Huzurlu bir toplumun teminatı sağlam ve güçlü bir ailedir. Aile, dinen evlenmelerine engel bulunmayan bir erkek ve bir kadının meşru nikâhla kurdukları mutluluk ve muhabbet yuvasıdır. Aile, insanlık tarihinin en kadim ve en sağlam kurumudur. İnancın, kimliğin ve kişiliğin şekillendiği, millî ve manevi değerlerin gelecek nesillere aktarıldığı eşsiz bir okuldur. Yüce Yaratan bir ayette, “Kendileri ile huzur bulasınız diye sizin için eşler yaratması ve aranızda sevgi ve merhamet var etmesi O’nun varlığının ve kudretinin delillerindendir. Şüphesiz bunda düşünen bir toplum için ibretler vardır.” buyruğu üzere aile; sevgi ve saygı, şefkat ve merhamet yuvasıdır.
*
Öncelikle vurgulamak isterim; Âdemoğlu dünyaya yaşamak ve yaşatmak için gelmiştir. İnsanlık tarihihine baktığımızda Peygamberden tutun da sıradan vatandaşlara kadar herkesin kendine göre yaşama ve yaşatma mücadelesi vermiş olduğunu görürüz. İnsanlar bu Fani Âleme ölmek ve öldürmek için değil, yaşamak ve yaşatmak için gelmiştir.
Ne yazık ki Kur’an’ın ve sünnetin ön gördüğü hayat ikliminden uzak kalmış, din diye Bedevi Kültürüyle, Acem Kültürüyle şuursuzca işlenmiş zihniyetlere özgürlük adı altında Batının Sokak kültürü de eklenince avamlaşan/ körleşen Türk insanı milli değerlerinin şuurundan bihaber olunca içine düştüğü dramlarla cebelleşir oldu. Bu sebeplerle olacak ki son yıllarda ülkemizde işlenen kadına yönelik cinayetlerin, cinsel sapıklıkların sıkça işlendiği Anaerkil Türk insanına uygun düşmeyen içler acısı durumları duyar olduk.
*
Ve ne acıdır ki, şiddet, istismar ve kadın cinayetleri tırmanmaya devam ediyor. Bu vahim tablo karşısında, kadın söz konusu olduğunda merhamet, adalet ve hakkaniyetten asla taviz verilmemelidir. “Sizin en hayırlınız hanımlarına karşı en iyi davranandır” buyuran Peygamber Efendimizin davetine icabet müminim diyen her insanın temel görevidir.
*
Yüce Yaratıcı kadın ve erkeği yeryüzünün en değerli varlıkları olarak yaratmış, farklı niteliklerle donatarak birbirine eş kılmıştır. Dünya hayatının yükünü birlikte taşıyalım, birbirimizde huzur bulalım diye bizlere aile olma nimetini bahşetmiştir. Aile, insanın yalnızlığına kalkan olan, neslin devamını sağlayan, güzide bir kurumdur. İnancımızın, şahsiyetimizin, yaşam tarzımızın şekillendiği en değerli çatıdır. Aile, çocuklarla büyüyen, güzelleşen, gençlerle geleceğe kök salan bir çınardır.
*
Aileyi hedef alan tehditlerin arttığı, fıtrata aykırı tahribatın hızla yayıldığı bir çağdayız. Ailenin, özgürlükler önündeki engelmiş gibi gösterilmeye çalışıldığı bir ortamdayız. Sorumluluk almadan tek başına yaşamanın daha cazip olduğu fikrinin özendirildiği bir zamandayız
Ne yazık ki aileyi hedef alan bazı mihraklar tarafından; kadınlar annelik, erkekler babalık gibi kutsal bir değerden uzaklaştırılmak, kadın ve erkeğin aile içindeki rolleri zayıflatılmak istenmektedir. Fıtrata aykırı sapkınlıklar medeni birliktelik adıyla masum; nikâhsız beraberlikler normal; evlilik ise bir yük ve külfet olarak sunulmaktadır. Oysaki evlenmek ve aile olmak fıtratın gereğidir. neslin ve milletin devamı için zaruridir.
*
Bizler yalnız değil, aile içinde mutlu yaşayabilecek şekilde yaratıldık. Ailemizin huzurlu, aile bağlarımızın güçlü olmasını dilemek bizim hamurumuzda vardır.
” Bizlere aile gibi paha biçilmez bir nimet veren Yüce Yaratan ise onu korumamızı şöyle emretmektedir: “Ey iman edenler! Kendinizi ve ailenizi, yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyun.”
*
Gençlerimiz ailemizin göz bebeği, bizi güçlü kılan en büyük imkân ve zenginliğimizdir. Onların inançları, hayalleri ve fikirleri bizim geleceğimizdir. Zihinleri berrak, duygu ve düşünceleri heyecan dolu olan gençlerimizi anlamak ve onlara rehberlik etmek bizim vazifemizdir. Zira gençlik dönemi tecrübesizlik ve merakla çeşitli tehlikelere maruz kalınan bir dönemdir. Huzurlu ve bilinçli bir aile ortamında büyüyen, kendisine güvenilen ve maneviyatla desteklenen gençlerimiz, girdaplardan korunacaktır. Aileleri, evlenme çağına geldiklerinde onların da aile kurmalarına, geleceğe umutla bakmalarına vesile olacaktır. Neslin devamını ve yeryüzünün imarını; okuyan, araştıran, tefekkür eden gençlerimiz sağlayacaktır.
İnsanlar arasında din, renk, ırk ve düşünce ayrımı yapmayan sufiler, insan denilen varlığı layıkıyla sevmeyi, onun hakkına riayet etmeyi, hata ve kusurlarını hoş görmeyi en önemli gaye bilmişlerdir. Âlemşümul sevgi, tasavvufi idrakin en bariz özelliğidir.
*
Ne var ki bugün, aile yapısı, tarihin hiçbir döneminde olmadığı kadar küresel lobiler, çıkar çevreleri ve emperyalist güçlerin kuşatması altındadır. Bu şer odakları; aile bağlarını zayıflatmayı, nesilleri şahsiyetsiz ve kimliksiz bırakmayı, öz değerlerinden ayırmayı bir hedef haline getirmiştir. Hal böyleyken, aile kurmak, aileyi korumak ve güçlendirmek yalnızca bireysel bir sorumluluk değil, iman, vicdan ve izan sahibi her insanın; dini, ahlaki ve insani sorumluluğudur
Aile değerlerinin örselenmeye çalışıldığı bu zamanda bize düşen; dünyadaki cennetimiz, muhkem kalemiz, son sığınağımız olan ailemizin kıymetini bilmektir.