Akıllara MIH Gibi Çakılsın

75

2002 Genel Seçimleri üzerinde kafa yorulması gereken mühim bir olay, hele hele memleketin yakın siyasi tarihini temellendirip çözümlemek istiyorsak. Koalisyonlarla geçmiş 11 senelik bir dönemin yaşanması, 11 sene içinde pek çok talihsiz hadisenin meydana gelmesi, köklerini 50’lerden alan siyasi hareketlerin çeşitli ortaklıklar içine girip Türkiye’nin kanayan yaralarına basit tamponlar dışında çözümler getirmede yetersiz kalmaları. Derken genç, dinamik ve toplumumuzda kendine karşılık bulabilecek bir kadronun çıkış yaparak yeni parti için düğmeye basması. Yazın tarlada kan ter içinde çalışan çiftçinin tenine vuran rüzgar gibi gelen AKP. Öyle bir geliş ki milletimiz ”Yetti artık !” diyerek, cesur bir hamleyle tek başına iktidarı girdikleri ilk seçimde bu genç kadroya emanet etti.

Peki AKP bunu nasıl başarmıştı?

O günkü Recep Tayyip Erdoğan’ı dinlerseniz ”Başarısız giden her şey için dış güçler lafı söyleniyor. Ben buna katılmıyorum, yanlış giden bir şey varsa sorumlusu hükümettir.” dediğini duyacaksınız. O günkü Recep Tayyip Erdoğan’ı dinlerseniz ”Bizim temel hedefimiz insanların haklarına, özgürlüklerine, hürriyetlerine sahip çıkmak. Toplumu öyle böyle diye ayırmak değil, bir bütün halinde kucaklamak.” dediğini duyacaksınız. O günkü Recep Tayyip Erdoğan’ı dinlerseniz ‘‘Şiirler okunduğu için insanlar bu kardeşiniz gibi hapse tıkılıyor, biz şiirin de sanatın da özgürlüğünü isteyenleriz.” dediğini duyacaksınız. O günkü Recep Tayyip Erdoğan’ı dinlerseniz ‘‘Belediye başkanlığı için kampanya yaparken bir hayat kadını kardeşimin elini tuttum, derdini dinledim. Benden istediklerini bizzat dinleyip ona hizmet edeceğime, kadın haklarını her daim koruyacağıma söz verdim.” dediğini duyacaksınız.

O günkü Recep Tayyip Erdoğan’ı dinlerseniz toplumsal ilerleyişi işaret ederken milletin milli değerlerini da inkâr etmeyen liberal bir anlayışın yansımalarını göreceksiniz. Dönemin siyasetini değiştirmeyi başarmış yeni bir söylem göreceksiniz. Bu söylem karşısındaki diyalektiği yakalamayı başaramayan yani yeni modaya uyamayan büyük sağ partiler, koalisyonlar içindeki yıpranmışlıklarının da etkisiyle seçimde baraja takılıp gittiler.

90’larda TBMM’de DYP, ANAP, RP, MHP 4 farklı partiyle temsil edilen sağ yelpaze 2002’de sadece AKP ile temsil ediliyordu. AKP Sahasındaki bütün partileri eriterek tabanın tek sesi olmayı başardı. Kendisini ideoloji partisi haline getirmeyi değil içinde farklı sesler ve farklı kanatlar barındıracak kapsamlı bir çatıya evirmeyi seçti. Partiye eski CHP’li bakanı da, DYP’li milletvekilini de, RP’li bakanı da kabul etti. Kabul ettiklerini belirli değerler etrafında bir arada tutmayı başardı. Bu başarısını 2015 seçimlerine dek AKP geniş çevreleri bir yolda konsolide ederek sürdürdü.

