Haftayı bitirdik yine.
‘Evet’ çilerin demokrasi şampiyonu ilan edildiği, ‘hayır’cıların da darbeci ilan edildiği bir tartışmadır aldı başını gidiyor.
Kadersizliğe bakın ki, darbe dönemlerinde darbeleri alkışlayanlar, darbecilere iltifat edenler, methiyeler düzenler, şimdi kalkmışlar darbecilerden yalandan hesap soracaklar.
Kaç kez yazdım.
Tekrar yazıyorum.
12 Eylül’ü diline pelesenk etmiş olan darbe ürünü AKP, 12 Eylül’ü yapanlardan hesap soramaz.
Tekrarlıyorum.
So-ra-maz.
Zira bilinçli olarak, zaman aşımını ortadan kaldıran hüküm, ilave edilmedi AKP tarafından.
Ama diğer maddeleri gizlemek için 12 Eylül Darbesi’nin arkasına saklanıyorlar.
12 Eylülü geçmişte alkışladılar bunlar.
‘Alkışladılar’ diye özellikle yazıyorum
Bu iktidarın sırtını dayadığı Nur Cemaati’nin Lideri Fethullah Gülen Hoca Efendi’nin, 12 Eylül’ü izleyen günlerde, 12 Eylül Darbesi’ni yapanların cennetlik olduğuna dair demeçleri, arşivlerde hala duruyor.
Ne oldu da şimdi, hukuk tekniği açısından mümkün olmayan hesabı sormak hatırlarına geldi, anlayabilene aşk olsun.
Bu Anayasa değişikliğine karşı olanların hepsinin, üzerinde mutabık olduğu bir şey var.
O da, ülkeyi askeri vesayetten kurtarmaya kararlı olduklarını iddia edenlerin, aslında ülkede AKP vesayetini kurmaya yönelik ‘Tek Adam’ heveslileri, ‘Dikta Rejimi’ özlemi duyanlar olduğudur.
Anayasa değişikliğine “HAYIR” diyenlerin PKK ile aynı safta buluştuklarını iddia edenler, PKK ile Habur’da buluştuklarını ne çabuk unuttular.
Bu buluşmanın kendilerine verdiği mutlulukla, “iyi şeyler olacak” dediklerini ne çabuk unuttular.
Anayasa konusunda anlatacak düzgün hiç bir şeyleri yok aslında.
Anayasa değişiklik maddelerinden biri , Ekonomik ve Sosyal Konsey kurulmasına dair bir madde örneğin.
Yahu el insaf.
Bu konsey zaten var.
Ve kanuna göre her üç ayda bir, Başbakan tarafından toplantıya çağrılması lazım.
Bırakın her üç ayda bir toplanmayı, sekiz yılda üç kez toplandı mı acaba?
Toplanması için Anayasa değişikliğine mi ihtiyaç var?
Bu değişikliklerin bir tanesi de, kamu çalışanlarına ‘toplu iş sözleşmesi’ hakkı verilmesi.
57. Hükümet döneminde çıkarılan kanun, kamu çalışanlarına ‘toplu iş görüşmeleri’ hakkı veriyor zaten.
‘Görüşmesi’ yerine ‘sözleşmesi’ ibaresi gelince mi değişiklik olacak?
Tamam, sözleşmeye başladılar, anlaşamadılar.
Ne olacak?
Grev hakkı veriliyor da, kamu çalışanları da greve mi gidecekler?
– Hayır?
Grev hakkı getirilmiyor ki bu değişiklikle.
Ne olacak peki?
– Uzlaşmaya gidecekler.
Uzlaşamayınca ne olacak peki?
– Hükümet karar verecek.
Ne işe yaradı peki bu değişiklik?
Ne değişti?
Yalandan yere yapılan bir düzenlemeden öteye geçmiyor bu değişiklik de.
Bu Hükümet’in en çok şikâyet ettiği kurumların başında YÖK gelmiyor muydu?
Bu YÖK değil mi 12 Eylül Anayasası’nın ürünü?
Kaldırılması gerekmez miydi bu Anayasa değişikliği paketi ile?
– Ne gezer.
Yusuf Ziya Özcan’ı seçtirince YÖK’e, varsın darbecilerin kurduğu bir kurum olsun.
Burada da darbecilerle kol kola olmuyor mu şimdi bu Hükümet?
12 Eylülden sonra kurulan kurumların içinde RTÜK vardı.
Ne oldu bu antidemokratik uygulamalarıyla Hükümet’in tepkisini çeken sansürcü RTÜK’e?
Başına Deniz Fenerci Zahit gelince, demokratik bir kurum mu oldu bu darbecilerin icat ettiği kurum?
Burada da darbecilerle kol kola olmakta bir beis görmüyorlar.
% 10 barajı ne peki?
O da 12 Eylül ürünü değil mi?
Bırakın kaldırmayı, konusunun edilmesi bile rahatsız ediyor AKP lileri.
Ya dokunulmazlıkların kaldırılmaması konusundaki tavrını hangi demokratik anlayış ile izah edecek, haklarında yüzlerce dosya bulunan Başbakan, Bakan ve Milletvekili’ni uhdesinde bulunduran AKP Hükümeti.
Anayasa değişikliği demokratikleşme getirecekmiş.
Bekleyen bir ifade konusunda hâkim karşısına çıkarmak için, Türk Tabipler Birliği Başkanı’nı sabaha karşı otelden almak, demokrasi gereği midir?
Bunu mu kaldırıyor yapılan Anayasa değişikliği?
12 Eylülle hesaplaşacağız yalanları ile milleti kandıran AKP Hükümeti, 12 Eylülle hesaplaşmak değil, helalleşmek istiyor.
Gerçek budur.