Âkif  ve  İnsan  (4)

120

     Meâdın, mebdein, hâlin ki üç müdhiş muammâdır…

     Durur edvâr-ı müstakbel gibi karşında hep hâzır.

     (Ebedî dönüş yeri olan Âhiretin, var oluşunun başlangıcı ve şu andaki hâlin; üç bilinmez bir

     Muammâ ve bir sırdır.

     Aslında hepsi de, gelecek devirler gibi, karşında hâzır vaziyettedir.)

x

     Koşarsın bunların sevdâ-yı idrâkiyle durmazsın,

     Hakîkatten velev bir şemme duymazsan oturmazsın.

     (Bu meçhul bilmeceleri anlamak için, koşup durursun.

     Hakîkatten velev ki, bir kokucuk olsun almadan oturmazsın.)

x

     Serair perde-pûş-i zulmet olsun varsın isterse…

     Düşürmez düştüğün yeldâ-yı hirman rûhunu ye’se.

     (İsterse sırlar; karanlığı örtücü olsun;

     Düştüğün mahrumiyet gecesi, ruhunu ümitsizliğe düşürmez.

     Zira yeis / ümitsizlik, her türlü ilerlemenin başta gelen engelidir.)

x

     Emel meş’al-keşin, bir reh-nümâ, hem-râhın olmuşken,

     Tehâşî eylemezsin sîne-i deycûra girmekten.

     (Emel; meş’ale taşıyıcın, bir kılavuzun hem de yol arkadaşın olmuşken,

     Asla korkmazsın karanlıkların içine girmekten.)

x

     Gelip bir gün tecellî etse mâhiyyât-ı masnûât,

     Taharrîden geçer, bir dem karâr eyler misin? Heyhât!

     (Gelip bir gün tüm varlıkların içyüzü tecellî etse / açığa çıksa,

     Araştırmaktan vazgeçer misin? Bir an yerinde sayar, araştırmaları bırakır mısın? Ne gezer…

     Çünkü kâinatta sergilenen İlâhî hikmetlerin anlaşılması bitmez, sürüp gider. Her açılan kapı;

     Açılması istenen yeni kapılar olarak karşına çıkar.)

x

     Tutar mâhiyyet-i Sâni’, o en heybetli mâhiyyet;

     Olur âteş-zen-i ârâmın, artık durma cevlân et!

     (En heybetli mahiyet, yani nitelik ve özellik sahibi olan san’atla Yaratıcı Allah’ın mahiyeti; olur

     Senin için, durmayı yakıp atan, ortadan kaldıran. Öyleyse durma kalma hareketten geri asla.

     Kendini diğer varlıklarla kıyaslama. Dön dolaş gerçekler peşinde koş. Hayatta senin için ey

     İnsan! En hoş hakîkat işte budur.)

x

     Tevakkuf yok seninçün, daimî bir seyre tâbi’sin…

     Ne zîrâ hâle râzısın; ne müstakbelle kaani’sin!

     (Ey insan senin için durmak yok. Dâimî / sürekli bir şekilde yola devam etmekle mükellef ve

     Yükümlüsün.

     Çünkü ne hâle razısın! Ne de gelecek ile kanaat edecek gibisin!)

Önceki İçerikNereye Kadar?
Sonraki İçerik     Milletin Adı Yok
Avatar photo
1944 yılında İstanbul'da doğdu. 1955'de Ordu ili, Mesudiye kazasının Çardaklı köyü ilkokulunu bitirdi. 1965'de Bakırköy Lisesi, 1972'de İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünden mezun oldu. 1974-75 Burdur'da Topçu Asteğmeni olarak vatani vazifesini yaptı. 22 Eylül 1975'de Diyarbakır'ın Ergani ilçesindeki Dicle Öğretmen Lisesi Tarih öğretmenliğine tayin olundu. 15 Mart 1977, Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Osmanlıca Okutmanlığına başladı. 23 Ekim 1989 tarihinden beri, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Yakınçağ Anabilim Dalı'nda Öğretim Görevlisi olarak bulundu. 1999'da emekli oldu. Üniversite talebeliğinden itibaren; "Bugün", "Babıalide Sabah", "Tercüman", "Zaman", "Türkiye", "Ortadoğu", "Yeni Asya", "İkinisan", "Ordu Mesudiye" ve "Ayrıntılı Haber" gazetelerinde ve "Türkçesi", "Yeni İstiklal", "İslami Edebiyat", "Zafer", "Sızıntı", "Erciyes", "Milli Kültür", "İlkadım" ve "Sur" adlı dergilerde yazıları çıktı. Halen de yazmaya devam etmektedir. Ahmed Cevdet Paşa'nın Kısas-ı Enbiya ve Tevarih-i Hulefası'nı sadeleştirmiş ve 1981'de basılmıştır. Metin Muhsin müstear ismiyle, gençler için yazdığı "Irmakların Dili" adlı eseri 1984'te yayınlanmıştır. Ayrıca Yüzüncü Yıl Üniversitesi'nce hazırlattırılan "Van Kütüğü" için, "Van Kronolojisini" hazırlamıştır. 1993'te; Doğu ile ilgili olarak yazıp neşrettiği makaleleri "Doğu Gerçeği" adlı kitabda bir araya getirilerek yayınlandı. Bu arada, bazı eserleri baskıya hazırlamıştır. Bir kısmı yayınlanmış "hikaye" dalında kaleme aldığı edebi yazıları da vardır. 2009 yılında GESİAD tarafından "Gebze'de Yılın İletişimcisi " ödülü kendisine verilmiştir.