Alafranga Çelebilerin Yeni Tekniği ve ‘Karpuz Keyfi !’

79

Adalet-zulüm, iyi-kötü, günah-sevap, hak-batıl, doğru ve yanlış gibi ayrımlar ahlâkî değerlerin varlığını onaylar. Davranışlar ve tutumlar anlamını bu onaydan alır. Eğer böyle bir ayrım yoksa bilgiden, hukuktan, milletten, ahlaklı olmaktan bahsedemeyiz. Herkes her istediğini yapabilir, hiçbir şey söylemeyiz. Hiçbir sözün ve davranışın anlamı kalmaz. Kendisini yüce değerlere adayan ve canını bu yolda feda eden insanı keriz yerine koymuş oluruz.

Tehlikeli Bir Oyun:

Kendilerini, yayın organlarının veya siyasi-bürokratik ilişkilerin kollarına bırakmış program yapıcıları / gazeteciler son günlerde tehlikeli bir oyun sahneliyorlar. Çok masum görüntü ve nezaket altında yapılan bir hata olarak algılanması mümkün olan bu tavrın tekrar edilmesi ayrımcılık ve açılım üzerinden sürdürülen politikanın üçüncü aşamasına geldiğimizi göstermektedir.

Bu oyunun adı: Doğruyu yalanla denkleştirmektir. Devleti adına savunma yapan askeri teröristle eşitlemektir. Öyle algılanmasını sağlamaktır. Yalanı ibra etmenin, terörü meşrulaştırmanın en geçerli yoludur bu. Anılan yöntem, özel tanımlanmış ve amaçlanmış siyasi bir taktiğin gereği olarak kullanılır. Çok tehlikeli bir oyundur. Çünkü bu oyunun oynandığı her dönemin ardından savaş çağrısı gelir.

Eşitleme ve Denkleştirme Tekniği:

Bahsettiğimiz tehlikeli oyun birbirinden farklı gerekçelere ve unsurlara dayanan, nitelikleri ve içeriği farklı olan olgu ve olayları denkleştirmektir. Hırsızı aklamak ya da yaptığı fiili küçültmek için namuslu bir iş adamıyla denkleştirmek gibi. Hırsız, adamın malını çalmış ama, iş adamının doğru iş yaptığını ve meşru yoldan servet edindiğini nereden biliyoruz, ayağı çekmek böyle bir tekniğe denk düşer. Amaç; ötekinin üzerinde şüphe üreterek hırsızı aklamaktır.

Dikkat edin ve izleyin ‘süslenmiş püslenmiş bayanlar, saçlarını yağlamış / macunlamış yakışıklılar’ son günlerde hukuki, ahlaki ve resmi adı bağî, terörist ile devlet adına meşru savunmayı yapan askeri eşitliyor. Sözgelimi programa katılımcılardan birisi ’13 şehit’ diyor, hemen öbürü ’13 artı 7′ diyor. Birisi ‘şehit olan askerler’ diyor, hemen öbürü ‘şehit olan gerillalar’ diyor. Program sunucusu da yazık, her ikisi de bizim insanımız, bu insanlara yazık, dalgasını çekiyor. Bu nasıl bir mantık, siz hangi gezegenden geldiniz! Hangi ağaç oymağından çıktınız!  

Uygulanan yöntem millet olarak satışa çıkarıldığımızın göstergesidir. Bu alafranga çelebiler, Osmanlı Devleti’nin çöküş döneminde İstanbul’un göbeğinde Müslüman’ı aşağılayan nüfuz ajanlarını savundular. Milli Mücadele sürecinde dış mahfillerin kurdukları örgütlerde bağımsızlık hareketine karşı silahla saldıran örgüt elemanlarını kutsadılar.

Şimdi terör örgütünü aynı yöntemle ibra ediyorlar. Devlet adına mücadele eden askerle devlete isyan etmiş bağiyi denkleştirmenin başka bir anlamı yoktur. Terör örgütüyle bir şekilde irtibatlı olanın her hareketi reklam ediliyor. Gazeteler boydan boya yer ayırıyor. Aynı ölçüde güvenlik kuvvetlerine hakaret ediliyor. Eğer birileri bunu çözüm olarak telkin ediyor, basında bu şekilde yer almasını sağlıyorsa vay halimize! Böyle bir teknikle örülen fitnenin ateşi herkesi kuşatır. Bu ülkeye, bu millete yazık olur.

Tüketme Politikası Ya da Savaş Çağrısı:

Milletin fertlerini devlete / bürokratik kesimin hatalarına feda etmemek başka bir şey, devleti sokak ihtilalinin karşısında tüketmek başka bir şeydir. Terörü veya her hangi bir uzantısını masum göstermek ve meşrulaştırmak devletin itibarı, insanların onuruyla oynamaktır. Bunun demokrasiyle bir alakası yoktur. Eğer bunun adı radikal demokrasi ise, bilin ki siyasi edebiyatta radikal demokrasi, gerekli esaslarını kaybetmiş çarpık demokrasidir.

Bu çarpıklığın en somut örneği aidiyet biçimini ırkçılıkla itham etmektir. 1924 Anayasası’nın 24. Maddesi şöyledir: ‘Türkiye ahalisine din ve ırk farkı olmaksızın vatandaşlık itibariyle Türk ıtlak olunur.’ Bu madde daha sonraki Anayasalarda aynı anlamda yeniden tekrar edilmiştir. Vatandaşlık bağını esas alarak din ve ırk farkını reddeden bir anlayışı sürekli olarak ırkçılıkla damgalamak, silah ve bombayla yola çıkmış ırkçı bir terör örgütünü meşrulaştırmaya yöneliktir. Eğer denkleştirme tekniği böyle devam ederse her türlü ayrışmaya ve saldırıya kapı açılmış olur. Bunun sonu savaş çağrısıdır.

Karpuz Keyfi:

İstafa eden Genel Kurmaya Başkanı ve Kuvvet komutanları için nereye gidiyorsunuz / ‘karpuz kesecektik’ sözünü sarf eden alafranga çelebiler, ülkemizde nasıl bir algının üretildiğini ifşa etmektedirler. Bir düşünün ‘terörist muamelesine tabi tutulmuş, hatta cami bombalayacak kadar gözü dönmüş, her türlü entrikanın içinde yer almış’ algısına ve imajına muhatap olmuş bir kurumun başında yer alan bir bürokratın amaçlı olarak oluşturulan bu psikolojik harekatı aşamadığını düşünüp, kendi kurumuna gerekli katkıyı sağlayamadığı gerekçesiyle görevinden ayrılmak istemesini ve bunun için zemin oluşturmasını bu kadar ölçüsüz ifadelerle aşağılamak hangi hukukun, hangi demokrasinin, hangi ahlakın gereğidir?

Bir alafranga çelebi de buyurmuş ki ‘önceden istifa ettiler ki ordu evlerinde rahat etsinler.’ Eğer mesele bu kadar ucuzsa her türlü laneti hak etmişiz demektir. Böyle bir aşağılama ve insafsızlık olabilir mi? Sizinle aynı şeyi düşünmeyen ve farklı fikirleri olan insanları tasfiye etmeyi Türkiye’nin normalleşmesi olarak görmek sadece ölçüsüzlük değil, kargaşaya zemin oluşturmaktır. İnsanların istifa etme hakkını bile istismar eden bir anlayış ne yapmak istemekte, kime ve nereye malzeme taşımaktadır?