Ahmet ÇÖREKÇİ Paşamız ve…..

105

Sevgili Ahmet ÇÖREKÇİ Paşamız ve bir grup Subay tutuklandı.  İsnat edilen, ya da yaptıkları düşünülen suç çok net değil.. Kimileri “Devlete Karşı” kimileri ise “Hükümete Karşı” diyorlar. Yorumları ve tahminleri bir yana bırakarak bazı şeyler söylemek istiyoruz.

ÇÖREKÇİ Paşamızı, yıllardır tanıyoruz. Çorum için Ülkemiz için çok sayıda tertemiz sosyal ve kültürel etkinliklerde beraber olduk. Sizler çoğunuz da tanıyorsunuz..Daha kısa bir süre önce ona her zaman söylediğimiz bir şeyi tekrarladık ve dedik ki: “Paşam, bakınız birçok asker, çeşitli nedenlerle suç işledikleri zehabıyla sorgulanıyor, yargılanıyor.. Devlete kastettikleri iddia ediliyor. Sizin bu tür bir durumunuzun olmamasına çok seviniyoruz ve sizinle gurur duyuyoruz.  (Bu duygularımızda bu gün de zerre kadar değişiklik yoktur.)

Onunla bütün Çorum gibi bizler de, bu gün de gerçekten gurur duyuyoruz. .Ve suçsuzluğuna inanıyoruz. Türk adaletine de güveniyoruz. Gerçek anlaşılacaktır. Anlaşılacaktır ama O tertemiz insan kahrolacağı günler yaşamış olacaktır.

Kendileriyle bu konularda birkaç konuştuk; söylediğimiz hep şuydu; ,

“Paşam bu konulara karışmamız olduğunuz için sizinle gurur duyuyoruz..” ve aldığımız cevap söyle olurdu; ,

“Doğan Bey, biliyorum bana kadar da gelecekler.. Ama şunu bilmenizi isterim; Devletimin zararına ve Kanunlara Hukuka aykırı hiçbir iş yapmadım ve yaptırmadım.”

Biz size inanıyoruz Paşam, ama bakın inanmadılar ve tutuklama kararı aldılar.. Biz yine de kesinlikle inanıyoruz ki gerçekler anlaşılacak ve onurlu yaşamınız kesintiye uğramayacaktır.

Bu konuyla ilgili olarak hemen olay günü Sayın Başbakanın özel sayfasına bunları aynen yazdım ve şunu talep ettim.

“Adalete kesinlikle güveniyoruz. Adaletin eninde sonun da doğru ecelli edeceğine inanıyoruz. Ama bu insanlara sahip çıkmak gerekir..Paşalık rütbesine gelmiş; yirmi-otuz yıl; yirmi-otuz değişlik insandan görüş ve sicil almış bir Türk Askeri, bir insan, bir paşa; bu Ülkenin zararına bir yapılanma içinde olamaz. Belki emir komuta zinciri içinde bazı yanlışlıklar yapılmış da olabilir. Ama ihanet ve hıyanet olamaz.. İşte bu nedenle diyoruz ki Adalet yürüsün ama ceza alsalar bile affedilsinler. Ve kesinlikle de tutuklu yargılanmasınlar.. Bunu siz yapabilirsiniz. MİT’e sahip çıktığınız gibi bu Ülkeye Paşa rütbesinde hizmet veren bu insanlara da sahip çıkabilirsiniz.  Sizin bunu yapabilme erkiniz var. Ve bunu yaparsanız sizi 2023’lere kadar da taşıyacak sevgi seli artacaktır. Ve yine iktidardasınız.” Biz bunu inanarak söylüyoruz.  Sizin de inançla yapacağınıza güveniyoruz.

Paşa rütbesi ve Paşalık derken bazı anılarımız da aktarmak istiyoruz. Görevlerimiz sırasında zaman, zaman Paşalarla birlikte olduk, kimileri ile dost olduk, kimiler ile seviyeli iş ilişkilerimiz oldu..Sizlerle bir kaçını paylaşmak istiyorum…

Üçüncü Ordu Komutanı Orgeneral Selahattin Demircioğlu Paşa ile Erzincan’da beraberdik. O Ordu Komutanıydı ben ise Akbank’ın Bölge Müdürü olarak görev yapıyordum. Göreve başladığım ilk günlerde Ordu Merkezindeki bir toplantı için davet edildik. Bu toplantıda Güvenlik Konusu görüşülüyordu. Paşamız görüşlerini dikte ediyordu. Özetle söyledikleri “Bankalarda Vezne Camlarının Kurşun Geçirmez olması ve böylece soygunların önlenmesi şeklindeki ilk ve zorunlu tedbir olmuştu.

