Âlemler

45

     Semâ ve göklerde binlerce âlem var. Yıldızların bir kısmı, her biri birer âlemdir. Yerde ise, her bir cins mahlûk birer âlemdir. Hattâ her bir insan bile küçük bir âlemdir. “Âlemlerin Rabbi” ta’biri ile, doğrudan doğruya her âlemin; Allah’ın rububiyeti / yetiştirici oluş ve keyfiyetiyle idare ve terbiye edilmekte olduğu, her bakımdan O’nun tedbîrine tâbi’ tutulduğu anlaşılmaktadır.

DÜŞMAN

     Düşman meçhûl / bilinmez olduğu zaman, daha zararlı olur. Kandırıcı olursa daha fena olur. Aldatıcı olursa, fesadı daha şiddetli olur. İçte olursa, zararı daha büyük olur. Çünkü içteki düşman, kuvveti dağıtır, cesareti azaltır. Dıştaki düşman ise, aksine asabiyeti şiddetlendirir. Dayanıklılığı artırır. Nitekim, nifak ve münafıklığın cinayeti ile, İslâm’a verilen zarar pek büyüktür. Çünkü İslâm Âlemi’ni zelzeleye uğratan nifaktır.

İBADET

     İ’tikad ve imana ait hükümleri kuvvetli ve sâbit kılmakla, meleke hâline getiren ancak ibadettir.

     Hakikaten Allah’ın emirlerini yapmaktan ve yasaklarından sakınmaktan ibaret olan ibadetle; vicdanî ve aklî olan imanî hükümler; terbiye ve takviye edilmezse eser, te’sîr ve etkileri zayıf kalır.

     Bu hâle, İslâm Âlemi’nin şimdiki durumu şâhittir. Nitekim, ibadet dünya ve âhiret saâdetlerine vesile olduğu gibi, dünya ve âhiret işlerini tanzîme de sebeptir. Ayrıca, fert ve insanlığın olgunlaşmasına da vasıtadır. Yaratıcı ve kul arasında pek yüksek bir nispet ve şerefli bir bağdır.

HAKÎM  İSMİ

     Hz. Allah, Hakîm isminin gereği olarak, varlıkların yaratılmasında bir merdivenin basamakları gibi bir tertîb ve düzen, yani bir çeşit sıralama yapmıştır. Sabırsız insan ihtiyat ile hareket etmediği için, basamakları ikişer üçer atlamaya kalkar ve düşer. Böylece istediği yere çıkamaz. Gösterdiği hırs, mahrumiyetine sebep olur. Sabır ise, müşkilât ve zorlukların anahtarıdır. Zorluklardan kurtuluşa vesiledir.

     Çünkü “Hırs gösteren mahrumdur, zarardadır.” “Sabır, ferahlığın anahtarıdır.” deyişi, atasözü hükmündedir. Bundan anlaşılıyor ki, Allah’ın inayet ve tevfiki / yardımı ve başarılı kılması, sabırlı adamlar ile beraberdir.

NİMETİN  NİMET  OLMASI

     İnsan bir nimete veya bir lezzete mazhar olduğu / kavuşturulduğu zaman, en evvel fikrini bozan ve insana vesvese veren, o nimetin veya o lezzetin devam edip etmeyeceği endîşe ve düşüncesidir. Bu vesveseli düşünceye yer verilmemesi için, Kur’an-ı Kerîm; Cennetliklerin eşleriyle, aldıkları lezzetlerle beraber, Cennet’te devamlı kalacaklarını müjdelemekte, o kederli düşünceden insanı uzak tutmaktadır.

    “İman edip / inanıp sâlih ameller işleyenlere / yararlı işler yapanlara gelince, işte onlar Cennet ehli / Cennet halkı olup, orada ebedî ve sürekli olarak kalıcıdırlar.” (Bakara Sûresi: Âyet 82)

EN  BAHTİYAR  ODUR  Kİ

     Dünya mâdem fânidir! Hem mâdem ömür kısadır!

     Hem mâdem gâyet lüzumlu vazîfeler / görevler çoktur!

     Hem mâdem ebedî hayat burada kazanılacaktır! Hem mâdem dünya sâhipsiz değil!

     Hem mâdem şu dünya misafirhânesinin gayet Hakîm ve Kerîm bir Müdebbiri / İdarecisi var!

     Hem mâdem ne iyilik ne fenalık karşılıksız kalmayacaktır!

     Hem mâdem “Allah, kimseyi gücünün yetmeyeceği bir şeyle mükellef tutmaz”

     Sırrınca gücün yetmediği teklif yoktur!

     Hem mâdem zararsız yol, zararlı yola tercih edilir!

     Hem mâdem dünya dostları ve rütbeleri, kabir kapısına kadardır!

     Elbette en bahtiyar odur ki, dünya için âhiretini unutmasın. Âhiretini dünyaya fedâ etmesin. 

     Ebedî hayatını dünya hayatı için bozmasın. Faydasız şeylerle ömrünü telef etmesin.

     Kendini misafir kabul edip, misafirhane sahibinin emirlerine göre hareket etsin.

     Selâmetle kabir kapısını açsın. Ebedî Saâdet yeri olan Cennete girsin!

Önceki İçerikBeyaz Yürüyüş, Büyük Hekim Buluşması(4)
Avatar photo
1944 yılında İstanbul'da doğdu. 1955'de Ordu ili, Mesudiye kazasının Çardaklı köyü ilkokulunu bitirdi. 1965'de Bakırköy Lisesi, 1972'de İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünden mezun oldu. 1974-75 Burdur'da Topçu Asteğmeni olarak vatani vazifesini yaptı. 22 Eylül 1975'de Diyarbakır'ın Ergani ilçesindeki Dicle Öğretmen Lisesi Tarih öğretmenliğine tayin olundu. 15 Mart 1977, Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Osmanlıca Okutmanlığına başladı. 23 Ekim 1989 tarihinden beri, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Yakınçağ Anabilim Dalı'nda Öğretim Görevlisi olarak bulundu. 1999'da emekli oldu. Üniversite talebeliğinden itibaren; "Bugün", "Babıalide Sabah", "Tercüman", "Zaman", "Türkiye", "Ortadoğu", "Yeni Asya", "İkinisan", "Ordu Mesudiye" ve "Ayrıntılı Haber" gazetelerinde ve "Türkçesi", "Yeni İstiklal", "İslami Edebiyat", "Zafer", "Sızıntı", "Erciyes", "Milli Kültür", "İlkadım" ve "Sur" adlı dergilerde yazıları çıktı. Halen de yazmaya devam etmektedir. Ahmed Cevdet Paşa'nın Kısas-ı Enbiya ve Tevarih-i Hulefası'nı sadeleştirmiş ve 1981'de basılmıştır. Metin Muhsin müstear ismiyle, gençler için yazdığı "Irmakların Dili" adlı eseri 1984'te yayınlanmıştır. Ayrıca Yüzüncü Yıl Üniversitesi'nce hazırlattırılan "Van Kütüğü" için, "Van Kronolojisini" hazırlamıştır. 1993'te; Doğu ile ilgili olarak yazıp neşrettiği makaleleri "Doğu Gerçeği" adlı kitabda bir araya getirilerek yayınlandı. Bu arada, bazı eserleri baskıya hazırlamıştır. Bir kısmı yayınlanmış "hikaye" dalında kaleme aldığı edebi yazıları da vardır. 2009 yılında GESİAD tarafından "Gebze'de Yılın İletişimcisi " ödülü kendisine verilmiştir.