Marmara Bölgesinde görevlendirilen “âkil heyeti” 19.04.2013 te Kocaeli’ye geldi. Deniz Ülke Arıboğan, Mithat Sancar, Levent Korkut, Ahmet Gündoğdu, Ali Bayramoğlu, Yücel Sayman ve Hülya Koçyiğit Kocaeli programına katılırken, Hayrettin Karaman ve Mustafa Armağan gelmedi. Heyetin sabahtan akşama kadar olan programında halkla temas ettikleri her noktada şiddetli tepkiler gördüklerini medyadan izledik.
Âkil heyetinin Sivil Toplum Kuruluşları (STK) ile yaptığı toplantıyı organize işini üstlenen Müsiad yetkilisinin davetiyle, Kocaeli Aydınlar Ocağı Başkanı olarak ben de toplantıya iştirak ettim.
Âkil heyetinin başkanı Prof. Dr. Deniz Ülke Arıboğan‘ın “işitmediğimiz hakaret ve küfür kalmadı” dediği tepkilerden sonra toplantı yapıldı. Belki de bu sebeple toplantı Arıboğan’ın “biz herhangi bir şey anlatmak için gelmedik. Sadece sizlerin görüşlerinizi dinleyeceğiz, destek sebeplerinizi veya endişelerinizi varsa tepkilerinizi Ankara’ya ileteceğiz. Görevimiz sizi bir şeylere ikna etmek değil” tarzı konuşmasıyla açıldı.
Bu toplantıda KOCAELİ AYDINLAR OCAĞI Başkanı olarak yaptığım konuşmanın önceden hazırlayıp heyete verdiğim metin ve konuşmam sırasında yaptığım ilavelerle âkil heyetine, STK’lar huzurunda ilettiğim görüşlerimizi sizlerle de paylaşmak istiyorum: (Konuşmamı http://www.youtube.com/watch?v=yK0pTs-NeyE&feature=share den izleyebilirsiniz.)
1- Programda “saat 14-15.30 arası STK Başkanları kabul edilecek” yazılmış. Herhalde heyetinizin adı âkil olunca, akıl alma ihtiyacında olanlar kuyrukta bekliyor sanılmış olmalı. Öncelikle bu tepeden bakıcı tavrı doğru bulmadığımı söylemek durumundayım. Biz buraya bizim bilmediğimiz bazı bilgilere sahipseniz dinlemeye ve fikirlerimizi ifade etmeye geldik, akıl almak için gelmedik.
2- Başbakan heyetinizin görevini şu şekilde tarif etti: “Akil adamların oluşması toplumsal psikoloji için önemli. Halkı buna hazırlamak önemli. Bu toplumsal algıyı akil adamların hazırlaması lazım.” Size görevi veren makam bir psikolojik operasyonu yürütmek için görevli olduğunuzu açıklıyor. Siz ise böyle bir göreviniz olmadığını söylüyorsunuz. Görevi veren ile görevi yapacak olan arasındaki böyle bir “görev tanımı” uyuşmazlığı kurumlarda kesin bir başarısızlık sebebidir. Öncelikle görev tanımınızı netleştirmeniz gerekir.
Başbakan’ın açıklamasına göre, bize “Çözüm süreci denilen PKK ile müzakerenin iyi bir şey olduğu” fikrini pazarlamak için görevlendirildiniz.
Fakat satacağınız fikrin fiyatını/bedelini siz de bilmiyorsunuz, hedef kitleniz olan biz de bilmiyoruz. Malı sattıktan 3 ay sonra ödeyemeyeceğimiz bir bedel ortaya çıkma ihtimali büyük. Fiyatı belli olmayan “sürece destek” fikrini satmanız mümkün değil. Ayrıca sattığınız fikrin ortaklarından PKK kanadı istediği fiyatları konuşmaya başladı. Bu fikrin PKK’nın istediği fiyata da satılabilmesi mümkün değildir.
Bazı devlet yöneticilerinin “Hiçbir taviz verilmedi” lafı bu toplumun zekâsıyla alay etmektir. Bu sözün, 2 sene önce görüşmeler devam ederken “terör örgütüyle görüşenler de görüştü diyenler de şerefsizdir” denilmesinden farkı yoktur.
