Koalisyon ihtimalleri konusunda benim ilk günden beri görüşüm (“Gönlümden Geçen Koalisyon Başka, Başa Gelecek Başka” başlıklı yazımda belirttiğim gibi) en yüksek ihtimal AKP+CHP koalisyonudur. Gönlümden geçen AKP+MHP koalisyonunu ise daha düşük bir ihtimal olarak görüyorum.
Çünkü büyük sermaye, çok uluslu şirketler, uluslararası örgütler ve küresel sistem AKP+CHP koalisyonu istiyor. Üstelik Kılıçdaroğlu hükümet ortağı olmaya çok istekli.
Ancak Sadi Somuncuoğlu görüşlerine çok değer verdiğim tecrübeli, bilge bir siyasetçi ve devlet adamıdır.
Yeniçağ Gazetesinde yazdığı “Koalisyon Matematiği” başlıklı yazısından Sadi Somuncuoğlu’nun AKP+MHP koalisyonunu daha muhtemel gördüğü anlaşılmakta.
Somuncuoğlu’na göre, seçimden bugüne kadar MHP kanadında “olaya önce uzaktan ve soğuk bakmak, sonra olmayacakları netleştirmek suretiyle, olması mümkünü gündeme getirmek yolunun seçildiği görüldü. İşte bu çerçeve, MHP’yi kilit konumuna getirdi.”
Somuncuoğlu MHP’nin bu politikasını, Devlet Bahçeli’nin 1999 seçimlerinin hemen sonrasında “RP ve DYP dinlensin” cümlesi ile “DSP-MHP-ANAP üçlüsünün kuracağı koalisyon hükümeti dışında bir alternatif bırakmamış” olmasına benzetiyor.
Gerek AKP ve gerekse MHP tabanlarının birlikte bir koalisyona sıcak baktığını biliyorum.
MHP’nin geçersiz oy kullanmasıyla TBMM Başkanlığına bir AKP’linin; bir RTÜK üyeliğine ise AKP desteğiyle MHP’nin gösterdiği adayın seçilmiş olması da bu yakınlığın birer göstergesi sayılabilir.
Somuncuoğlu’nun “tahlili doğru çıkar da, AKP+MHP koalisyon hükümeti kurulursa“, Bahçeli “en son çare” olarak, hiç de istekli olmadığı bir koalisyona mecbur olduğu kanaatini verecek.
Böylece AKP ile müzakerede eli güçlenecek. Kendi tabanının bir kısmı ile CHP’den gelebilecek eleştirileri de etkisiz kılacak.
Gelişmeler böyle olursa Devlet Bahçeli siyasi satrancın ustası ve galibi sayılacak.
Tam tersi olur AKP+CHP koalisyonu olursa ve “Çözüm Süreci” ile PKK’ya tavizler devam ederse MHP’nin bu yapılanlara karşı çıkma hakkı olmayacak.
Çünkü “sürece” devam edeceklerini bile bile “kendi eliyle kurdurduğu” hükümete ve politikalarına muhalefet etmenin mantıklı bir açıklaması yapılamayacak.
MHP’lilerdeki tedirgin bekleyişin sebebi bu.
***
AKP+MHP Koalisyon Protokolü
Sadi Somuncuoğlu AKP-MHP koalisyon hükümeti kurulursa uzun vadeli bir icraat hükümeti kurulabilmesi için koalisyon protokolünün, “Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş esasları ve anayasa zemininde ele alınarak” hazırlanması gerektiğini vurgulamakta ve örnekler vermekte.
Böylece “tamamen devlet, millet ve hukukun kavramlarıyla, meselelerin nasıl çözüleceğine göre bir program ortaya çıkacaktır.”
Somuncuoğlu (tamamen katıldığım) bu görüşünü açıklamak için şu başlıkları veriyor:
- Ülkenin bölünmez bütünlüğü;
- Devletin üniter ve milli yapısı ile dili Türkçe hükmünün korunacağı;
- Egemenliğin millete ait olduğu; etnik grupların kültürel kimliğinin siyasi ve egemen kimliğe dönüştürülmezliği;
- Kuvvetler ayrılığı; hukukun üstünlüğü; etkili bir kamu düzeninin bütün ülkede tesis edileceği;
- Hiçbir kişi veya zümreye suç işleme imtiyazı tanınmayacağı gibi…
Tamamen hukukun kavramlarıyla yazılacak bir protokol psikolojik bariyerlerin aşılmasına, uzun vadeli bir icraat hükümetinin kurulmasına yardımcı olacaktır.
