Aile ve Toplum Cinnet mi Geçiriyor?

111

 

Gün geçmiyor ki medya kuruluşlarında aile içi dramları yansıtan haberler, toplum içerisinde şiddet, cinayet ve kafaları içeren haber yer almasın. Bu haberler toplumun moral değerlerini de çökertiyor. İlimizde yaşanan bir cinayet ailenin nasıl çöktüğünü ortaya koymakta. Bu durum basit bir adliye olayı olarak değil, bir sosyolojik olay olarak ele alınmalı, devlet ve millet topluca bu olayları önleyecek tedbirler almalıdır.

Kocaeli’yi Türkiye kamuoyunda bir kez daha küçük düşüren o aile içi vahşet olayını özetle sizlerle paylaşıp bu acı olaydan ders ve ibret alınmasını istiyorum. Olay özetle şudur: İzmit ilçesinde meydana gelen olayda bir anne ve 2 çocuk boğazları kesilmiş halde evlerinde ölü bulundu. İki çocuk ve annenin boğazlarından kesilerek öldürüldüğü belirlenirken, bir aylık Aysima´nın ise günlerce annesinin kolları arasında yattığı ve açlıktan öldüğü öğrenildi. Olay sonrası, eve çok sayıda polis ve ambulans ekibi sevk edilirken, ilk incelemelerde anne A.G.´in (25) boğularak bıçaklandığı, çocukları Gökdeniz (7) ve Görkem´in (5) bıçakla boğazları kesildiği ve 1 aylık Aysima´nın ise ölmüş annesinin kolları arasında günlerce kaldıktan sonra açlıktan öldüğü tespit edildi. Yakalanması için polisin özel ekip kurarak aradığı şüpheli R. G, dün gece yarısına doğru evlerinin de yakınında bulunan Kuruçeşme semt karakolunun arka tarafında park edilmiş otomobilin içinde uyurken bulundu. Hemen Emniyet Müdürlüğü´ne götürülen R. G, ifadesini verirken zaman zaman sinir krizleri geçirdi. İş bulabildiğinde çalıştığını, ancak bankalardan çok miktarda kredi aldığını, son olarak 15 bin liralık borcu kaldığını söyleyen Ramazan Geniş, ifadesinde bu borcu ödeyemediği ve iyice sıkıştığı için bunalıma girdiğini anlattı.

Derinlemesine İncelenmeli

Evet bu tür olaylar basit olaylar değil, üzerinde durulması gereken aile değerlerine sahip çıkılmasının önemine gösteren olaylardır., bu acı olaydan ders ve ibret alabilmek için aile kurumu korunmalı, aile içi değerlere sahip çıkılmalı.

Kadına pozitif ayrımcılık adı altında Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin karı-koca arasına girdiğine üzülerek şahitlik yapıyoruz. Bugün Avrupa ülkelerinde aile tamamen çökmüş durumda. Bunun en önemli nedeni değişik yasalarla Avrupa devletlerinin kadına koruma adı altında karı-koca arasına girmek suretiyle kutsal aileyi koruma yerine kadını koruma bahanesiyle karı koca arasına nifak sokmasıdır. Türkiye’nin bilerek ve bilmeyerek bu olaya alet olması üzücü ve düşündürücü. Bu konuda Avrupa ülkelerinde yaptığım geniş çaplı bir belgesel çekimim sürmekte ve bunu siz değerli okurlarımla önümüzde ki aylarda paylaşacağım. Devlet, hükümet ve toplum öncelikle kutsal aile yuvasını korumalıdır.

Kutsal Aile Yuvası Çöküyor mu?

Aile kutsaldır. En değerli varlıktır. Ancak kutsal aile yuvaları sürekli erozyona uğruyor ve kan kaybediyor. Aile mahkemelerine baktığımızda boşanma davalarında büyük artış görüldüğü ortaya çıkmakta. Taraflar hiçbir surette fedakârlığa yaklaşmıyor. Basit nedenlerle boşanmak için davalar açıyorlar.

Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı kutsal aile yuvasının yıkılmaması konusunda devlet politikaları geliştirmeli, ailelerin dağılmasını önleyici yasal ve idari önlemler almalıdır. Aile sorumluluğundan eşlerin her ikisi de sorumlu konumunda. Eşler tarafından alınan boşanma karalarını en ağır faturalarını ise çocuklar yemekte.

