7 Haziran 2015 Genel Seçimlerinin üzerinden bir ayı aşkın süre geçmesine rağmen, hâlâ yeni hükümet kurulamamış, ama geçici olmasına rağmen, mevcut hükümet tarafından devletin bürokratik kademelerine atamalar son sürat devam ediyor. İçinde bulunduğumuz Ramazan ayı dolayısıyla verilen iftar yemekleri sonrası yapılan siyasi konuşmalar, önümüzdeki günlerde hükümet kurma çalışmaları hakkında ipuçlarını vermeğe başlamışken; (koalisyon hükümetini, AKP-MHP veya AKP-CHP kuracak) diye tartışaduralım, olayın boyutu bir gecede değişti.
12 Temmuz 2015 günü İstanbul dostluk derneği tarafından verilen iftar programına katılan eski Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve Yeni Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, iftar sonrası yaptıkları peş peşe konuşmalarla adeta gizliden gizliye birbiriyle yürüttükleri savaşın bombalarını patlattılar. Önce konuşmaya Sayın Abdullah Gül davet edildi ve özetle yaptığı konuşmada:
-“Libya’dan Mısır’a, Yemen’den bütün Körfez ülkelerine kadar, nasıl bir zamanlar onlara ilham olduysak, yeniden bu ülkelere ilham olucu, yol gösterici olacağı bir duruma gelmek gerekir. Bu anlamda açıkçası, Ortadoğu ve Arap politikalarımızı daha gerçekçi bir şekilde gözden geçirmenin de faydalı olacağı kanaatindeyim. Çünkü bölgede başka bir gelişme de söz konusu. Büyük bir kaos ortaya çıkarsa, bu kaosun içerisinden çıkacak, hiç tahmin etmediğimiz sürprizlerle karşı karşıya kalabiliriz” dedi.
Yani Sayın Gül, kendisinin Cumhurbaşkanlığına çıktıktan sonraki AKP iç ve dış politikalarını yanlış buluyordu. Konuşmalarına bakılacak olursa yeni Türkiye den değil, eski Türkiye den yanaydı. Erdoğan’ın sık sık ekranlarda eski dışişleri mensuplarını “Monşer’likle”, politikalarını da “Monşer politikalar” olarak nitelerken, Gül belli ki eski Türkiye’nin özlemi içindeydi.
Dikkatinizi bir noktaya çekmek isterim, Gül bu konuşmayı geçtiğimiz günlerde İngiltere ziyaretinin sonrasında yapıyor. İngiltere, Abdullah Gül için önemli bir ülke. İktidara aday siyasi liderlerin (Bahçeli hariç) ziyaret ettiği ABD ve oradaki “Üst akıl” yetkililerinin aksine, Gül, İngiltere’ye gidiyor oradakilerle istişare yapıyor. (hatırlatırım, 2008 yılında 2. Elizabet’in “Büyük Şövalye” nişanıyla ödüllendirdiği Gül, 2010 yılının kasım ayında da,”Catham Hause” yani Kraliyet Uluslar arası İlişkiler ödülü verilerek ödüllendirilmişti).
Cumhurbaşkanı Gül’ün konuşmasından sonra kürsüye gelen Erdoğan: “Devlette devamlılık esastır. Kuru sıkı gönderme yapmakla bu işler olmuyor. İhanet edenler, hırsına yenik düşenler, korkanlar, egolarının kurbanı olanlar çıktı. Onları oldukları yerde bırakıp yolumuza devam ettik” diyerek adeta Güle cevap vermiştir.
Görünen o ki, kavga bundan sonrası için daha açık ve şiddetli olacağa benziyor. Bunun yanında Başbakan Dautoğlu ise, önümüzdeki Ağustos ayındaki genel Kurula başbakan olarak gitmek arzusunda.
Türkiye’nin etrafında oynanan oyunlar malum, içte ve dışta bekleyen sorunlar belliyken, Ortadoğu tam bir kan gölüne dönmüşken, Türkiye’nin hükümet kurmadaki gecikmelerle, iftar programlarındaki kavgalarla geçirecek zamanı olmasa gerek. Biran önce istikrarlı bir koalisyon hükümeti kurulup, yoluna devam etmek zorunda. Bunun aksi davranışlar, “Fillerin çarpışıp, çayırın ezildiği” sonucunu doğuracağı kaçınılmaz.