Söz aldım ve bu tedbirin “Soygunları Önlemeye Yetmeyeceğini” söyledim.  Paşamız hiddetlendi.. Ben göreve başlayalı daha bir iki gün olmuştu, şöyle baktı tanıyamadı ve etrafına muhtemelen kim olduğumu sordu. Sonra da bana dönüp SEN KİMDEN YANASIN” Dedi.

Kendimi tanıttım ve ekledim; “Paşam şayet bir soyguncu, Banka Holüne girer de herhangi bir müşterimizin ya da memurumuzun başına silahı dayarsa biz ona istediği parayı hemen veririz.”  Paşa daha da hiddetlendi. Ve bana dönerek “Bu bir Emirdir YAPACAKSINIZ” dedi..Bu minval üzere güvenlik tedbirlerinin görüşüldüğü toplantı soğuk bir şekilde sona erdi.

Bir gün sonra beni Karargahtan arıyorlardı;  “Paşam Ziyaretinize gelecek” dediler. Ve sonra Paşamız geldiler.. Görüşülenleri ve ilave önerilerimizi enine boyuna konuştuk. Bana; “Sen haklısın ama işin ucunu gevşetirsek önünü alamayız dediler. Ben de kendilerine hak verdim. Paşamızla çok yakın dost olmuştuk İki yıl hemen her hafta beraber olduk, davetler yemekler toplantılar, hanımların toplantıları.. Hep beraberdik. .Ve bir gün biz Erzincan’dan ayrıldık..

Bursa’da göreve başlamıştım. Sonra oğlumuzun Nişan Töreni gündeme geldi. Paşamızı davet ettik. Doğan dedi, yüzükleri ben takacağım.. Bizim için şereftir Paşam dedik ve gün geldi. Nişan Töreni başladı. Saat 21’i geçtiğinde salonda sabırsızlıklar vardı, Vali Zekâi Gümüşdiş ve Belediye Başkanı Ekrem Barışık Beyler nişan yüzüğünü kimin takacağını resmen sordular.. Cevabımız; Selahattin Demircioğlu Paşamız.. Oldu.. Ama paşamız hala Bursa’da bile değillerdi.

Tam da umutların kesildiği bir anda, salona telaşla bir inzibat subayı geldi.. Beni buldu ve; “Efendim dedi, Paşamız Bursa’ya girdiler ve 10 dakikaya kadar burada salonda olacaklar… Teşekkür ettik ve haberi Vali Beylere ilettik. Sonuçta Paşamız geldiler ve yüzükleri taktılar. Kendilerini saygı ve rahmetle anıyorum. İlişkilerimiz hayatları boyunca bir baba-evlat ilişkisi gibi saygı ve sevgi ile devam etti.

Anılarımızda çok yer alan Paşamızın Erzincan ve Doğuda görünmeyen eserleri de vardır. Bu gün sizler Erzincan çıkışında yol kenarında kilometrelerce Ağaçlar görüyorsanız bunlar Paşamızın eserleridir. Ve yetişmiş Ülke yönetiminde söz sahibi olmuş askerler ve yöneticiler görüyorsanız, görmüşseniz, bunların da çoğu Paşamızın eseridir.

Onlardan biri O zaman Albay olan ve Orgeneralliği sırasında da ilişkilerimiz devam eden Necdet TİMUR paşadır. Çok değerli bir askerdir. Binbaşı rütbesi ile Paris Büyükelçiliğimizde Askeri Ateşe olarak görevli olduğu dönemde; Türkiye hakkında bazı emelleri tezgahlayan Fransız Gizli Haber Alma örgütünün korkulu rüyası olmuştur.

Ve Selahattin Paşamızın Kurmay Başkanı Mehmet Önder Paşa.. Sonradan İzmir’de NATO dışı ordumuz olan 4. Ordu Komutanlığına atanmıştır. Çok müşfik çok değerli bir askerdi. Son karşılaşmamızda torunu için bir alışveriş sırasında görmüştüm onu.. Kendilerinden “DUVAN” isimli kitabımızda da bahsettim. Bu kitapta Necdet Timur Paşanın Paris Macerasını da sembolik olarak anlattım.   