30 senedir silahlı terör yürüten teröristbaşı İmralı’da bir gece rüyasında aksakallı, ak cüppeli bir zat-ı muhteremi görüp, “geçmişte namaz kıldığı dönemleri” de hatırlayarak hidayete erdi ve pişman mı oldu?
Hadi siyasetçiler bunu yapabiliyor. 63 kişilik âkil heyetinin 16’sını (İnşallah doğru değildir) bizzat Öcalan’ın tavsiyesiyle seçildiği söyleniyor. Onlara da bu tavır yakışabilir. Ama size yakışmaz, bu milletin zekâsıyla siz alay etmeyin. Lütfen gittiğiniz yerlerde buna benzer sözler söylemeyin. (Konuşmamın videosunu izleyenler lütfen bu esnada Deniz Ülke Arıboğan’ın tasdik edici yüz ifadelerine dikkat ediniz.)
3- “Barış istemiyor musunuz, analar ağlasın mı?” sloganları etkili ama anlamsız sloganlar. Türkiye’de Türk- Kürt savaşı yok. PKK’nın Türk Milletine (buna Kürt halkı da dâhil) karşı uyguladığı terör faaliyeti var. Devletin görevi teröristin talebini vermek değil, onu etkisiz hale getirmektir. Barış savaşan devletler arasında olur. Devletin bugün muhatap aldığı, sizin de savunduğunuz müzakereyi yürüttüğü PKK narko-terör örgütü Kürt halkının temsilcisi değildir. PKK silahlarının etkin gölgesinde yapılan seçimlerde bile Kürt halkının sadece dörtte birinin oy verdiği bir terör örgütünden bahsediyoruz. Devlet görevini yapsa, terör örgütünün Kürt halkı üzerindeki baskısını kaldırsa bu oran tamamen önemsiz rakamlara düşer.
4- PKK’nın hedefi İmralı Tutanaklarından, “sayın” teröristbaşının gönderdiği mektuplardan ve BDP’lilerin demeçlerinden açıkça belli. Topraklarımızda Barzani devleti benzeri bir Apo devleti kurmak. İran ve Suriye’de kurulacak diğer federe devletlerle Büyük Kürdistan’ı kurmak. 63 akilden en az 50 sinin savunduğu yeni anayasa maddeleri bu oluşuma hazırlamak maksatlı. Öcalan’ın, Karayılan’ın Türkiye’nin bir bölümünü yönetmesini de, TBMM’de milletvekili olmasını da bize kabul ettiremezsiniz.
5- Etnik gruplara kolektif haklar adı altında verilecek tavizler insan hakları değildir. Uluslararası hukukta bunun karşılığı yok. Yani etnik gruplara özel haklar verilmiyor. Sadece bireysel haklar söz konusu. “Ana dilde eğitim, kamu hizmetlerine ana dilde erişim” düzenlemeleri Türkiye’yi en kısa yoldan bölünmeye götürecek. Bize bu fikirleri satmaya kalkmayın.
6- Terör örgütü liderinin Türkiye Cumhuriyetinin devlet yapısını, anayasasını ve vatandaşlık tanımını belirleyici hale gelmesi demek olan bu süreç bizi utandırıyor. TBMM milletvekillerinin teröristler arası kuryelik yapması bizi rencide ediyor.
7- İhtilallerden sonra yapılmış anayasaları TSK silahlarının gölgesinde yapıldığı için istemeyenlerin, PKK silahları gölgesinde “yeni anayasa” yapmaya çalışmasını nasıl izah ediyorsunuz?
8- Görevini yapmamış olanların ve sürecin destekçilerinin “Başka çaremiz yok” ifadesi “öğrenilmiş çaresizlik” içinde olduklarının göstergesi. Kurtuluş savaşı yıllarında “manda ve himaye” isteyen aydınların öğrenilmiş çaresizliği gibi. Sizlerin de bizi öğrenilmiş çaresizlik haline çekmenize izin vermeyeceğiz.