4 Sene önce İstanbul’da tek başına %49,12 oy almayı başaran AKP, 23 Haziran’da MHP ve BBP desteğiyle ancak %44 oy alabildi. 31 Mart ve 23 Haziran sonuçlarının verdiği en net mesaj AKP’nin kurucu çizgisini kaybetmiş olmasıdır, geniş düşünebilen, geniş kitleleri bağlayabilen parti olma vasfını kaybetmiş olmasıdır. Bugün AKP sağ cenahın gönül rahatlığıyla kendini emanet ettiği yegane çatı değildir. Bir yanda İYİ Parti’ye kaybedilmiş seçmenler, bir yanda tepki yüzünden MHP’ye kayanlar, bir yanda Ali Babacan’ın istifasıyla ve Ahmet Davutoğlu’nun net duruşuyla somutlaşmaya başlayan yeni parti hareketleri…

 

 

 

Öyle günler görüyoruz ki bugün Ali Babacan ve Ahmet Davutoğlu’nun açıklamalarına büyük ölçüde destek verir hale geldim. Ali Babacan ve Ahmet Davutoğlu hiçbir zaman destekçisi olmadığım AKP içinde sempati ve saygı duyduğum nadir isimlerden olsa da bugün kendilerini yeni hareketlerin baş aktörü olarak görmek, kendileriyle AKP’ye aynı eleştirileri yapıyor olmak beni şaşırtıyor. Şaşkınlıkla beraber mutluluk da hissediyorum. Şu ucube başkanlık sistemiyle partilerin önü tıkanırken, partiler azaltılmaya çalışırken paslanmış siyasetimizde İYİ Parti’den sonra yeni solukların türeyişini görmek beni ziyadesiyle memnun ediyor. Bu milletin yeni ufuklara, yeni pencerelere ihtiyacı var.

Bugün AKP’den kopanların söylemleri bana 2002’deki AKP’nin çıkışını hatırlatıyor. Söylemlerin dokusu hemen hemen aynı, tabii bu yeni hareketlerde olması gerektiği gibi parlamenter sistem vurgusu öne çıkıyor, israf kınanıyor, kutuplaştıran dil reddediliyor. Yeni hareketleri destekleyen ben, sayın Davutoğlu’nun da sayın Babacan’ın siyasette yer edinmesi gerektiğinde inanan ben, ‘‘Ya yeni hal, ya yeni hal !” söylemine katılan ben, milyonlarca vatandaş gibi aklımdan şu soruyu geçirmeden edemiyorum ”Sayın Davutoğlu, Sayın Babacan işler bu raddeye varana dek neredeydi ?” Eğer yeni hareketlerde ”AKP Eskileri” damgası yememek istiyorlarsa ve farklı görüşleri buluşturmak istiyorlarsa bu soruya samimi cevabı tez zamanda vererek vicdanları rahatlatmalılar diyorum.

Siyasetimiz aynı 2002’de olduğu gibi yeni bir şafağın tuncuna boyanıyor. Yeni söylemler, yeni isimler ve yeni partiler devranın dönmesini bekliyor. AKP İçinse artık eteklerindeki yığın yapraklarla o merdivenlerden ağır ağır çıkmak, semaya ağlayarak bakmak zamanı geliyor.

Dilerim ki zuhur edecek yeni günde ders almak unutulmaz. AKP’nin ”Özgürlüklere Saygı” diye çıktığı yolda memleketi nereden nereye getirdiği akıllara mıh gibi çakılır.

Toplumu oy alabilmek için kutuplaştırmanın nelere sebebiyet vereceği akıllara mıh gibi çakılır.

Bir adamın memleketi tek başına yönetemeyeceği akıllara mıh gibi çakılır.

Liyakati yıkanların er ya da geç enkazının altında ezileceği akıllara mıh gibi çakılır.

Yazarları, öğretmenleri, aydınları bahanelerle içeriye tıkmanın ne büyük kötülük olduğu akıllara mıh gibi çakılır.

Bu memleketin 3-5 kişinin şahsi hırs ve emelleri uğuruna heba edilecek değil 17 senesi 1 senesi daha kalmadı…

Akıllara mıh gibi çakılsın…