Ve bir paşamız da Bursa Garnizon Komutanı Sayın İbrahim Ethem ARAL Paşamız!. Kendileri çok şaşaalı bir görev yapmıyorlardı. Sessiz ve çok efendi bir halleri vardı. Ama insanlara işte bu yaramıyordu. O nedenle de bu paşamızın çok da kıymetlerinin bilindiğini sanmıyorum. Bilen biliyordu. Biz kendilerini fevkalade saygın bir asker olarak tanıdık belki de ona yakın olabildiğimiz için onun tanıyabildik.

Bir iki olay anlatacağım…Bursa’da değerli bir TRT sanatçısı resim sergisi açmıştı.. Sergi sonrası, TRT grubuna Orduevinde verdiğimiz yemeğe Paşamızı da davet etmiştik.Alkolsüz yemekten sonra Çay içmek üzere de Uludağ Yoluna çıktık. Oradan Bursa’yı seyrederken TRT sanatçılarının mırıldandığı Alafranga Şarkılara Paşamızın da iştirak ettiğini fark ettim ve diğerlerine işaret ettim sustular paşamız alafranga şarkıları tek başına söylüyordu. Hatırımda kalan TUNA DALGALARI’dır.. Oysa bu paşamızın Bursa’daki lakabı; -kendilerinden özür dilerim- “Takunyalı!.” idi. Keşke bütün takunyalılar onun gibi olsalardı.

Ve İbrahim  Ethem Aral Paşamızla ilgili asıl anımız dikkat ediniz şimdi geliyor..

Bir gün akşam mesai bitmiş ve Bankadan ayrılmak üzereyken telefon çaldı arayan, tanıdığımız bir Mali Müşavir idi.. Kısaca; kardeşinin ağır bir Beyin Ameliyatı geçirdiğini ve halen ameliyatın devam  ettiğini, çok acil olarak da kan lazım olduğunu ama bulamadıklarını söylüyor ve ağlamamak için kendini zor tutuyordu.. Doktorları önerisi ise bu saatte bu karda kan bağışının ancak ASKERİYE’den olabileceğini ve buna da tek bir kişinin karar verebileceğini söylüyorlar İbrahim Ethem ARAL Paşa’yı işaret ediyorlardı. Ama kimse bunu paşamıza söyleyemiyordu.. Öğrendiklerine göre ancak bu talebi Paşaya Doğan SOFARCIOĞLU iletebilirdi.. Başka kimseden gelen talebe Paşamız itibar etmezdi.. Ona böyle söylemişlerdi. Ve telefondaki kişinin bunları aktarırken ağladığını görüyordum.

Tereddüt etmeden Paşayı aradım. Durumu aktardım.. Aldığım cevap şöyle oldu.. “Doğan Bey, Askerin Kan vermesi Yasaktır. Ama siz istediniz ve ortada ölmek üzere olan bir de çaresiz insan var.. Hemen göndereceğim.

Ve yarım saat içinde Hastaneye 30 dan fazla asker gitmişti. Hasta kurtuldu.. 15 gün sonra da bana geldi… Frankeştayn’ın,  beyin ameliyatı izleri gibi, kafası boydan boya dikişli bir insan geldi.. Gülümsüyordu.. Teşekkür etti. Bana değil Paşaya teşekkür edin dedim ve gönderdim.  

İbrahim Ethem ARAL Paşamızın, haksızlığa uğrayan Suriyeli Tüccarlarla ilgili bir güzel hikayesi daha  var.. Ama buraya almıyorum. Kitaplarımızda bulacaksınız.

Ve Kore gazimiz Albay Müfit ATUK… O çok değerli, çok ince ruhlu bu asker de  paşa olamadan emekli oldu ama, o değerli asker bizim gönlümüzün paşasıydı. Onun  Kunuri kuşatmasını nasıl yardığını ve oradaki mucizeyi; Kurtboğan Hazretleri ile karşılaşmalarını da çok geniş olarak anlattık..

Bütün bunlardan şuraya gelmek istiyorum..

Öncelikle iyi ailelerin çocuklarından seçilmiş, 19 yıl iyi bir eğitim görmüş, 20 yıl 30 yıl değişik kişilerden komutanlardan sicil almış, en az 30 yıl, 40 yıl, kendini kanıtlamış ve sonunda Paşa olmuş, Orgeneral olmuş bir insan hata yapmış ise bunu biraz düşünmek lazım.

