AK Partiyi Bekleyen Tehlikeyi Bir Yıl Önce Yazmıştım

116

Aşağıda kısa bir özetini okuyacağınız bu yazı dizisi bir yıl önce kaleme alınmış ve bu sütunlarda “AK Partiyi Bekleyen Tehlike” başlığıyla altı gün süreyle yayınlanmıştı.(Seçmen Endişeli. 21.01.2013)

Başbakan Erdoğan’ın tüm söylediklerinin altına imzamı atarım, hepsi doğru. Mesele doğruyu söylemek meselesi değil. Birincisi her doğru her yerde söylenmez. İkincisi doğruyu nerede, ne zaman, nasıl söylediğiniz ve kimin söylediği daha önemli. Sadece enerjideki dışa bağımlılığınız %70’e ulaşmışsa vanaları elinde tutanlar bir günde sizi atom bombası yemişten beter eder. 

TSK’nin ABD’ye bağımlılığını bilen var mı? Türkiye savaş uçağı ve helikopteri mi üretiyor? ‘Öleceksek adam gibi ölelim’ eyvallah ama ‘ne şehit oldu, ne gazi’ dedirtmenin de anlamı yok! 

Güneydoğuda savaşan asker ve polis de adam gibi ölüyor ama mesafe alan karşı taraf oluyor. 

Başbakanın söylediklerinin bir benzerini Kaddafi, 24 Eylül 2009 tarihinde BM Genel Kurulunda söylüyordu. Kaddafi bu konuşmasında:” Daimi üyelerin veto hakkına karşı çıkıyor; ABD, Rusya, Çin, İngiltere ve Fransa’yı kendi çıkarları doğrultusunda hareket etmekle suçluyor, Vetonun BM şartnamesine aykırı olduğunu söylüyordu. Büyük güçleri 1945’ten beri dünyada sayısız çatışma çıkarmakla suçluyor; Yahudilerin, Arapların kuzenleri olduğunu söyleyip Avrupalı liderlere hitaben, “Yahudilerden nefret eden sizsiniz, Yahudi soykırımından ve Avrupa’daki ölü yakma fırınlarından siz sorumlusunuz” diyor, Avrupalıların sömürdükleri Afrika halklarına tazminat ödemesi gerektiğini haykırıyor ve oturum başkanına BM şartnamesi kitapçığını fırlatıyordu.” 

BM’de bunları söyleyen Kaddafi, aradan iki yıl geçmeden Libya’da çıkartılan çatışmada kendi halkına linç ettirilecekti. 

Erdoğan bir Kaddafi değil elbette(…) ama küresel liderliği arzuluyor, hem ABD’nin yedeğinde hem de onun çıkarlarına ters düşerek, bu nasıl olur? 

Ortadoğu Teknik Üniversitesindeki öğrenci olayları bir tesadüf mü, planlı bir durum mu saymalıyız?  

Başbakan’ın ABD’ye karşı ifadelerini Çin, Rusya ve hatta İngiltere’den duyamazsınız. ABD’nin, duyduklarına tepkisiz kalması nasıl anlamalıyız? Sanırım ya not ediyordur. (…) Başkaca izahı olamaz. 

İsrail’e ağır hakaretler ediyoruz ama tüm ihracatımızı Hayfa limanından yapıyoruz. Hakaret ettiğimizin ertesi günü masaya oturuyoruz. Bizden ziyade İsrail’i koruyacak olan patroitleri NATO’dan istiyoruz. (…)

Bu ve benzeri nedenlerle AK Partili seçmenin bir kısmında ‘ne oluyoruz’ endişesi öne çıkmaya başladı. Anayasa oylamasında ‘yetmez ama evet’ diyenler, ‘bir daha asla’ noktasına geldiler. Şimdiye kadar AK Partiyi destekleyen liberaller o yörüngeyi çoktan terk ettiler. Mustafa Sarıgül’ün ABD’de görücüye çıkaran çevreler liberaller değil mi? 

Milliyetçi-Muhafazakârlar(MHP-DYP-ANAP) kökenli seçmenler yeni bir tavır arayışındalar. AK Partinin en dinamik destekçisi Gülen Cemaati, ‘ hocam bu işe karışma’ ile başlayan ve araya gittikçe mesafe koyan ve hatta ‘etkisi %2 dir’ şeklindeki küçümseyici tavır ve davranışlardan duydukları rahatsızlığı hiç kuşkusuz yerel seçimlerde partiden ziyade aday destekleyerek göstereceklerdir. 

Halk, AK Partinin her yeri kapsayan gücü ve Başbakan’ın gittikçe artan otoritesinden ürkmeye başlamıştır. Muhalif kesim, ‘biz dememiş miydik’ diyen müstehzi tavrıyla haklılığını örnekleme çabasındadır.

Yerel seçimler, Cumhurbaşkanlığı seçimi ve Genel Seçimler derken önümüzdeki dönemde eski başarılarını yakalamak isteyen AK Partiyi zorlu bir süreç bekliyor. Ya mevcut politikalarına devam deyip kaybedenlere oynayacaklar ya da yeni bir politika ile yeni başarılara yelken açacaklar. 

Türkiye’nin alternatif siyaset üretemeyen bu günkü yapısına – kendi gelişim süreçlerini göz önüne alarak- çok fazla güvenmemeleri gerekir. 

On yıl az bir süre değil, yol uzar yük ağırlaşır, her taze bayatlar, her yeni eskir ve başlayan her şey biter, iyiler unutulur, eksikler ve hatalar akılda kalır. 

AKP engellerden bahsedemez, ortada engel kalmadı, engelleri kendileri üretmeye başladılar. Geçmişten bahsedemezler, kendilerinin on yıllık geçmişi var. Halkın gündelik hafızası o kadar ileriye gitmez. Oy istedikleri gençler on yıl önce 8-10 yaşlarındaydı.

AK Parti, sürekli gündem değiştirerek ve kendi içinden senaryolu muhalif seslendirmeler yaparak muhalefete konuşacak bir şey bırakmasa da izledikleri ‘endüstriyel siyasetin’ kodları deşifre oldu. Muhalifler ve gayrı memnunlar, ses çıkarmaya ve seslerini duyurmaya başladılar. Özgüven buldular, şaşkınlıkları sona erdi. 

AK Parti gücünün zirvesinde ve bütün inişler zirveden başlar. Tarih, “AK Parti’nin rakibi yoktu ama tek rakipleri yine kendileri oldu” diye yazacak gibi görünüyor. Zira alternatifsiz günlerin sürdürülebilirliği tartışma konusudur. 

Rahmetli Ömer Lütfi Mete’nin ‘Gülce’ şiiri AK Partinin geldiği noktanın tam bir özetidir. Ders alınmasında yarar var: ” Uçurumun kenarındayım Hızır / Bir dilber kalasının burcunda / Muhteşem belaya nazır / Topuklarım boşluğun avucunda / Koca yâr adım çağırır / Kaldım parmaklarımın ucunda /Bir gamzelik rüzgâr yetecek / Ha itti beni ha itecek / uçurumun kenarındayım Hızır”…