Boşanma ve Kutsal Aile

Dini ve milli kültürümüzde evlilik ve nikah kutsaldır. Aile yuvası kurmak, çoluk çocuğa karışmak, dünyanın en güzel olgusudur. Geçmişte baba ve analar çocuklarını mürüvvetini görmek için daha çocuk yaşta evlatlarını evlendirmek isterlerdi. Zamanla bu değişti, yaşlar ilerlemeye, evlilikler modern hayata uymaya başladı.

Görücü usulü ile evliliklerin yerini flörtle evlilikler aldı. Babalar ve analar artık çocuklarının isteğine boyun eğerek, sevdikleriyle evlendirmeye başladılar. Önceden ikinci gelin gelene kadar birinci gelin evde kayınpeder ve kaynanası ile kalıp, tecrübe kazanıyorlardı.

Gelinin aynı evde kalması hatta aynı binada oturması bile “Şiddetli geçimsizlik ve boşanma” nedeni sayılabiliyor. Nereden nereye. Henüz aile sorumluluğunu bilmeyen gençler cicim ayları geçtikten sonra kavga etmeye, hatta boşanmaya kadar gidiyorlar.

Bugün yapılan araştırmalarda en çok boşanma evliliklerin ilk 5 yılında gerçekleşiyor. Bu kutsal aile yuvasını yıkan ve boşanmaya giden yolun başlangıcı olan geçimsizliklere dur demek gerekiyor.

Örnek bir Gelin

Türkiye’nin en önemli sorunlarından birisi Gelin-kaynana kavgası. Gelin-Kaynana kavgası ile ilgili filmler, diziler ve belgeseller çekilmeli, kitaplar yazılmalı, romanlar kaleme alınmalı. Her türlü medya aracı bu noktada kullanılmalıdır.

Gelinler kaynanasını hiçbir zaman sevmezler. Kaynanasını sevmeyen gelinlerde bir gün kaynana olduklarında acı gerçeklerle yüzleşirler. Gelin-kaynana dırdırı yaşayanlar dün bir gazetede yer alan haber örnek teşkil etmeli. 38 yaşında ki bir gelinin yatalak kaynanasına nasıl baktığı ciddi şekilde kamuoyu gündemine getirilerek kaynanasını istemeyen gelinlere örnek olacak şekilde kamuoyuna sunulmalıdır. Basında yer alan haberi özetle sizlerle paylaşmak istiyorum:

Yılın Gelini

Çok genç yaşta evlenmiş Fadime Hanım. Kayınpederi evlenmeden kısa süre önce vefat ettiği için evlenince kayınvalidesi ve kayınbiraderiyle birlikte oturmaya başlamış. Kayınvalidesi  altı çocuk sahibi. Fakat ilk günden beri Fadime Hanımın yanında kalmak istemiş. 9 yıldır felç olan kayınvalidesi sadece bir elini oynatabiliyor, kişisel ihtiyaçlarını gideremiyor. Ayrıca Alzheimer başlangıcı var. Fadime Hanım, ‘öf’ bile demeden bir bebek gibi özen gösteriyor kayınvalidesine. Ona kendi elleriyle yemek yediriyor, ihtiyaçlarını gideriyor, her gün altını temizliyor, üstünü değiştiriyor. O kadar temiz ve özenli bakıyor ki kayınvalidesine 9 yıldır yatakta yatan bir insanda bir tane dahi yatak yarası çıkmamasına doktorlar bile şaşırmış. Fadime Anne “Ben hem çok seviyorum kayınvalidemi hem de Allah rızasını kazanmanın hiç kolay olmadığı bilinciyle hareket ediyorum.” diyor.

Fadime Hanım aynı evde 32 yaşındaki sara hastası kayınbiraderine de bakıyor. Kayınbiraderinin sara nöbetlerinde en büyük desteği o veriyor. Hasta gencin, “Yenge senden Allah razı olsun.” demesinin kendisine yettiğini söylüyor Fadime Hanım. Maddi sıkıntılarla da mücadele ediyor bir yandan. “Eğer devletin yatalak hastalara verdiği yardım olmasaydı çok daha zorlanırdık. Annemin beziydi, katı gıda yiyemediği için özel mamasıydı çok zorlanıyorduk. Ama Allah devletimizden razı olsun, bir yıldır maddi yük anlamında rahatladık.” ifadelerini kullanıyor.