Akıllı Bürokratlar

129

 

Günümüzün vizyon noksanı, kapasitesiz, siyasi yardakçı bürokratları ile kıyaslanmayacak ölçüde akıllı bürokratlar, daha doğrusu, kapasiteli, vizyon sahibi, çalışkan ve dürüst bürokratlar da geçti bu ülkeden. Ve onlar bu günün Dev Kurumlarını oluşturdular, onlar Devletin onurunu kurtardılar..Onlar her biri bir efsane olarak yerlerini aldılar.   

Bu grup için birkaç önemli isimden başarı hikayeleri aktaracağız. 

Kazım TAŞKENT,

Yapı Krediyi, Yapı kredi yapan adam.  Onunla çalışmak nasip olmadı ama biz bankacılığımızda onu böyle tanıdık. Yapı kredi onunla, batılı anlamda ticari banka hüviyeti kazanmıştır. Özellikle dış ticaret becerisi, diğer bankalardan bir adım öndeydi. Ticari krediler ve ticari işlemlerdeki becerisi de öyle.

Asıl ondan söz etmemiz için başka bir başarı hikayesi vardır.

ANADOLU ÜNİVERSİTESİ, birkaç yıl önce “GİROKRAT”  -Yani Girişimci Bürokrat- adıyla bir iki güzel belgesel yayınlamıştır.  Kazım TAŞKENT’in hikayesi bunlardan biridir.

O Belgeselden öğrendiğimize göre; 1936’da; o zaman ŞEKER ŞİRKETİ GENEL MÜDÜR YARDIMCISI olan KAZIM TAŞKENT, Turhal Şeker Fabrikasını kurmakla görevlendirilir.

Proje Almanlarındır. 30-40 kişilik bir grup Alman Teknisyen gelmiştir. Montajı onlar yapacaklar, fabrikayı çalıştıracaklardır.  Kazım TAŞKENT bu grupla birlikte TURHAL’a gider.

Turhal, benim için ayrı bir önemi haizdir. Çocukluğumda, önceleri babamla birlikte, daha sonra yalnız başıma, kamyon şoförleri ile beraber, Turhal’a gider, bazen bir iki gün sıra bekler ve bir Kamyon Şeker alarak dönerdim. Ufak tefek bir ilkokul-ortaokul öğrencisi olarak yaptığım bu iş gezilerinde Erzurum’dan Sivas’tan, Elazığ’dan, başka yerlerden gelen diğer şeker tüccarlarının sempatisini de çekerdim. Bana yardım ederlerdi. Sırada, yüklemede bir problem olmazdı.

Ve bazen aynı gün, bazen ertesi gün Kamyonumuzu doldurmuş olarak, mağrur bir edayla Turhal’dan ayrılır, Mecitözü’nün yolunu tutardık.  O günlerde, Turhal-Mecitözü arasındaki bu 80 küsur kilometrelik yolu 4-5 saatte alabilirdik.  Benim yaşımda ve cüssemde bir çocuk için bu büyük başarı sayılırdı. Babam gururlanırdı, benim de hoşuma giderdi.

İşte şimdilerde, 1950-60 larda, Türkiye’nin en büyük Şeker Fabrikası unvanını elinde  tutan Turhal, o zaman 1936’da sadece güzel bir KÖY imiş. Ve Kazım Taşkent Bu köyde; ŞEKER FABRİKASI Kuracaktı. Tekrar yukarıdaki belgesele dönersek;

Kazım Taşkent, Alman teknisyenlerle Turhal’a gidecektir. İşçileri bizzat kendisi çevre köylerden bulacaktır. Fabrika yapımı başlayacaktır.

Ne var ki; o günün Turhal’ında Elektrik yoktur. Doğru dürüst Lokanta yoktur. Sinema-Tiyatro yoktur. BİRA yoktur. Bizim Alman teknisyenler bu şartlara (15) gün dayanabilirler. Ve bir gün topluca Turhal’ı terk ederler. Hem de habersiz.. Kazım Taşkent çılgına döner. İstanbul’a gittiklerini öğrenir, doğruca İstanbul’a gelir. Almanları bulur. Ancak nafile. Almanlar, koşullar değişmedikçe geri dönemeyeceklerini kararlı bir şekilden söylerler. 