Düşünmek lazım zira Ya O Hata, Hata Değildir.  Ya da başka şartlar altında muhtemelen de istemeden yapılmıştır.  Bunun nedeni masum yanılgılar olabilir, emir konuta zinciri olabilir..

Yukarıdaki satırlarda gördünüz ne demiş Ankara ?

Bankaların Vezneleri Kurşun Geçirmez Cam olacak…

Ve asker emri uyguluyor.. Uyguluyor da; Biz “Paşam Vezneden vazgeçtik, O soyguncu bir müşterimizin başına silahı dayarsa biz o paraların hepsini veririz.”  Deyince de  şaşırıyor kızıyor..  Ama gerçeği görüyor.

Milletin Takunyalı dediği ince ruhlu adam, TRT Sanatçılarına eşlik ediyor ve size solo olarak da “TUNA DALGALARI” nı söylüyor.

Ve de Emre itaatsizlik ediyor ölmek üzere olan bir hastayı kurtarıyor.

Ve manevi değerleri sonucunda bir evliyanın arkasından koşarak Kunuri’deBir Tugay Türk Askerini Mutlak Ölümden kurtarıyor..

Sayın Başbakanımıza bu kadar geniş yazamadık.

Ama, ona şunları söyledik. Bu gün Orgeneral olmuş birisi kolay, kolay Ülke çıkarlarına aykırı bir icraatta bulunmaz. Bulunamaz.. Yargıya saygımız sonsuz.. Yargılansınlar. Sonuçta cezaları varsa onu da çeksinler ama yoksa bu tutuklanma zilletini onlara yaşatmakla ne kadar hata yaptığımız ortaya çıkacaktır. 

Sayın Başbakanımız, siz nasıl MİT’e sahip çıktınız, bir yasa ile gereksiz onur kırıcı durumları engellediniz ise aynı şeyi paşalarımız için de yapabilirsiniz. Ve işte o zaman 2023’e kadar iktidardasınız.. Bunu böylece yazdık kendilerine..

Bir Orgeneral,  bir Kuvvet Komutanı, bir Genel Kurmay Başkanı; o makamlara gelinceye kadar;  15, 16 yıl çeşitli öğretmenlerden, sicil ve takdir alıyorlar.. Sonra, 20 yıl çeşitli komutanlarından sicil ve takdir alıyorlar..  Yani onlara en az (30) kişi sicil veriyor. Takdir ediyor. Ve onların her biri; hem değer verdiğimiz insanlardır hem de bu kişilerin yollarını her an  kesebilecek durumdadırlar..

Şimdi onlar gerçekten ZOR bir yol kat ediyorlar.. Bütün bu süzgeçlerden geçiyor ve Orgeneral oluyorlar, Paşa, Komutan oluyorlar. Sonra da onları hüküm giymeden içeri alıyorlar. Peki ya! Ya beraat ederlerse!.. Ya da çok az şekli bir ceza alırlarsa bizler rahatsızlık duymayacak mıyız? 

İşte bunu niçin diyoruz ki, böyle belli makamlara gelmiş; bildiğince ÜLKESİNE VE MİLLETİNE HİZMET ETMİŞ İNSANLARI kolay, kolay töhmet altında bırakmayalım. Gerekirse yasal düzenlemeler de yapalım ve mutlaka yapalım.

Suçlular cezasını çeksin ama, suçsuzlar da rencide edilmesin. Siz de Sayın Başbakan bir şiir yüzünden haksızlığa uğramıştınız. Toplanan imza belgelerine bakınız lütfen; O zaman da sizin için “Bu büyük haksızlıktır, geleceğin Başbakanını yaratıyorsunuz” diye siz Başbakan olmadan yıllar önce yazdık ve imzaladık. O Belgeyi bulabilirsiniz.. O zaman sizin için yazmıştık, şimdi ÇÖREKÇİ Paşamız ve diğerleri için yazıyoruz. Sizin gibi inançlı insanlara “Bağışlamak” daha da yakışır.. Bağışlayın, bağışlatın. İnsanların onurlarıyla daha fazla oynanmasın. Siz buna muktedirsiniz. Ve en iyi anlayacak olan sizsiniz.   

Sayın Başbakanımıza ve bütün Çorum’a da selam sevgi ve saygılar sunuyorum.