendini tanıttırmak ve sevdirmek ister. Elbette şuur / bilinç sahiplerine; arzularını ve onlardan beklentisinin ne olduğunu bir haberci aracılığıyla bildirecektir. Öyle ise şuur-bilinç sahiplerinden birisini tayin edip, onunla, Rablığını ilan edecektir. Sevdiği sanatlarını sergilemek için, bir dellâlı / ilan ediciyi kendi huzuruna / katına çağırarak şereflendirip, Rablığını sergilemek için onu aracı edecektir. O yüksek maksatlarını diğer şuur sahiplerine bildirmek ve mükemmelliğini göstermek için, birisini öğretici tayin edecektir.

Şu kâinatın içine koyduğu tılsımı, şu mevcudatta gizlediği Rablık muamma ve sırlarını; manasız kalmaması için, her hâlde bir rehber / yol gösterici tayin edecektir. Gösterdiği, bakış ve nazarların seyrine sunduğu sanat güzelliklerinin faydasız, abes ve boş olmaması için, onlardaki maksatları ders verecek bir rehber tayin edecektir. Hem Allah; yapılmasını istediklerini şuurlulara tebliğ etmek / ulaştırmak için, birisini bütün bilinçlilerin üstünde bir makama çıkaracak ve İlahî isteklerini ona bildirecek, onlara gönderecektir.

X

Allah ile elçisi

Birbirinin nesi

Düşündürmeli herkesi

Birbirini kanıtlar ikisi

 

Önceki İçerikBarışa Hasret Bayramlar
Sonraki İçerikZİYA GÖKALP: ‘Aksiyonu, Meşrutiyet ve Cumhuriyet Üzerindeki Tesirleri’ isimli kitabın yazarı ALÂADDDİN KORKMAZ ile Ziya GÖKALP Hakkında Konuştuk.
Avatar photo
1944 yılında İstanbul'da doğdu. 1955'de Ordu ili, Mesudiye kazasının Çardaklı köyü ilkokulunu bitirdi. 1965'de Bakırköy Lisesi, 1972'de İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünden mezun oldu. 1974-75 Burdur'da Topçu Asteğmeni olarak vatani vazifesini yaptı. 22 Eylül 1975'de Diyarbakır'ın Ergani ilçesindeki Dicle Öğretmen Lisesi Tarih öğretmenliğine tayin olundu. 15 Mart 1977, Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Osmanlıca Okutmanlığına başladı. 23 Ekim 1989 tarihinden beri, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Yakınçağ Anabilim Dalı'nda Öğretim Görevlisi olarak bulundu. 1999'da emekli oldu. Üniversite talebeliğinden itibaren; "Bugün", "Babıalide Sabah", "Tercüman", "Zaman", "Türkiye", "Ortadoğu", "Yeni Asya", "İkinisan", "Ordu Mesudiye" ve "Ayrıntılı Haber" gazetelerinde ve "Türkçesi", "Yeni İstiklal", "İslami Edebiyat", "Zafer", "Sızıntı", "Erciyes", "Milli Kültür", "İlkadım" ve "Sur" adlı dergilerde yazıları çıktı. Halen de yazmaya devam etmektedir. Ahmed Cevdet Paşa'nın Kısas-ı Enbiya ve Tevarih-i Hulefası'nı sadeleştirmiş ve 1981'de basılmıştır. Metin Muhsin müstear ismiyle, gençler için yazdığı "Irmakların Dili" adlı eseri 1984'te yayınlanmıştır. Ayrıca Yüzüncü Yıl Üniversitesi'nce hazırlattırılan "Van Kütüğü" için, "Van Kronolojisini" hazırlamıştır. 1993'te; Doğu ile ilgili olarak yazıp neşrettiği makaleleri "Doğu Gerçeği" adlı kitabda bir araya getirilerek yayınlandı. Bu arada, bazı eserleri baskıya hazırlamıştır. Bir kısmı yayınlanmış "hikaye" dalında kaleme aldığı edebi yazıları da vardır. 2009 yılında GESİAD tarafından "Gebze'de Yılın İletişimcisi " ödülü kendisine verilmiştir.