Bunun üzerine Kazım TAŞKENT, Alman Hastanesi Başhekimine gider, durumu anlatır ve Alman Aşçıbaşını, geçici bir süre Turhal’a göndermeye razı eder.  Bol miktarda BİRA alınır.  Bir Tiyatro grubuyla anlaşılır, 15 günde bir Turhal’a geleceklerdir. Ve Alman grup yeniden Turhal’a döner..

Çalışmalar başlar, bir iki hafta derken bu defa Türk İşçiler birkaç gün çalışınca bir daha işe gelmemeye başlarlar. Araştırılır. Kazım Taşkent bizzat köylere gider ve anlaşılır ki; işçiler birkaç aylık ihtiyaçlarını bir-iki günde yevmiye olarak alınca bir süre çalışma gereği duymamaktadırlar. Buna da bir çözüm bulunur. İş gücü kesintisiz hale getirilir.

Sonunda akla hayale gelmedik detaylarla uğraşılırken inşaat da hızla yürümektedir.  Ve bir rekor kırılır; tam (9) ayda Fabrika Çalışır hale getirilmiştir.  (Çorum Şeker Fabrikasının tamamlanma süresi vakıa bir negatif rekordu ama normalde de 3-5 yıldan az olamazdı, o günün Turhal’ında Çorumun 2-3 misli büyük o fabrika 9 ayda tamamlanmıştır.)

Turhal Şeker Fabrikasının kuruluşu evet, tam (9) ayda tamamlanmıştır. Ve bu 1936 şartlarında bir rekordur. Bu gün de bir rekordur. Türkiye’nin en büyük Fabrikalarından biri (9) ayda kurulmuştur.  Hem ne şartlarda.. İşte bunu başaran Kazım TAŞKENT’tir.

Bu bağlamda Anadolu Üniversitesine gerçekten teşekkür etmek gerekir. Biz de o sayede Kazım TAŞKENT’in haklı şöhretini öğrenmiş olduk. Aksi halde onu, sadece Bankacı sıfatıyla ve geçmişindeki bu ALTIN BECERİYİ bilmeden tanımış, daha doğrusu tanıyamamış olacaktık.

Şimdikilere bakar mısınız? İstisnalarını elbette tenzih ederiz ama; genelde vizyon yok, sorumluluk yok, kapasite yok, liyakat yok.  

Ne var? Yukarıya yaranmak var, partiye hoş görünmek var, cep doldurma ve cep doldurtma anlayışı var.. . Ve bütün bunlar dürüstlük maskesi altında var.  Allah rast getirsin… 

Allahtan Türkiye’miz, Kazım TAŞKENT becerisindeki, Ahmet DALLI çizgisindeki, ANIT Yöneticilerle bu günlere, bu duruma gelmiştir.  Politikada da benzer isimler bulmak mümkündür. Düşünün siz de göreceksiniz. Onları araştırın, bir de bu günküleri,  evet bu günküleri bir de yarın araştırın.  Dudaklarınız uçuklar. Neyse biz yolsuzlukları araştırma bakanı değiliz ya..

Şimdikiler, bunu anlayamazlar, birisi bir üst makamda ise, mutlaka bir çıkarı vardır. Birisi büyük işler başarıyorsa mutlaka kendisine de bir pay vardır. Bu gün işte böyle düşünülüyor.  Onların anlayışında dürüst bürokrat yoktur. İş yapan bürokrat vardır ve kendisine de bir pay çıkarmaktadır.

Bir iki isim daha vermeden geçemeyiz.  

Ahmet DALLI,

Ahmet DALLI da AKBANK’ı AKBANK yapan adamdır. 

Nerden bulmuş nasıl bulmuşlar bilemiyorum. Ama son iki yılında birlikte çalışmak gururuna sahip oldum.

İki yıl üst üste onun, Sayın Ahmet Dallı’nın, Akbank birimleri ve Yöneticileri hakkındaki ÖZEL FORMLARINI güncelleştirme görevi bana verilmişti. Bu çok özel bir görevdi. . Belli sürede ve sıfır hata ile yapılmak zorunda idi.

Bu formlar bizzat kendileri tarafından dizayn edilmişti.