“Türkiye için, AKP ve MHP’nin kuracağı uzun vadeli bir icraat hükümetinden başka bir çıkış yolu da bulunmamaktadır.”
*****************************
Krizdeki Yunan, Türk’ten Çok Zengin
Haftalardır Yunanistan’daki ekonomik kriz içimize dert oldu. Hatta HDP’li Ertuğrul Kürkçü ve gazeteci Ertuğrul Özkök Yunanistan’ın 1,7 milyar Euroluk borcunu Türkiye’nin ödemesini teklif ettiler.
Komşumuza kara gününde yapacağımız böyle bir iyiliğin faydalarını anlattılar. En azından faizsiz, uzun vadeli kredi vererek yardımcı olmamız gerektiğini söylediler.
Oysaki oraya giden bütün gazeteciler Yunan halkında bir kriz belirtisi görmediklerini, 60 Euro günlük nakit çekme hakkı bulunulan ATM’lerde bile kuyruk oluşmadığını gözlemlediler.
Yunanlar sadece harcamalarında biraz kısıntıya gitmişti, o kadar.
Çünkü Türkiye’nin fert başına geliri 10 bin dolar civarında, şu anda krizde olan Yunanistan’ın fert başına geliri ise 30 bin doların üstünde.
Hürriyet yazarı ve muhabiri Yorgo Kırbaki “iki tarafı da bilen biri olarak” şu tespitleri yapıyor:
“Yunanistan’da yaşam seviyesi Türkiye’den hâlâ yüksek.Yunanistan’da bir fakirin yaşam standartları, Türkiye’de ancak orta direk bir vatandaşla kıyaslanabilir.
Yunanistan’da ülke nüfusunun yüzde 80’inden fazlası mülk sahibi. (Kira sıkıntısı yok.)
Yaklaşık 11 milyon nüfuslu Yunanistan’da 4,5 milyon emekli var. Ortalama maaş 600900 Euro civarında. Kriz öncesi 1.200 Euro’nun altında emekli maaşı yok gibiydi. Hatta devlet sektöründen emeklinin cebine ortalama 2 bin Euro giriyordu.
Atina’daki memur her hafta mutlaka biriki defa tavernada akşam yemeğine çıkar. Hafta sonları da arkadaşlarıyla eğlenceye gider. Krize rağmen yılda en az 1015 gün tatil yapar.
Bankalar kapandı ya herkesin evinde an az 510 bin Euro nakit para var. Yunan köylerindeki evler Türkiye’dekinden daha konforlu. Dedeağaç’ın hayat standardı (bırakın fakir bölgeleri) Edirne’den daha yüksek.”
Türk insanının refah durumu ise malum. 13 milyon insanımıza sosyal yardım yapılmakta. Devletin gelir testi yaptığı 17,5 milyon vatandaşımızın yüzde 70’i asgari ücretin üçte birinin bile altında gelire sahip.
Türkiye gelir dağılımı adaletsizliğinde OECD ülkeleri arasında en kötü durumdaki 3’üncü ülke. Yunanistan Türkiye’den çok daha iyi durumda.
Yani Yunan halkı krize rağmen yoksulluk seviyesine düşmeyecek. Ama bir krizde Türk insanının çok önemli bir kesimi yoksulluktan sefalete/ açlığa düşebilir.
Buna karşılık, “Türkiye hemen her şeyi üretirken, Yunanistan’da ciddi fabrika sayısı iki elin parmaklarını geçmez.”
“Türkiye’de her bebek 78 bin dolar, Yunanistan’da ise 32.500 euro borçlu doğuyor.”
Üretmeyen, ürettiğinden fazla alınan borçla zenginleşen halkın geleceği aydınlık olamaz.
Netice olarak “Yunan insanı Türk insanından hâlâ daha zengin. Yunanistan’da fakir olan devlet, insanlar değil.”
Fakir devletin zengin halkı olması sürdürülebilir bir durum değildir.
Yunanistan’a kredi veren Euro Bölgesi devletlerinin baskısıyla alınan kararlar sonucu zengin halktan fakir devlete, oradan da alacaklılara servet aktarımı yapılacak.
Yunan halkının mevcut durumuna göre refah seviyesi bir hayli düşecek. Ancak Yunan’ın Türk’ten daha zengin olması gerçeği daha uzun yıllar değişmeyecek.
Çünkü Türkiye 5 senedir fert başına düşen milli gelirini 10 bin dolar mertebesinin üzerine çıkaramadı. Yakın tarihte çıkarabileceğimize dair bir ümidimiz de yok.