Bir köşede yöneticinin çok kısa özlük bilgileri yer alıyordu. Bu bilgiler yönetici ile birlikte aktarılabiliyordu. 

Yani TEK FORM’da O BİRİM’in son ÜÇ YILLIK Performansını, Banka Genel ortalamasında göre artı ve eksilerini;  Yöneticisini, Yöneticinin son üç yıllık performansını, aldığı teftiş sicillerini, önceki dönemlerde alınmış, takdir teşekkür ve başarı notları ile varsa cezalarını; HEMEN GÖREBİLİYORDUN UZ.

Bilgiler doğrudan birinci kaynaktan anlıyordu. Birim için son Teftiş Raporları; Mevduat ve Krediler Departmanlarının güncelleştirilmiş bilgileri ve nihayet BİRİM YÖNETİCİSİNİN Bizzat Kendisi tarafından en son açıklanan görüş, öneri ve dileklerini görebilirdiniz.

Ve düşünebiliyor musunuz, bütün bunları doğrudan öğrenmek ve o formlara dökmek üzere; BANA İKİ YILLIK YETKİLİ MÜFETTİŞ MUAVİNİNE ÇOK NET, ÇOK GENİŞ BİR YETKİ VERİLMİŞTİ..

Bütün Raporlar ve ilgili departman tabloları önümde idi. Doğrudan İDARECİ ile ve DİREKT Hattan görüşme yetkim vardı. Doğrudan birinci idareciyi arıyordum ve baştan söylüyordum, Sayın AHMET DALLI BEYEFENDİ Adına arıyorum. ŞU BİLGİLERİ İSTİYORUM.. Bu kadar kesin ve net.

Bu çok özel yetki bizzat kendileri tarafından verilmişti. Benim için ayrı bir gurur kaynağıdır. Ahmet Dallı adını duyunca yer yerinden oynuyordu. Bazen, noksan kalan bilgiler dakikalar içinde hemen geliyordu.      

Ve düşünebiliyor musunuz, 1971-1972 ve Bilgisayar YOK. Bilgiler manüel tablolarda ve Daktilo ve Facit Hesap Makinası kullanıyorsunuz.  Şehirler arası telefonu santral bağlıyor. Otomatik görüşme yok.

O zaman AKBANK’ın 600 küsur şubesi var. Ve bana verilen süre İKİ HAFTA..

Çok yoğun bir çalışma ile bir iki gün önce görevi bitiriyorum.. Tam zamanında kendilerine takdim ediyorum.   Önce hiçbir şey söylemeden şöyle bir iki FORM-KARTON inceleniyor. Sonra kalın siyah gözlüklerin üzerinden sert ama sevecen bir bakış bana oturmamı işaret ediyor.

Yirmi dakika kadar tetkikten sonra, gözlüklerini çıkarıyor Sayın Dallı ve gülümseyerek teşekkür ediyor.  Çay söylüyor. Beni sorguluyor. Kimlik bilgilerim zaten elinde notları var adeta onları teyit ediyor.  Yaklaşık yarım saat süren bir görüşme. Soruyor ve cevap alıyor, soruyor, soruyor.. Sonra çok rahatlatan bir gülümseme ile kalkıyor, beni tebrik ediyor. Teşekkür ediyor..

Anlıyorum ki bu göreve özel olarak seçilmiştim.  Aynı görevi ikinci yıl da yaptım. 

Bu ÇOKÖZEL bir PROJE idi. AKBANK’ta aldığım ÖZEL Görevlerin İLKİYDİ.. Sonra Tüm Almanya’yı ve  Belçika’yı da Kapsayan İŞÇİ DÖVİZLERİ ile ilgili Çalışma Gelecekti. Yurt içi ayağı ALTI AY ve YURT DIŞI AYAĞI DÖRT AY süren Çok Özel bir Proje idi.  Her neyse bu konuları ayrıca işleriz.

Sayın Ahmet DALLI için hazırladığımız işte o kartlarda hemen saniyeler içinde elinizdeki birim ve idarecisi hakkında öz bilgilere ulaşabilirdiniz. Bilgisayarın olmadığı bir dönemde bu hazırlık çok önemliydi. Sayın Dallı ciddi çalışan birisi idi.

Onun Akbank’ta görev kabul etmesinde bir hikâye anlatılır;  Sabancı Kardeşlere diyor ki; TAMAM KABUL EDİYORUM. BANKANIN BAŞINDAYIM AMA BİR ŞARTLA İKİ YIL HİÇ BİR ŞEYE KARIŞMAYACAKSINIZ. O ANDA BIRAKIR GİDERİM..

Bu şart kabul ediliyor, Sabancı yalnızca izlemekle yetiniyor.  Ve işte AKBANK, AKBANK oluyor. Dallıdan önce, 1950’lerde yılsonu hesaplarını kapatabilmek için dışarıdan, Devlet kadrolarından özel destek alan bir kurum, bir banka varken,  1970’lerde, ciddi, sağlam temellerde, güvenilir bir BANKA Doğuyor. İşte bu Sayın Ahmet DALLI’nın eseridir.

Burada bir başka isimden söz etmek gerekir, o da Ahmet DALLI’nın arkasındaki en büyük dayanaktır. Banka içyapısını sağlam temellere oturtan, ciddi bir otokontrol sistemini kuran, o zamanın en ciddi finans kuruluşu olan T.C. Ziraat Bankası Teftiş Heyeti Yönetmeliğini birebir AKBANK’a adapte eden ve o sayede güvenilir bir denetim mekanizması ile Banka’nın TEMELLERİNİ SAĞLAMLAŞTIRAN isim.

Evet;   Bu isim;  Sayın Vefa CEMAL SEZER‘dir. 

O da bir ayrı ABİDE İSİMDİR. Eğitici ve Kontrol Edici Teftiş anlayışını, O zamanlar Devletten çok daha ciddi bir Teftiş Anlayışını, getiren AKBANK TEFTİŞ HEYETİNİ KURUMSALLAŞTIRAN isim Vefa CEMAL SEZER’ dir.

İsmini duyardık ama kimse onu görmezdi. Sabah çok erken gelir, akşam herkesten sonra çıkardı. Kimse onu göremezdi.

Bir gün, Teftiş Heyeti Reisimiz, Sayın Kenan TEMELLER -o da ismi gibi Akbank’ın temel taşlarından biridir, Akbank’ı Akbank yapan kadrolarda önemli, bir isimdir.-  Evet Sayın Temeller beni çağırdı. Ve Git bakalım Vefa Cemal SEZER seni istiyor..

Neden? diyemedim. O da açıklama yapmadı, çıktım, üçüncü katta olduklarını biliyordum. Sordum odalarını buldum ve kapıyı çaldım.

İçeri girdiğimde, tam karşımda, saçları, bıyıkları, kaşları bembeyaz olan devasa bir adam bana bakıyordu. Kendimi tanıttım. Yerinden doğruldu, elini uzattı, gülümsedi, oturmamı işaret etti.

Çok kısa bir süre beni sessizce süzdü ve yine babacan bir ifade ile;  

  • – RAPORLARINI BEĞENİYORUM dedi. Kısık bir sesle TEŞEKKÜR EDERİM efendim. Diyebildim. Yine o devam etti.
  • Pendik Şubesi Müdürü için Teşekkür istemişsin, dedi ve yüzüme baktı.

Her tarafımın titrediğini hissettim. O rapor ilginç bir rapordu. O şubenin teftişine başlarken beni uyarmışlardı; Aman dikkat et o Bayan Müdür, çok değişik biridir.  Geçen yıl Kemal TOSYALI’YA KÖK SÖKTÜRDÜ VE Tosyalı ona ceza istedi. Tosyalı haklıydı. O kadın küstahın biridir, aman dikkat..

Teftişe bu ön bilgiyle ama kesinlikle ön yargısız başladım. Daha ilk anda müdür hanım, tam not almıştı.

Teftişe başlarken kendisine uzattığım Müfettiş Hüviyetini almış hiç bakmadan kapatmış ve

  • – BUYRUN DOĞAN BEY BEN SİZİ TANIYORUM demişti. Sonraki günlerde sordum;
  • – NEDEN O HÜVİYETE BAKMADINIZ dedim. Cevap ilginçti;
  • – Efendim O anda baksam da zaten bir şey anlamazdım, o heyecanla okuyamazdım. Zaten öyle rahat, kendinden emin bir haliniz vardı ki, ancak gerçek MÜFETTİŞ olabilirdiniz. İşte bunu anladım ve Hüviyetinize bakmadım. Sizi isim olarak tabii duydum ama görmemiştim. Tavrınızdan bu ancak işte o olabilir dedim ve yanılmadım.
  • – Bravo dedim, tebrik ettim. Onu çok yakından izledim.

Bir gün Şubeye eşim geldi, öğle tatilinde beraber olacaktık, tam 11.30 da Bankanın önüne gelmiş ve içeri giriyordu ki, yanında Şube Müdürümüz NEŞE Hanımı gördüm. Bana doğru İkisi beraber geliyorlardı.

Pendik Müdürümüz Neşe Hanım Çok zeki bir kadındı. Eşimi şube dışından görmüş hemen kalkmış ve onu kapıda karşılamıştı. Buyurun Doğan Bey burada demiş ve bana getiriyordu. Oysa eşimi de ilk defa görüyordu. Şaşırmıştık, zeki kadın anladı ve devam etti;

  • – Efendim, ben kapıdan bakan ve şubeye giren insanın, para çekmeye mi, Hesap Açmaya mı, Arkadaş için mi; Müfettiş Beye mi geldiğini anlayamazsam olur mu? Bu benim görevim.
  • – Harika dedik. Sizi bir kez daha tebrik ederiz.

Pendik Müdürümüz, Neşe Hanım tam bir iş kadını, zeka küpü, çalışkan ve becerikli bir yöneticiydi.. Rakamlarına bakınca, Banka ortalamasının çok çok üzerinde olduğunu görmüştüm. 1972’nin İstanbul’unda Ümraniye’de Kurtköy’de birçok önemli Sanayi Kuruluşu ve Çiftliği müşteri olarak almıştı.   O zamanın ıssız yollarında oralara bizzat gidiyor ve yöneticilerle patronlarla görüşüyordu.  Ve Herkes onu çok seviyordu. İlişkileri ve sonuçları çok iyiydi.

İşte bu Müdüre ben de Teşekkür istemiştim.  Bu yüzden Teftiş Kurulu Reisimiz Sayın Kenan Temeller ile çok tartışmıştık. Kenan Bey, önce bu kadının bir yıl önce ceza almışken şimdi nasıl oluyor da sen Teşekkür istiyorsun diyerek çok karşı çıkmıştı ve benim savım Teftişin YILLIK yani DEVRE ESASINA Göre olduğunu ve benim devremdeki sonuçların, performansın işte bunu gerektirdiğini savunuyordum. Bunları raporumda da çok net olarak anlatmış ve sonucu TEŞEKKÜR talebi ile bağlamıştım. 

Kenan Bey sert mizaçlı ama mantıklı adamdı, enine boyuna irdeledi, tartıştı ve sonunda kabul etti. O kabul etmese raporumuzun geçme imkanı kesinlikle yoktu.

İşte bu raporu soruyordu Sayın Vefa Cemal SEZER..

  • – Pendik Şubesi Müdürü için Teşekkür istemişsin, dediği rapor bu rapordu. O anda kaynar sular döküldü, adeta titremeye ve terlemeye başlamıştım. Eyvah dedim acaba raporda ne hata vardı ki Vefa Cemal Bey beni istemişti. Onun beğenmediği raporun sahibi bu bankada kalamazdı. Bunlar bir anda kafamda şimşekler gibi çaktı ve
  • – Evet efendim dedim. İstedim. Vefa Cemal Bey yüzüme baktı.
  • – İstemişsin ve ALTI AY GEÇMİŞ, hala da TEŞEKKÜR Mektubun yazılmamış dediler.
  • – Hemen takip ederim efendim dedim.

Gülümsedi, sonra yine çok sevecen, çok babacan bir tavırla eskilerden yenilerden anlattı. Onu büyük bir zevkle ve gururla dinliyordum. Bana o anda o tatlı sohbet içinde TEFTİŞİ ve MÜFETTİŞİ anlattı.  Dinledim, dinledim, Keşke yanımda bir ses alma cihazı olsa ve bu ANAYASA sayılacak DENETİM ANLAYIŞ v KURALLARINI kaydedebilseydim. 

İşte Vefa Cemal SEZER, 600 şube içinde PENDİK ŞUBESİ müdürüne istenilen Teşekkür Mektubunun ALTI AYDIR YAZILMADIĞINI takip ediyor ve sistemi harekete geçiriyordu.

AKBANK’ı AKBANK yapan Ahmet DALLI ve Ahmet DALLI’yı kurumsallaştıran da Vefa CEMAL SEZER anlayışı ve onun kurduğu Ciddi, Mükemmel DENETİM MEKANİZMASIDIR.

Vefa Cemal SEZER’i o günden sonra bir kez daha ziyaret ettim.  Teoman KOZAKÇI ile, sevgili Erdoğan AKGÜN üstada gidecekken odaları şaşırmış ve Vefa Cemal SEZER Beyin odasına adeta dalmıştık. Sonra hiç bozuntuya vermedik ona özel gelmiş gibi oturduk. O da bu ani ziyaretten memnun kalmıştı. Bizi utandırmadı, çay söyledi, sohbet ettik.

Onu göremezdik ama Her Teftiş Raporumun ona da gittiğini ve beni derinden derinden izlediğini hep hissetmişimdir.  O bana bir güven unsuru idi. O Banka için bir güven unsuru idi.

Medeni BERK,

Akbank, Akbank olurken Medeni BERK’in de Rahlesinden geçecektir. Sayın Medeni BERK de çok çalışkan, çok değişik, çok akıllı bir yöneticiydi.

Sayın Medeni BERK için bazı anılarımız, “Aslında ZOR Değil” de anlatıldığı için (Sh 359-362) tekrarlanmayacaktır. Sadece onun iş anlayışını anımsatması bakımından AKBANK Refakat Müfettişi iken KUZEY DOĞU ANADOLU BÖLGE MÜDÜRLÜĞÜNE atanmamızla ilgili anımızı ve onunla İlk Erzurum Seyahatimizi anlatmıştık. Bana yarın sabah buluşalım ve Erzurum’a birlikte gidelim demişti. Saat 07-7.30 gibi buluşacaktık. Ben Bankaya saat 06.30da gittim onu beklemeye başladım ve saat 07.00 olunca bana çay getiren bekçilere sormuştum, Medeni Bey gelince haberim olsun diye ve onlardan aldığım cevabı sadece aktaracağım; EFENDİM MEDENİ BEY GELDİ, SİZ 06.30 DA GELMİŞTİNİZ O SAAT 06.00 GELMİŞTİ ODASINDA ONA DA KAHVE GÖTÜRDÜK., Dediler ve şaşırmıştım. İşte Medeni Bey O Medeni Bey’dir. Saat 06.00 da işe gelen gece yarısı Erzincan’da inşaatları gezen o Medeni Bey…

Bu ekolün son temsilcisi Sayın Hamit Beliğ BELLİ’dir.  Hamit Bey, yeni Genel Müdür Yardımcısı olmuştu biz heyete girdiğimizde onun bir önceki Teftiş Kurulu Başkanı olduğunu biliyorduk.  Dürüst ve çalışkandı.

xxxxxxxxxxxxxxxxxx

 Ve Bedrettin DALAN, Melih GÖKÇEK, Aytaç DURAK, Hasan Celal GÜZEL ve Celal DOĞAN için de söylenecek, anlatılacak çok şey var ama buraya almayacağız. Sadece bu isimlerin de çok özel, nevişahsına münhasır isimler olduğunu belirtmekle yetinmek zorundayız.

Bu bölümü bitirirken, şunu net olarak söylemeliyiz ki, çok az örnekler verebildiğimiz bu akıllı, becerikli, onurlu, vizyon sahibi bürokratlarla Türkiye bir yerlere geldi ve bu gün maalesef bu tür Bürokratımız yok artık ve acı olan taraf şu ki; bundan sonra da olamayacak gibi.  

(Baskı hazırlıkları tamamlanmak üzere olan ikinci kitabımız; “Beyaz Dünya ZOR Değil”den bir bölüm olarak aktarılan bu yazımız, günümüzün, vizyondan yoksun, kapasitesi düşük, kendini illaki taraf olmak zorunda hisseden ve icraatını da ona göre yapan bürokratlarına ithaf olunur.)